İran’a karşı Arap cephesi: Biraz öfke biraz serap - Fehim Taştekin

Gelişmeler eş zamanlı ilerliyor ve bir sürek avını andırıyor. Bu hamlelerin öteki yüzünü oluşturan İran konusunda kakofoni büyük ama eylem-sonuç ilişkisi orantısız.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 01 Haziran 2019
  • 07:03

ABD Başkanı Donald Trump, Noam Chomsky’nin ‘narsist bir megalomanın eylemleri’ diye tanımladığı Orta Doğu planlarını çok boyutlu olarak dayatıyor ama lastik bir türlü yol tutmuyor.

Arapların İsrail değil İran’a odaklanması, Körfez ülkelerinin daha fazla silah satın alarak savunma devlerini mutlu etmesi, gerilimdeki sapma sayesinde İsrail’i Filistin sorunundan kurtaracak ‘Yüzyılın Anlaşması’nın Arap aleminde sindirilmesi, bu arada Suriye’nin dizaynını kolaylaştıracak koşulların yaratılması ve Irak’ın ‘Arap Kalbi’ne döndürülmesi… Bu sarmal bir ‘kuşatma ve teslim alma’ konseptini tamamlıyor.

‘Yüzyılın Anlaşması’nı pazarlayan ekibin başındaki emlak simsarı Jared Kushner’in görevi ‘toprak, dönüş, devlet olma’ haklarıyla içerik kazanmış bir siyasal gerçekliği tamamen Filistinlilerin iktisadi refahına indirgeyip Arap kasasını buna finansör yapmak. İran’la gerilim sayesinde Arap iradesinde bir sapma sağlanırsa burada da işler kolaylaşacak. Bir taşla epey kuş.

Kushner’e Orta Doğu’daki temaslarında azılı İsrail müdafi iki kişinin yanı sıra İran’a yaptırımların koordinatörü Brian Hook’un eşlik etmesi İran ve Filistin dosyalarının paralel yürütüldüğü anlamına geliyor. Arapları 26-27 Haziran’daki Manama konferansına hazırlamak için yollara düşen Kushner, Ürdün’de Kral Abdullah’tan “İki devletli çözüm şart” öğüdünü aldı. CNN’e göre Kral böylece kırmızı çizgiyi çekti. Kral kıskaç altında ve mutsuz.

İsrail’deki siyasi gelişmeler de Kushner’in işini zorlaştıracak nitelikte. Trump’ın ‘büyük adam’ dediği Başbakan Benyamin Netanyahu’nun hükümeti kuramaması üzerine Knesset kendini feshedip eylülde erken seçime gitme kararı aldı. Yüzyılın planı için fiyasko öngörüsü güçlendi.

***

Gelişmeler eş zamanlı ilerliyor ve bir sürek avını andırıyor. Bu hamlelerin öteki yüzünü oluşturan İran konusunda kakofoni büyük ama eylem-sonuç ilişkisi orantısız. İran’ı ekonomik olarak çökertme stratejisinin yoğunluk kazandığı günlerde Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) açıklarında 4 gemi ile Suudi Arabistan’ın iki petrol pompasını vuran ‘faili gizemli’ saldırılar İran’a karşı Arap cephesi için itici faktör oldu.

Suudi Kralı Selman, “İslam’ın saldırı altında olduğu” imasıyla, genelde siyasal işlerin döndüğü Riyad ya da Cidde yerine Mekke’de Arapları etrafına topladı. Sırayla Körfez İşbirliği Konseyi, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı’nın zirvelerine ev sahipliği yapan Kral Selman, özellikle ilk iki toplantıda, Araplardan İran’a karşı caydırıcı bir duruş istedi. İran karşıtlığındaki kesiflik, Suud-Emirlikler-Mısır-Bahreyn dörtlüsünün Katar’a yönelik tecridini de kırdı. Katar Başbakanı Abdullah bin Nasır el Sani zirvelere katıldı.

Zirvelerin arifesinde Trump yönetimi, BEA ile yılbaşında imzalanmış Savunma Ortaklık Anlaşması’nı yürürlüğe soktu. Ayrıca Trump, İran tehdidini gerekçe yapıp Kongre’yi baypas ederek Suudi Arabistan ve BAE’ye 8.1 milyar dolarlık silah satışına onay verdi. Ateşle dansın kısa gün kârı. Silah anlaşmaları Yemen savaşındaki insani durum ve gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi üzerine sözde yaptırım olarak dondurulmuştu.

Arap Birliği zirvesinin ardından Genel Sekreter Ahmed Ebu Geyt, “Arap Körfezi’nin güvenliğinin Arap milletinin güvenliğinin bir parçası olduğu” vurgusuyla İran’a sert mesajlar verdiklerini aktardı. Anlaşılan İranlıların ‘Fars’, ötekilerin ‘Basra’ dediği Körfez’e ‘Arap’ diyerek hayli sert durmuşlar. Bihakkın Tahran’da yer yerinden oynamıştır! Tam bu sırada İran kentlerinde kitleler Kudüs Günü vesilesiyle yürüyordu ya orası ayrı!

Zirvelerde hiçbir Arap lideri kalkıp “Yemen’i yerle yeksan etmenizin karşılığında Husiler bu roketleri gönderiyor olmasın” demedi. Diyemez de! Harika bir zamanlama ile Abu Dabi’ye teşrif eden savaş çığırtkanı Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, “Saldırıların arkasında İran var” dedi, aksi yönde bir cızırtı cesaret ister. Suudiler de 56 ülkeden gelen konuklar, Cidde Havaalanı’na iner inmez görsünler diye Husilerin gönderdiği füze, insansız hava araçları ve mühimmat parçalarını sergiledi. Görün ve susun!

Bir tek İran ile ABD arasında kalmanın kavrulmuşluğuyla Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih geri durdu, aklıselim telkin etti.

Bu güç birliğinin değerini görmek için geri dönüp 2015’ten beri pişirilen bir Arap NATO’su vardı, o ne oldu diye de sormalı. Pakistan ve Mısır’a bel bağlayan bir ordu projesi. 40 bin askeri olacaktı. Geçen kasımda Mısır’da Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn, Kuveyt, Ürdün ve Mısır bir giriş kabilinden ‘Arap Kalkanı’ adıyla bir tatbikat düzenlemekten ileri gidemedi. Üstelik Mısır daha sonra ciddiyetsiz bulup çekildi. Abdulfettah Sisi, Körfez’e diyet borcu yüzünden buna razı geldi ama İran tehdidi Mısır için geçerli bir sebep değil. Pakistan da karmaşık dengeleri yüzünden komşusu İran’la bozuşmak istemiyor. Haliyle 4 yıldır Arap NATO’sunu ete kemiğe büründüremeyen, Yemen’de yalın ayaklı Husilerle baş edemeyen, el attıkları başka yerlerde tökezleyip duran Suud-BAE ikilisinin zirvelerden devşirebileceği fazla bir şey yok. Ayrıca bu birlik görüntüsünün altında büyük bir karmaşa yatıyor; birbirine diş bileyenler alenen yürütemedikleri kavgalarını İran halısının altına süpürüyor.

***

Kralın gönlünü hoş eden Mekke’deki bu duruş, ABD’nin de elde etmek istediği görüntü. Bu belki İran’ın Arap dünyasında nispeten tecrit olmasına yarayabilir. Ne var ki bu konsolide gerilimle Orta Doğu’da çözebilecek hiçbir sorun yok. İran karşıtı bir cepheleşmenin damat Kushner’in planını kolaylaştıracağı beklentisi de sorunun tabiatıyla uyuşmuyor.

Beyaz Saray, 19 Mayıs’ta, ‘Refah İçin Barış’ başlığını taşıyan Manama konferansı için “Ekonomik yönetişimin güçlenmesi, insan kaynaklarının gelişimi, özel sektörün hızla büyümesi dahil Filistin halkına müreffeh bir gelecek için çerçeve oluşturacak” sunumunu yaptı. Laftaki cazibeye bakar mısınız? Deniliyor ki ‘Para veriyoruz, davanızdan vazgeçin!’

Manama’ya gitmeyeceğini belirtip, “Sonuçlarını kabul etmeyeceğiz. Bize hayal satıyorlar. Yüzyılın utancının da ekonomik çalıştayın da cehenneme kadar yolu var” diyen Filistin lideri Mahmud Abbas niye burun kıvırıyorsa!

Sanırsınız Filistinliler her gün bir parça yitirdikleri Doğu Kudüs’te, apartheid kafesinde nefes alamadıkları Batı Şeria’da, açık hapishaneye dönen Gazze Şeridi’nde kurtarıcı Kushner’i bekliyor!

Görüntüde Arap liderler 2002’de sundukları ‘Arap Barış Planı’na hâlâ bağlılar. 1967 sınırları üzerinden Filistin devletine yapılan vurgu mutat olduğu üzere Mekke bildirisinde de yer aldı. Fakat Körfez medyası, İsrail’e el veren liderlerin aklında olanı zikretmekten geri durmuyor: “Neyi reddettiğimizi biliyor muyuz? İçeriğini bir görelim sonra karar verelim. BM’nin taksim planını reddettiğimiz 1947’deki hataya tekrar düşmeyelim.”

Arap liderleri defalarca Filistinlilere ihanet etse de “Filistin’i sattılar” yaftasından kaçınma gereği duyuyor. Ayrıca ‘ihanete uğramış Filistin’, İran nüfuzunun gerekçesi. Bunu da gözardı edemiyorlar.

Kelamı bağlarsak; İran tehdidiyle Arapları yönlendirmek ne Tahran’la sorunların çözümüne yardımcı olabilir ne de Filistin’de hedeflenen çözülmeyi temin edebilir. Evet, sorunlar gerçek ve yakıcı ama taraflar birbirinin yüzüne bakmadan bunları çözemezler.

Gazete Duvar / 01.06.19