Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “çılgın proje”si Kanal İstanbul’a Türkiye’deki mevcut ekonomik kriz şartları altında başlanıp başlanmayacağı sorusunun cevabı “resmi” bir belirsizlik şalı altında gizleniyor. Diğer taraftan Al-Monitor’un sorularını cevaplandıran ekonomistler kriz faktöründen kaynaklanan uluslararası finansman sorunları nedeniyle Karadeniz ve Marmara arasında İstanbul Boğazı’na ilaveten ikinci bir su yolu açılmasını öngören bu “proje”nin belirsiz bir geleceğe ertelenmesinin bir zorunluluk olduğu görüşünde.
İktidar sözcüleri tarafından amacının İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğinin kent için oluşturduğu riskleri azaltmak ve ekonomik büyüme sağlamak olduğu belirtilen bu “çılgın proje,” Türkiye’deki 2011 genel seçimleri öncesinden beri çevre üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler nedeniyle tartışılıyor.
“Kanal İstanbul” gerçekleştirilirse kentin Avrupa yakasının Karadeniz kıyısındaki Durusu’dan başlayıp güneydoğuya doğru hafif bir yay çizen, Küçükçekmece’de Marmara’ya açılan, 43 kilometre uzunluğunda, 100 metre genişliğinde ve 25 metre derinliğinde bir su yolu olacak.
Kanal İstanbul’a karşı çıkan uzmanlar projenin sadece Karadeniz ve Marmara ile sınırlı kalmayıp kuzey Ege’nin de ekosistemine büyük zararlar vereceğini, İstanbul’un su kaynaklarında tuzlanmaya yol açacağını, büyük bir çevre felaketine neden olacağını ve bundan geniş bölgede yaşayan 310 milyon insanın olumsuz etkileneceğini ileri sürüyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen 18 Ağustos’ta partisi AKP’nin Ankara’da yapılan kongresinde, “Kanal İstanbul ile birlikte dünyaya büyük bir mesaj vereceğiz. Türkiye'nin en büyük yatırımı olacak bu stratejik projeyi mutlaka gerçekleştireceğiz” diyerek projeyi kişisel olarak sahiplendiğini bir kez daha teyit etti. Lakin takip eden günlerde Türkiye’deki ekonomik kriz tablosu daha da belirginleşti ve bu kez krize karşı önlem olarak kamuda alınacak tasarruf tedbirleri kapsamında bu projenin erteleneceği konuşulur oldu.
Ardından o tarihten bu yazının yazıldığı güne kadar geçen iki aydan fazla süre zarfında Cumhurbaşkanı Erdoğan Kanal İstanbul’un adını bir kez daha zikretmedi. Mamafih Erdoğan hükümetinin bir üyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum 15 Eylül’de 10 milyar dolarlık projenin “devam ettiğini” söyledi.
Erdoğan’ın bakanlarını birçok kez tekzip ettiği hatırlanacak olursa, bir bakanın “Kanal İstanbul’a devam edilecek” demesinin Cumhurbaşkanı’nı bağlayan bir açıklama sayılmaması gerektiği de bilinmeli.
Beş gün sonra, 20 Eylül’de, Bakanın dediğinin aksine projenin devam etmesinin mümkün olamayabileceğini akla getiren bir gelişme meydana geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı ve Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın 2019-2021 yıllarında uygulanacağını açıkladığı “Yeni Ekonomi Programı”nda (YEP) “ihalesi yapılmamış ve ihalesi yapılmış ancak başlanmamış projelerin askıya alınacağı,” buna mukabil, “mega altyapı projelerinin doğrudan yabancı yatırım yoluyla, uluslararası finansman ile hayata geçirileceği” yazıyordu.
Gerçekten de kafa karıştırıcı bir durum söz konusuydu: “Kanal İstanbul”un bırakın ihalesinin yapılmasını, henüz fizibilite raporu ortaya çıkmış değildi. Ama proje gerçek bir “mega altyapı projesi”ydi, dolayısıyla “doğrudan yabancı yatırım yoluyla” ve “uluslararası finansman ile” hayata geçirilmekten başka şansı olamazdı. Bunlardan hangisi geçerliydi? İhalesi yapılmadığı için askıya alınacağı mı yoksa uluslararası finansman ile gerçekleştirileceği mi?
Bu arada 24 Eylül’de eski Merkez Bankası Başkanı ve iktidara yakın Milliyet gazetesinin köşe yazarı Yaman Törüner, “Kanal İstanbul’un üç yıllığına rafa kalktığını” yazdı, iktidar cenahından ya da medyasından kendisini yalanlayan çıkmadı.
Ankara’da yerleşik bir düşünce ve danışmanlık kuruluşu olan Politika Analiz Laboratuvarı’nın Yönetici Ortağı ve ekonomist Esen Çağlar, Kanal İstanbul’un neden ertelenmek zorunda olduğunu Al-Monitor’a, “mevcut kriz ortamında emlak fiyatlarında yaşanan düşüş” ile açıkladı: “Bu bir boğaz geçişi projesi değil, bu bir arsa geliştirme projesi. Bu 2011 seçimlerinden önce ortaya çıktı. 2011 dünyada faizlerin en düşük seviyede olduğu ve Türkiye’de gayrimenkule dayalı iktisat politikalarının temellerinin atıldığı sene. Dünyada krizden çıkılıyor, likidite bolluğu var. Sanayiden bu parayı o kadar sürede kazanmanız imkânsız. İstanbul’da arsa yaratamıyoruz, böyle bir şey yaparsak bunun etrafında çok güzel projeler çıkar diye düşünüldü. İstanbul’un taşı toprağı altındı o yıllarda. Emlak balonunun oluştuğu ilk yıllarda bu tür projeler mantıklı olur. Ama şimdi o zirveden aşağıya ne kadar sert düşecek? Ekonomiden daha hızlı da düşebilir. İstanbul’daki emlak fiyatlarında temmuz-eylül arasında dolar bazında yüzde 28 düşüş var. Kanal İstanbul gibi projelerde genel ortalama fiyatlara bakılırsa yabancı yatırımcının eskisi gibi hızlı artan bir fiyatla karşılaşmayacağı ortada. Konut fiyatları bir süre daha aşağı yönlü hareket edebilir. Faizler çok yüksek, konut fiyatları düşüyor, getiri sağlamama riski var. İktisadi rasyonelle hiç uyuşmuyor.”
Kanal İstanbul YEP’te belirtildiği gibi uluslararası finansman ile hayata geçirilecek bir mega altyapı projesi ise uluslararası kreditörler böyle bir projenin finansmanına ne kadar sıcak bakarlar?
Bu soruyu bir yabancı, bir de yerli uzmana yönelttik. Londra merkezli Teneo Intelligence’ın Ortak Başkanı Wolfango Piccoli’nin cevabı şu oldu: “Türk hazinesinin muhtemel borç güvencelerine rağmen ülkedeki yeni mega projelere para yatırmak isteyen uluslararası finansör bulmak Türkiye için gerçek bir mücadele olacak. Bu zaten daha önce de zordu –İstanbul’un yeni havaalanının finansmanına hiçbir yabancı kreditör dahil olmadı– ve şu an yükselen pazarlar için dış ortamdaki kötüleşme ve Türk ekonomisinin karşı karşıya kaldığı zorlukların büyümesi nedeniyle şimdi bu gerçekten de imkansız. Bu özellikle, çevresel bakımdan tartışmalı olan ve net bir ekonomik akılcılığı bulunmayan Kanal İstanbul gibi projeler için söz konusu olacaktır.”
Bilkent Üniversitesi profesörlerinden Ekonomist Refet Gürkaynak da şunları söyledi: “Türkiye devletin borç yükünün milli gelire oranı yüksek bir ülke değil ama yine de borç verecek olan piyasalar ‘Sen güvenilir bir borç alıcısı değilsin’ diyorlar. Bunu dediklerini de Türkiye’nin ocak 2018’de dövizle yüzde 5'lerde faiz ile borç alabilirken şimdi ancak yüzde 7,5 ile borç alabilmesinden anlıyoruz. Piyasalar daha düşük faizle borç vermekten imtina ediyor. Bu projelerin fizibilitesi olmadığı için ya şimdi ya sonra devlet bütçesine yük olacaklar. Şimdi kendiniz ödemeyecekseniz projeyi yapacak yatırımcıya diyeceksiniz ki ‘Bu borcu sen alıp bu işi yap, ben de sana gelir garantisi vereyim’. Ama yatırımcıya borç verenlerle TC devletine borç verenler aynı kişiler. Gelir garantisi verdiğiniz zaman çatır çatır ödüyorsunuz. Yatırımcının bu söze güvenip bu işe girmesi ve projeyi finanse edebilmesi için ödeme sözünün kıymetli olması lazım. Türkiye riskli bir borç alıcı. Dolayısıyla bu tür projelerin çevre, kaynak kullanımı ve başka nedenlerle istenir olup olmadıklarından başka, finansal olarak fonlanmalarının mümkün olup olmadığı da çok şüpheli.”
Bugünkü şartlarda, hem de 31 Mart 2019’daki yerel seçimlerden önce iktidarın bir kurtarma anlaşması yapmak için IMF’ye gitmesi beklenmiyor. Ama ya kulislerde konuşulduğu gibi yerel seçimden sonra giderse? Ve hatta Kanal İstanbul ile giderse IMF ne der?
Gürkaynak: “IMF’ye bu projeyle gitmeniz söz konusu değil. Bunlar iktisadi fizibilitesi olmayan şeyler. Siz IMF’ye gittiğiniz zaman onların ilk söyleyeceği şey, ‘İktisadi akla uygun şeyleri yapın’ olur. ‘Hiç gelme’ der. ‘Bununla bana gelme’.”
Aynı soruyu IMF’yi ve Türkiye’yi yakından izleyen bir uzmana da yönelttik. Merkezi ABD’de olan bir yatırım şirketinin baş ekonomisti Cem Akyürek yanıtladı: “Eğer Türkiye IMF’ye gitmek zorunda kalırsa, IMF’nin Türkiye’den talep edeceği bütçe sıkılaştırma politikaları mevcut krizin ve kamu-özel sektör ortaklığı projelerinin getireceği ek yükleri dikkate alacak şekilde tasarlanacak. IMF borç verirken bu projelerin Hazine’ye potansiyel borç yükünü hesaplayarak yola çıkar. Kanal İstanbul yapılmaya kalkılırsa dar gelirlinin sırtına ek bir yük gelecek. IMF daha çok kemer sıkılmasını isteyecek.”
Dolayısıyla Kanal İstanbul’da inadın sadece ekonomik değil bazı siyasi maliyetlerinin olabileceği öngörülmeli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan için Kanal İstanbul kendi prestiji açısından önemi büyük bir proje. Pratik olarak ertelenmiş durumda ama bu gerçek en azından 31 Mart 2019 yerel seçimine kadar kabul edilmeyebilir, çünkü açıklanması ekonomik krizin itirafıdır aynı zamanda.
Yine de Erdoğan için “çılgın proje”sini hayata geçirmenin teorik bir ön koşulu var: Bu çılgın projeyi finanse edecek kadar, gerçekten de çıldırmış bir bankacı bulmak.
Al-Monitor / 25.10.18