Kılıcın parıltısı, kılıcın gölgesi ve emekçinin ölümü – Ali Duran Topuz

Harun Zengin’in duydunuz mu? Cezayir’de işçiydi. Ölüm haberinden sonra kızı Melodi Zengin, olan biteni öğrenmeye çalıştı, olmadı. İskenderun 2. Sulh Ceza Mahkemesi, haberlere erişim engeli getirdi. Adaletin kılıcı, minberdeki kılıç gibi, gücün kimden yana olduğunu gösteriyordu. Şirketin ortaklarından biri İskenderun Belediye Başkanı.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 03 Ağustos 2020
  • 09:30

Madem o kılıç her fırsatta gösterilecek, biz de kılıcın ne gösterdiğine, ne göstermediğine bakalım her fırsatta. Mesele tek başına laiklik, hilafet filan değil, kılıç çünkü hepsini içeren ama hepsini aşan bir gösteren.

Kılıç, malum, güç sembolü. Kılıcı elde tutan, gücü elde tutandır. Kılıç, hem gücü elde tutan iktidarın sembolü hem de o iktidarın taşıdığı ve elbette uyguladığı gücün sembolü. O iktidarın niteliği, o iktidarın yönettiği yerde gücün kimden kime yöneldiği, kimi koruduğu ve kimi korumadığı ile belli olur. Kimin sesini kesiyor? Kimin nefesini kesiyor? Kimin kesesine bekçilik ediyor? 

Harun Zengin’i duydunuz mu?

Hepsini gösteriyor o kılıç.
Başlayalım o zaman, acılı, nefessiz bırakan, utanç verici bir öykü:

Harun Zengin adını duydunuz mu? İşçiydi. Cezayir’de çalışıyordu üç yıldır. Tosyalı Holding adlı bir firmaya ait demir çelik fabrikasında elektrik teknisyeniydi.
Kızı Melodi Zengin, 28 Haziran’da Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nın Temel Yeterlik Testi’nden çıktı. Sınavı iyi geçmişti. Babasını aradı, sevincini paylaştı. Harun Zengin ne mutlu olmuştur değil mi, uğruna gurbetlere gittiği çocuğunun başarısından. Ne yazık ki sevinci uzun sürmedi ve evladı Melodi Zengin’in sevinci de kursağında kaldı. Kara haber vardı.
Sosyal medyadan acısını cümle aleme duyurdu:
“YKS sonucum iyi geldi ama sevinemiyorum. Çünkü benim babam sonucum iyi gelsin diye, kendime nitelikli bir yaşam kurabileyim diye beni kursa, ek derse gönderebilsin, yokluk çekmeyelim diye gittiği ülkede öldü. Hiçbir işçi çalışmaktan ölmesin.”

Kara haber, karanlık bilgiler

Sınavdan bir gün önce konuşmuştu babasıyla, bir gün sonra da başarısını haber vermişti, sonra ise vefat haberini almıştı. Kara haberi babasının çalıştığı firmadan almamıştı. Cezayir’deki Türkiye konsolosluğundan da almamıştı. Cezayirli yetkililerden de. Hadiseyle ilgisi olmayan biri arayıp söylemişti. Melodi Zengin’in ve ailesinin bilgi edinme çabaları, birbirinden vahim bilgilere ulaşmasını sağladı. Bir bilgiye göre, çimlere bastığı için bir firma yetkiliyle tartışmış, ardından kalp krizi geçirmişti. Bir başka bilgiye göre, eski dönem maaşını istemek için şirkete gitmiş, yine tartışma çıkmış ve kalp krizi geçirmişti. Bir bilgiye göre sigortasız çalıştırılıyordu. Hasılı, her adımda kötü haberi daha da kötüleştiren kötü bilgiler saçılıyordu ortalığa… Medya temmuz sonuna doğru ilgi göstermeye başladı, sendika.org, artigercek.net, kizilbayrak.net ve Show Ana Haber Facebook sayfası vakayı haberleştirdi.

Kusursuz sermaye, nazlı sermaye

Peşinden şirket, bir yazılı açıklama ihtiyacı duydu: Elbette onlarda hiç kusur yoktu, her şeyleri doğruydu, her şeyi doğru yapmışlardı. Sigortası vardı. Maaş ödenmemesi diye bir şey yoktu. “Kızımız” diye (ne kadar babacan, babanın yerini tutmaz ama) hitap ettikleri Melodi Zengin, yanlış bilgiler veriyordu. Acıdan böyle yaptığı için anlıyorlardı (ne anlayışlı şirket, ürettiği çelik kalbi pamuk!) elbette ama şirket hakkındaki haberler onları çok üzmüştü. Aileye de “en şeffaf şekilde” haber vermişlerdi. Sermayemiz sorumludur, duyarlıdır, güzel dillidir ama biraz alıngandır.

Peki, sonra? Bu işçisinin ölümüne çok üzülmüş, işçinin evladının acısını da anlayışla karşılaşmış şirket, bütün tatsızlıkları ortadan kaldıracak yolu buluverdi hemen: İskenderun 2. Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurdu. Sonuç: Mahkeme, Harun Zengin’in vefatı hakkındaki haberlere erişim engeli getirdi. Gazeteciliği anlamamış, yani büyük sermayeye karşı işçi haklarını haber yapmaya kalkmış sitelere dersini vermek lazım daima!

Evladımız ama susmayı bilmesi lazım!

Dahası da vardı: “Evladımız” dedikleri ve güya acısını anladıkları Melodi Zengin’in sosyal medya paylaşımlarının da kaldırılmasını da istemişti mağdur “Holding”ceğizimiz. Mahkeme, bu talebi kabul etmemiş, “kişisel saldırı yok” diye. Burası biraz tuhaf: Haberler, ağırlıklı olarak Melodi Zengin’in aktardığı bilgilerden oluşuyordu. Esasen, haberlere engel koymanın hukuki zemini yoktu, Melodi Zengin’in sesini kesmek ise zaten hukuk gereği olamazdı, tam aksine zalimliğe ortak olmak olurdu. Mahkeme zalimliğe ortak olmamışsa ama medyayı hizaya getirmeye yönelik temel devlet emrini yerini getirmişti: Holdinglerimiz aleyhine işçi lehine haber yapmak yerli ve milli tutum değildir.

Kaldı bir nokta: Niye İskenderun peki? Holding’in yöneticilerinden Mehmet Fatih Tosyalı, İskenderun Belediye Başkanı ve tabii ki AK Parti’li.

Minberdeki kılıç ile adaletin elindeki kılıcın birleştiği yer burası: Kılıç, işçinin çalışma koşullarını korumuyor. Kılıç, canından olmuş bir işçinin hakları için mücadele eden aileyi korumuyor. Kılıç, acılı evladın sesini duyarak konuyu haberleştiren kurumların faaliyetini korumuyor. Kılıç, mahkeme kararı olarak, firmanın arzusuna uygun biçimde haberleri kaldırarak gücün kimden yana olduğunu gösteriyor.

Notlar

Henüz “erişimi engellenmeyen” haberlerden.

Gazete Duvar / 03.08.20