Türkiye olağandışılıklar sıralaması yapılsa ilk 10’da olur. Sorun bir ülkenin olağandışı gündemiyle yoğrulmak değil. Sorun, böyle bir ülke olduğunu kabullenmeyip kendinizi eleştirdiniz ancak içten içe "biz onlardan daha iyisini yaparız" deme illüzyonunda. Olağandışılık, Türkiye ve dünya gündeminde kesişmelerden besleniyor. Tüm dünya anksiyete krizleri eşliğinde “uyursak yine kazanacak” denilen bir seçime ve onun sonuçlarına odaklandı. Georgia’daki emminin verdiği oy, Emily Teyze’nin Trump sevdası bazen öfke nöbetlerine neden oldu. Oysa ne Georgialı emmi ne de Emily Teyze ile bir derdimiz ve tanışıklığımız var. İsyan edilen başına buyrukluk, popülizm ve “ben yaptım olducu” liderlere yeşil ışık yakmaları. ABD halkı nefesini tutmuş seçim sonucu beklerken, Atlantik’in diğer yakasında aile içi tasfiye vardı.
İlk olarak bir öncekinde olduğu gibi cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle Merkez Bankası Başkanı görevden alındı. “Ne oluyor” demeye kalmadan isimli ancak pulsuz bir mektup, yemek ve makyaj vitrinine dönen bir sosyal medya mecrasında bomba etkisi yarattı. Hani bu mecra Twitter’ın hırından güründen kaçmak için sığınaktı! “Her şey politiktir” sözü, en çok sosyal medya platformları için geçerliyse de fotoğraf paylaşım sitesinde bunun yazım yanlışlarıyla dolu bir metinle olması da bir o kadar politikti. Heyecanla Twitter’a koşanlar aradıklarını bulamadı. Köy çeşmesi önünde oturan birkaç başbakan bu mektubu görmüşse de medyanın derin sessizliği, devletin sukutu kafa karışıklığına neden oldu. Ahkam kesmeler, “ben demiştim”ler için 26 saat beklemek gerekecekti.
Görevden affın onaylandığı haberi, hep kabalığına alıştığımız ağızlardan gelince “kişisine göre muamele” gerçeğini bir kez daha gözümüze soktu. Biz bunlarla hem hal olurken ekonomide kazanlar kaynıyor.
Doların asık yüzü: Çok biliyorsun Hamilton!
Yeni bakan geldi, yeni başkan geldi tartışmalarına hiç gülmeyen 100 doların asık suratlısı Alexander Hamilton dolar kurunun 8.55’ten 8.00’lara gerilemesiyle duruma olumlu yanıt verdi. Alexdander Hamilton’ın ABD’nin ilk Hazine Bakanı olması ve Amerika Birleşik Devletleri’nin mali sisteminin kurucusu olması da kaderin cilvesinden çok öte bir anlama sahip. Hamilton’ın asık yüzle “vites düşürmesi” adeta belki istifam kabul edilmez beklentisine “geçmiş olsun” diyordu. Hamilton “böyle olur hazine bakanlığı” mı diyordu yoksa… Çok biliyorsun Hamilton, biz “vites yükseltiyoruz”, sana soracak değiliz. Altı üstü 100 dolarsın bu ne kendine güven!
Hamilton vites düşürürken iktidar sadece görev değişimi değil, bir bilinmez olan reform ve değişim paketinin gündemde olduğunu söyledi. Paketin içinde ne var diyenler, pardon size ne ki? Bu ülkenin vatandaşınız diye her şeyi bilecek misiniz? Ayrıca bilseniz ne olacak, sermayedar mısınız, finans piyasasından mısınız? İlla yanıt diyorsanız, iktidarın ekonominin önde gelen ekonomi temsilcileriyle yaptığı toplantılara bakın. Siz davetli olmadığınıza göre…
Reformun ekonomiyle sınırlı kalmayacağı, hukuk ve insan haklarının da kapsamda olduğunu Erdoğan AKP’nin Tekirdağ’da gerçekleşen 7. Olağan Kongresi’nde ifade etti. Zaten Abdülhamit Gül’ün Adalet Bakanı'na hitaben yaptığı hukukun üstünlüğü konuşması, anayasa vurgusu da bundan geliyor. Konuşma ve vurgu çok yerindeydi, ancak Gül Adalet Bakanı olmasaydı.
Bu sözlerin ardından gözler borsa göstergelerine, dolar kuruna, yatırımcıya döndü. Öyle ya faizi artırın çıkışı da Erdoğan’ın “yatırımcımızı faize ezdirmeyiz” itirazı da kimin derdinin dert edinildiğini gösteriyor.
Beklenti pazarlarken mafyaya çarpmak
Finans piyasaları ve 21. Yüzyıl ekonomik düzeni üstüne taşı gediğe oturtan en güzel tanımlama “beklenti, hayal satmaktır” sözü. Bazen 30 yıla yayılan bir ev kredisiyle yoksula ev hayali satarsınız, bazen kendinize güvenle alacaklarınızı. Buradaki asıl mesele “vur kaç” kazan ve daha çok kazan”dan öte güvene dayalı. Güvenilen dağlara yağan kar için 2008 finansal krizine bakılabilir. Türkiye’deki reform süreci de benzer bir nitelikte, beklenti ve hayal satmak. Kime? Size bana değil tabii ki, yatırımcıya, sermayeye, finansal piyasaya.
Nereden çıktı bu beklenti, olumlu rüzgar satma gayreti derseniz, sadece dolar kuru değil, Türkiye’den çıkan yatırıma, boykot fevriliğine, dış politikadaki agresifliğe, Trump döneminin son bulma yolunda olmasına, 3 yaşında bir çocuğun anne babasından bağımsız karar almasından daha vahim bir durumda olan Merkez Bankası’na bakın, işsizliğe, üniversitelilerin ve mezunların hayata küsmüşlüğüne, beyin göçüne bakın. Enflasyona bakmanıza gerek yok, zaten markette, pazarda “her şey ne kadar pahalı olmuş” derken farkında olmadan bakıyorsunuz. Ekonomik ifadesi de eksik kalsın.
Hazır piyasa “galiba bir şey oluyor” derken, olumluya gebeyken, nasıl af edildiği muamma bir mafya lideri, ülkenin ana muhalefet liderini tehdit eden bir mektup yayınladı. Ona kızanlara, Cumhur ittifakının liderlerinden birinden paylama geldi. Reform derken olacak iş mi? Hani iki gün beklense, şu faiz kararı alınsa dert değil de “sen tut toplantı öncesi, piyasa kıvama gelmişken bunu yayınla, beriki de hemen destek versin” iktidar olmak da zor…
İktidarın bir kanadı reform derken, diğer kanat bize “reform demediler, eski tas eski hamam” dediler diyerek mafyadan gelen imzalı mektuba dolaylı sahip çıktı. Doğrusu Naci Ağbal’ın işi de zor, mafyaya sus mu desin, Adalet Bakanı'na “sensin bakan, neden kendi kendine sesleniyorsun mu, bağımlıyız ama o kadar da değil" mi desin…
Naci Ağbal Türkiye’nin ve dünyanın, yatırımcının, sermayedarın ihtiyaçlarını dikkate alarak bir karar verebilecek mi? Faiz artırılacak mı? Yoksa yine ölü doğan bir atağa mı kalkacak, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısı sonrasında öğreneceğiz.
Reforma inanmıyorsunuz demek ,400-500 puan bandı faiz artırımı versek?
Gazete Duvar / 19.11.20