Aralık 2017 ayaklanmasından bu yana İran’da neredeyse her yıl protesto dalgaları ve halk ayaklanmaları meydana geliyor. Ekonomik kriz ile sosyopolitik baskıların birleşimine karşı geniş halk, temel haklarını savunabilmek için mücadeleyi işyerlerinden sokaklara kadar sürdürmeye çalışıyor. Ağır sanayi ve hizmet sektöründe çalışan işçilerden hemşirelere, öğretmenlerden dağıtım kuryelerine kadar geniş işçi-memur eylemleri son yıllarda sınıf mücadelesinin farklı aşamalarını oluşturdu.
Eylemleri gıda zamları tetikledi
İlk olarak 5 Mayıs’tan Huzistan eyaletinde yeni zamlara karşı protestolar ortaya çıktı. Ekmek, yağ, yumurta ve makarna gibi temel gıda maddelerine gelen zamlar, Huzistan halkını sokağa döktü. Protestoların başlaması ile İran rejimi, Huzistan’da protestolara yönelik saldırıların duyulmaması için internet erişimini kısıtladı. Rejim bu yöntemi daha önce kasım 2019 protestoları sırasında da uygulamıştı.
Fakat Huzistan’da bastırılan protestolar 12 Mayıs’tan itibaren ve aynı taleplerle İran’ın diğer şehirlerine sıçradı. Bu defa gıdada devlet sübvansiyonlarının kaldırılması, protestoları tetikledi. İbrahim Reisi Hükümeti, bir önceki Hasan Ruhani yönetiminin eyleme geçirdiği neoliberal serbestleştirme politikalarını sürdürerek, devlet tarafından sağlanan ve temel gıda maddelerine verilen sübvansiyonların kaldırılma sürecini hızlandırdı. İran rejimi ekonomik “reform” ya da “ekonomik ameliyat” adı altında 2019’da bir gecede akaryakıt fiyatlarını serbestleştirerek ayaklanmanın yolunu açtı.
Reisi hükümeti daha sonra bir gecede döviz kuruna yönelik sübvansiyonu kaldırdı. Aynı zamanda una ve dolayısıyla bazı ekmek çeşitlerine büyük zamlar geldi. Pirinç, tavuk, kırmızı et ve süt ürünlerine zamlar yağdı. Bu bağlamda 12 Mayıs’ta Lorestan, İze, Endimeşk, Dezful, Yasuj, Şehri Kurd ve Junegan gibi şehirlerde protestolar ortaya çıktı. Bu şehirler İran’ın batı ve güneybatısında yer alıyorlar. Yani çoğu Kürtlerin, Arapların ve Lorların yaşadığı bölgeler. Etnik, mezhepsel, sınıfsal, toplumsal cinsiyet ve başka baskı biçimlerinin yoğunlaştığı bu bölgeler aynı zamanda doğal felaketlerin şiddetle yaşandığı yerler. Tüm bu eşitsizliğe rağmen farklı halk kitleleri direnmeyi seçti.
Protestolara yönelik baskı
Bu protestolar sırasında 17 Mayıs’a kadar en az 5 protestocu öldürüldü, birçok kişi yaralandı ve yüzlerce kişi gözaltına alındı. Örneğin, bugüne kadar İze’de yaklaşık 300 kişi gözaltına alındı. Karakolların dolması ile birlikte İze’de gözaltına alınan protestocular bazı stadyumlarda tutuldular. İran rejimi yine ayaklanmanın olduğu bölgelerde internete erişimi ciddi bir biçimde kısıtladı. Bununla birlikte Tahran, Tebriz, Sanandej, Hafşejan ve Hurram Abad ve başka birçok şehirde emniyet güçleri ve Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Besic milisleri büyük meydanlar veya caddelerin etrafında adeta şehirleri kuşattılar. Onlarca işçi ve öğretmen protestocu da bu dönemde tutuklandı ve tutuklanmaya devam ediyor.
Halk bir yandan baskı altında tutulurken, diğer yandan devlet propagandası ve yandaş medya vasıtasıyla protestolar ‘milli güvenlik’ meselesi haline getiriliyor. Bu şekilde, İran rejiminin bir zamanlar dönemin retoriği gereği “mustazafin” (ezilenler) olarak adlandırdığı “devrimin gerçek sahipleri”, şu an İran’ın farklı sokaklarında rejime ve bu düzene karşı mücadele veriyorlar.
Sloganlar radikalleşiyor: Kahrolsun diktatör!
Her halk ayaklanmasında yer alan sloganlar, o ayaklanmanın dinamiklerine dair önemli bilgiler verir. Buna istinaden, devam eden ayaklanmadaki sloganlara dikkat çekmek aydınlatıcı olacaktır.
Sokağa dökülen halkın önemli sloganları, ekonomik sorunlara ve baskıya karşı tepkinin bir sentezi olan “Top, tank, fişekler, mollalar def olmalı” ve “Top, tank, fişekler, sübvanseler yetersiz” oldu. “Kahrolsun Hamaney” ve “Kahrolsun pahalılık” gibi sloganlar da yine bu ikiliye işaret ediyor.
İran İslam Cumhuriyeti’nin derin bir yolsuzluk içinde olması dolayısıyla halka bedel olarak ödettiği sert ekonomik krize karşı “Yalancı Reisi, vaatlerin nerede?” ve “Kahrolsun diktatör”, “Hamaney utan, memleketi bırak” gibi sloganların atıldığı duyuldu.
Bunların yanı sıra Pehlevi Hanedanı’nın destekçileri ise “Rıza Şah, ruhun şad” sloganı ile kendilerini gösterdiler. Fakat belirtmek gerekir ki bu slogan özellikle İran’ın dışında yayın yapan Iran International, Manoto, BBC Persian vb. saltanatçılara yakın bir duruş sergileyen medya tarafından öne çıkarılıyor.
Tüm bu sloganlar ile birlikte diğer halk ayaklanmalarında olduğu gibi bu ayaklanmada da bir dayanışma mesajı olarak “Korkmayın, korkmayın, biz birlikteyiz” sloganı da polisin saldırganlaştığı zamanlarda yükseltildi.
İran İslam Cumhuriyeti’nin her türlü protesto ve itirazı en acımasız şekli ile bastırdığı biliniyor. Fakat özellikle İran’da yoksulluğun kapsam kazanması ve yaygınlaşması ile peş peşe gerçekleşen ayaklanmalara karşı tabiri caizse ölüm saçılıyor. Bu doğrultuda, ‘Açların ayaklanması’ olarak adlandırılan sokak protestolarının patlak vermesi ile beraber İran devletinin ayaklanan bölgelere gönderdiği teçhizatlı ‘İsyan Bastırma Polisi’nin uzun konvoylarının görüntüleri sosyal medyada görüldü. İran rejimi, sokak protestolarını bastırmak için üç farklı kolluk kuvveti kullanır. İsyan Bastırma Polisine ek olarak Devrim Muhafızları Ordusu ve ona bağlı Besic milis güçleri bulunur. Son yıllarda vuku bulan protestolarda olduğu gibi İran devletinin baskı aygıtları son protestolarda da halka gerçek mermi yağdırdı.
Hem ekmek istiyoruz hem özgürlük
2017’den bu yana ülke geneline yayılan 5 protesto hareketi ve çok sayıda genel grev, bölgesel protestolar, bölgesel grevler gerçekleşti. Son protestolara baktığımızda halkın geneli arasında yayılan “açlık isyanları” başlığı, bazı liberal aktivist kesimler tarafından ise “Hükümete karşı isyanları açlık isyanları olarak adlandırmak doğru değil, halk özgürlük istiyor” denilerek eleştirildi. Bu ismin kullanılmaması istendi.
İlk etapta acilen ekmek, su ve barınma talebinin dile getiriliyor olması sosyal ve politik özgürlük için mücadele edilmemesi anlamına gelmiyor. Bu konuyla ilgili protestolara ve petrol grevlerine katılan Özgür İşçiler Federasyonundan, adını veremediğimiz bir işçi şöyle söylüyor; “Aç kelimesinden korkuyor musunuz? İnsanlık onurunuzun hedef alındığını mı düşünüyorsunuz? Hayır! Ait olduğunuz sınıfın çıkarlarının hedef alındığını çok iyi biliyorsunuz. Bu arada, hem ekmek, refah, barınma, eğitim ve sağlık hem insanlık onuru ve tam özgürlüklerimizi istiyoruz. Özgürlük kisvesi altında kendi sınıfınızın egemenliğini kurmak isteyen sizsiniz! Tek sorununuz, mevcut iktidarı rakibiniz olarak görüp onun yerine kendinizi koymak ve biz işçi sınıfına karşı baskı ve sömürünüzü sürdürmek. Aç kelimesini silerek, devrimde rolümüzün tamamını ortadan kaldırmak ve kendinizi politik bir alternatif olarak tanıtmak istiyorsunuz, ki bunu yapamazsınız.”
İran’ın politik atmosferinde bağımsız örgütlü güçlerin neredeyse olmayacak kadar az olduğu bilinir. Ancak halkı bu denli örgütleyen, kurşunların önüne korkusuzca atılmasını sağlayan, genel grevleri düzenleyen süreçler çok boyutlular ve sadece hakim liberal argümanlar ile değerlendirilmemeliler. Zira, halkın önemli bir kısmı ekonomik krizden dolayı İran rejiminden umudunu kesmiş durumda. Protestolar da ve devam eden mücadeleler de buna işaret ediyor.
Sadi Piruz, Mihri Roodi, E. Ava- Evrensel / 21.05.22