Orta Doğu biteviye dengesini arıyor. Arap Baharı’nın alt üst ettiği coğrafya, ABD’deki yönetim değişikliğinin de etkisiyle yeniden hareketli. Donald Trump’ın veda günlerinde şekillenen son dengede Türkiye’nin yalnızlığı katmerleşmiş; Mısır, İsrail ve Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’deki enerji ortaklığı bir foruma dönüşmüş; Abraham Anlaşmaları ile İsrail-Arap normalleşme sürecinde ağa birkaç ülke takılmış; bu konseptin karşısına düşman figür olarak İran ve Türkiye çerçevelenmişti. Bu arada Irak üzerinden İran-Amerikan kapışması tehlikeli boyutlara ulaşırken Türkiye’nin kalkan olduğu Katar ile Körfez-Mısır bloku arasındaki soğuk savaşı bitiren mutabakat sağlanmıştı.
Joe Biden yönetiminin İran’la nükleer müzakerelere dönmesi ve Yemen savaşına silah satışını durdurması Suudi Arabistan’ı yeni bir durum değerlendirmesine itti. İsrail’le flörtün getirisi de bir yere kadar. Irak’ın arabuluculuğunda Suudi Arabistan ve İran istihbarat şefleri iki kez Bağdat’ta buluştu. 2017’de savaşı İran şehirlerine taşımaktan bahseden Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman bu sırada Tahran’la iyi ilişkiler istediğini açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken de Tahran-Riyad diyaloguna olumlu not verdi.
Normalde Suud-Amerikan ekseni İran’la sertleşirken Türkiye’nin dostluğuna önem atfeder. Şimdi istikamet tersi. Üstüne üstlük Kaşıkçı cinayetinden dolayı Veliaht Prens’in Ankara’ya mesafesi ezeli hasım Tahran’dan kat be kat uzak. Bir de Türkiye’yi ‘ambargo delici’ durumuna düşüren bir Halkbank sicil var. Artık İran mevzubahis olduğunda Türkiye’nin nerede durduğunu daha az umursayan bir refleks gelişti.
Çapraz ilişkilerin çapını görmek için Ürdün’den devam edelim. İsrail’le su sorununu çözemeyen ve Suriyeli mülteci yükünü kaldıramayan Amman, Şam’la gürültüsüz temaslar yürütüyor.
Paralelinde Mısır, Irak ve Ürdün bölgesel sorunlara karşı ortak mekanizma geliştirmeye çalışıyor. Üç ülke de Suriye’yi Arap Birliği’ne döndürmenin bölgesel sorunların çözümünde bir rahatlama olacağını düşünüyor. Ertelenen liderler zirvesi yakında Bağdat’ta olacak. Konuşulan başlıklar arasında Suriye üzerinden enerji hattı projeleri de var.
Daha dikkate değer bir gelişme Riyad-Şam hattında. Suudi İstihbarat Şefi Hamid Humeydan pazartesi Şam’da Devlet Başkanı Beşşar el Esad ve Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Ali Memluk ile görüştü. The Guardian’a göre Suudi elçiliğinin bayramdan sonra açılması gündemde. Şam’daki elçiliğini yeniden açan BAE de insani yardım kanalıyla Suriye ile dirsek temaslarını sürdürüyor. Bu adımı Suudilerin de atması pek çok şeyi değiştirebilir. Evvela Suriye’de Türkiye’nin işi daha da zorlaşacaktır.
Farklı başkentlerde birbirinin ayak izlerine bakan müzakereler dönüyor. Elbette hiçbir taraf çetin sorunları ve köklü kavgaları bir çırpıda silip ilişkilere temiz bir sayfa çekebilecek durumda değil. Ancak küçük pozisyon değişiklikleri bile bölgesel dinamikler üzerinde fırtına etkisi yapabiliyor.
Bu minvalde Mısır’a biraz büyük başlık açalım: Etiyopya’nın Rönesans Barajı’nı savaş nedeni sayan Mısır, Sudan’la güç birliğine gidip ABD’yi krizi çözmek için öncülük yapmaya çağırırken Türkiye’nin Addis Ababa yönetimine yaklaşmasını tehlikeli buluyor.
Mısır Libya’da da Türk askeri varlığını eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Muhammed Hicazi’nin ifadesiyle Müslüman Kardeşler’le kıyaslanabilir bir tehdit olarak görüyor. Cufra ve Sirte’yi kırmızı çizgi ilan edip ardından ateşkes için ağırlığını koymasının temelinde yatan bu korkuydu. Erdoğan, Libya’da Türk müdahalesinin ateşkesi mümkün kıldığını savunurken Sisi yönetimi de bunu Cufra ve Sirte’yi kırmızı çizgi ilan etmiş olmalarına bağlıyor. Bu ayrı bir tartışma konusu.
Bu sert dönemeçte Sisi, Rusya ile askeri ilişkilerini ilerletip Fransa’ya sipariş ettiği Rafale savaş uçaklarının sayısını 3,75 milyar euroluk yeni bir anlaşmayla 24’ten 54’e çıkardı.
Libya’da seçim hükümetinin oluşumundan sonra Türkiye’nin karşısındaki tüm aktörler Trablus’a bir bir demir attı. Türkiye’nin Serrac hükümetiyle imzaladığı anlaşmaların geleceğini belirsizleştiren bir süreç yaşanıyor.
***
Suriye’nin Arap kalbine dönme ihtimali, Libya’da seçim sonrası oluşacak yeni ama zorlu tablo, Arap komşularıyla safları sıklaştıran Irak’ın Türk üsleri ve operasyonlarına karşı sesini yükseltmesi, Körfez’le bozuşmanın ekonomik maliyetleri, bu zıtlaşmanın Doğu Akdeniz’deki enerji kavgasında Yunanistan lehine yansımaları Ankara’yı pozisyonlarını koruyabilmek için Mısır’dan başlayarak hasımlaştığı coğrafyayla ilişkileri normalleştirmeye mecbur bırakıyor.
Siftah Mısır’la yapıldı. 5-6 Mayıs’ta Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal’ın başkanlığındaki heyetin Kahire’de yürüttüğü temaslar önemliydi. Taraflar birbirini dinleyip nabız yokladı. Görüşmeler zaten istikşafi olarak nitelendirildi. İki günün çıktısı kısa bir açıklamaya sığdırıldı: "Görüşmeler samimi havada ve kapsamlı içerikte gerçekleştirilmiştir. Görüşmelerde ikili konuların yanı sıra Libya, Suriye ve Irak'taki durum başta olmak üzere bölgesel konular ele alınmış, Doğu Akdeniz'de barış ve güvenliğin sağlanması ihtiyacı üzerinde durulmuştur. Taraflar istişarelerin bu turunun sonuçlarını değerlendirecek ve müteakip adımları kararlaştıracaktır."
Kısa açıklama çıkılan yolun uzun olduğuna delalet.
Mısır muhatap alındığında Arap yakasında birbiriyle paslaşan bir ittifakla da konuşulduğunu görmek gerekiyor. Mısırlı kaynaklara bakılırsa Kahire, Libya’daki Türk askeri güçleri ve milislerin çekilmesini bir koşula dönüştürmüş durumda. 3 Mayıs'ta Dışişleri, Savunma, MİT ve Genelkurmay olarak Trablus’a yapılan çıkarma da Mısır’ın Libya hassasiyetini artırdı. Bu çıkarmadaki niyet çok belliydi: Kahire buluşmasına doğru Libya’da el yükseltmek.
Yine Mısırlı kaynaklara göre Ankara, Suriyeli milisleri çekmeyi, askeri üsler edinmek dahil daha büyük hedefler için bir pazarlık konusu yapabilir ama Kahire, Türk askeri varlığının sonlandırılması koşulundan vazgeçmeyecek.
Müslüman Kardeşler’e himaye konusunda ise Mısır’ın tutumuna dair farklı iddialar dillendiriliyor. Kimilerine göre Müslüman Kardeşler’in aranan üyelerinin teslim edilmesi, TV kanallarının tamamen kapatılması, faaliyetlerinin yasaklanması ve Mısır içindeki terör saldırılarının önlenmesine yönelik iş birliğine gidilmesi koşul olarak masaya konuldu. Bazıları daha esnek bir yaklaşımdan bahsediyor. Buna göre haklarında mahkeme kararı olan birkaç kişinin teslim edilmesi ve örgütün faaliyetlerinin yasaklanması istenirken sayıları binlerle ifade edilen diğer örgüt üyeleriyle ilgili şart koşulmuyor. Örgüt üyelerinin başka ülkelere dağılıp yeni etki alanları oluşturmaları ya da Mısır’da hapislere tıkılıp soğutulan dosyaları ve kapanan yaraları yeniden alevlendirmeleri istenmiyor. Yani bir bakıma Sisi muhaliflerin ağzını kapatma işini Erdoğan’a havale ediyor!
Yine Mısırlı kaynaklara bakılırsa Türkiye ortaklık alanlarını belirleyip deniz yetki alanları ve enerji iş birliğine doğru hızlı yol almak isterken Kahire ağırdan alıyor.
Yani Mısırlılar önce kendilerinin ağırlık verdiği başlıklarda bir samimiyet testinden geçilmesini tercih ediyor.
***
Ortada ciddi bir güvensizlik var ve açıkçası görmek istedikleri birkaç jest değil politika değişiklikleri. Körfez ülkeleri de Mısır’ın bu diyalogda alacağı sonuçlara bakıp Türkiye’ye kapılarını ne kadar açık tutacaklarına karar verecekler. Erdoğan’ın Suudilerde olmayan hatta Vehhabiliğin ‘bidat’ saydığı Kandil Gecesi'ni ya da vakti gelmemiş Ramazan Bayramı’nı kutlamak için Kral Selman’ı araması bir jest bile sayılmaz. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 11 Mayıs’ta Riyad yolcusu olacağı söyleniyor. Kahire ile ilerlemenin seviyesi Riyad temaslarına da yansıyacaktır. Normalleşme arayışının sonuç alması içeride ve dışarıda kapsamlı bir gözden geçirmeye bağlı. Bozulmayı tamir güçlü bir kapasiteyi gerektiriyor. Kandil diplomasisinden çok fazlasını.
Gazete Duvar / 07.05.21