İnsan ses üretim aygıtı hayvanlar dünyasında benzersizdir. İnsanlar, konuşma ve simgesel anlatım yetenekleriyle diğer canlılardan ayrılır. Bunun ne demek olduğuna gelince, her tür yeni bilgiyi çevremizdekilere konuşma yoluyla aktarır, onlardan da aynı yolla bilgi alırız. Mesajlarımızı, daha önceden kurguladığımız heceler dizisinden oluşan sesleri kullanarak iletiriz. Hayvanların bizler gibi konuşma diline sahip olmadıklarını hepimiz biliyoruz. Her insan doğuştan konuşma yeteneğinin gerektirdiği potansiyele sahiptir. İnsana özgü konuşma dilini, onun kökenini ve gelişimini ancak paleontolojik bir bakış açısı içinde irdeleyebiliriz. Beyin bu biricik özelliğimizin en önemli anahtarıdır. Paleonöroloji bilim dalı, kafatasının iç yüzeyinde beynin bıraktığı izlerden hareket ederek bir fosil türün zihinsel yetenekleri hakkında bilgi edinmeye çalışır. Daha önceden de değindiğimiz gibi, insanda konuşma yeteneğiyle çok sıkı ilişkisi bulunan ve beyin korteksinin sol yarım küresinde yer alan iki bölge vardır. Bunlardan öndeki Broca, arkadaki ise Wernicke merkezleridir. Broca merkezinde meydana gelen bir tahribat konuşma ve yazma kapasitelerini bozar, ama bireyin konuşulanları anlamasına engel olmaz. Broca merkezinde arıza olan birey okuma yeteneğini kaybetmez. Wernicke merkezinde ortaya çıkan herhangi bir tahribat ise bireyin konuşma ve yazma fonksiyonlarını bozar, konuşulanları anlamasına ve sözcükler üretmesine engel olur.
Australopitekus’lar ve Homo habilis üzerine çok sayıda çalışmaları bulunan Philip Tobias’a göre, Wernicke merkeziyle ilgili olan parietal lobun alt kısmı Homo habilis’te Australopitekus’lardakinden çok daha fazla gelişmiştir.
Australopitekus’lar ve Homo habilis üzerine çok sayıda çalışmaları bulunan Philip Tobias’a göre, Wernicke merkeziyle ilgili olan parietal lobun alt kısmı Homo habilis’te Australopitekus’lardakinden çok daha fazla gelişmiştir. Ayrıca, Broca merkezi hem Homo habilis/rudolfensis, hem de Homo ergaster’de belirgin kabartı oluşturur. Oysa ilgili bölge Australopitekus’larda belli belirsiz bir gelişme gösterir. Bu anatomik gözlemlerden hareketle, ilk insan temsilcilerinin bizler gibi konuşma yeteneğine sahip oldukları anlamı çıkartılabilir mi? Fosil beyin kalıplarını inceleyen uzmanların çoğu her ne kadar bu sonuca varsa da, kimi araştırıcılar bu görüşe katılmamaktadır. Konuşma diliyle ilişkilendirilen Broca merkezi, Australopitekus’un kaba ve narin yapılılarında belirsiz olduğu halde, Homo habilis’te bizdekine benzer bir gelişmeye sahiptir. Ancak, bu tür bir gelişmenin fizyolojik anlamı ne olabilir? Bu soruya kesin bir yanıt verilemiyor. Fosil insanlardaki fonetik aygıtın anatomisi hakkında yapılacak ayrıntılı araştırmalar belki bu soruya daha somut yanıtlar getirebilir.
İnsanda konuşma dilinin temelini oluşturan sesler soluk borusunun hemen üst kısmındaki bir seri boşluk (kavite) içinde üretilir ve modüle edilir. Sözü edilen bu boşlukların ortak adı vokal sistemdir. Sırasıyla yutak, gırtlak, burun ve ağız boşluklarından oluşur. Sese dayalı iletişim sisteminin gerçekleşmesinde anahtar niteliğinde olan gırtlak bölgesi ikiye ayrılır: 1. Farinks. 2. Larinks. Farinks, larinksten başlayıp ağız ve burun boşluklarına kadar uzanan kastan yapılmış bölgedir. Farinks, ağız ve burun boşluğu bir bütün olarak düşünüldüğünde konuşma aygıtı olarak bilinen yapıyı oluşturmaktadır. Larinks, adem elması diye adlandırılır ve konuşma olayında akciğerler ve soluk döngüsünden sonra gelen önemli bir öğedir. Larinksi oluşturan kıkırdakların birbiriyle uyum içerisinde hareket etmeleri ve aradan geçen hava enerjisi yardımıyla ses telleri titreşmektedir. Larinksin değişik hareketleri sonucunda ses tellerinin de biçiminde değişkenlik görülmektedir. Farinks boşluğuna kaçan ya da sıkışan bir yiyecek parçası larinksten geçen hava akımını keseceğinden insan boğulma ve ölme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir. İnsanda ağız boşluğu küçülmüş, farinkste meydana gelen büyüme ile birlikte larinks daha aşağıya kaymıştır.
Larinks,adem elması diye adlandırılır ve konuşma olayında akciğerler ve soluk döngüsünden sonra gelen önemli bir öğedir. Larinksi oluşturan kıkırdakların birbiriyle uyum içerisinde hareket etmeleri ve aradan geçen hava enerjisi yardımıyla ses telleri titreşmektedir.
İnsan dışındaki tüm memelilerde larinks, boynun yukarı kısmında, bir başka deyişle ağız boşluğunun arka çıkışında yer alır. Bu yukarı pozisyon sıvıların içilmesi sırasında larinksin nazal kavite ile bağlantısını sağlayarak içilen sıvının ağız boşluğundan sindirim borusuna nefes almayı engellemeden geçişine olanak verir. Böylece, herhangi bir memeli, insan dışında, bir şey içerken aynı anda nefes alıp vermeye devam eder. Erişkin insanda, larinks genellikle boyunda aşağı kısımda yer alır. Bu yüzden, memeli sınıfına dahil olmamıza rağmen, aynı anda hem yiyip içip hem de nefes alamayız. O halde, biz yemek yerken boğulma tehlikesiyle karşı karşıya olan bir primatız. İnsan yavrusunda durum farklıdır. Onların aynı anda meme emerken nefes alıp vermeleri gözümüzden kaçmaz. Bebeklik evresinde larinks memelilerinkiyle aynı seviyededir. İnsanda, 2 yaşına doğru larinks aşağıya doğru kayar ve erişkinlikteki konumunu almış olur. Dolayısıyla, bu yaştan itibaren bir şeyler yiyip içerken sadece soluk alıp-verme kapasitemizi kaybetmeyiz, aynı zamanda larinksin bu aşağı pozisyonu yiyeceğin nefes borusuna kaçarak boğulmaya yol açması riskini de önlemiş olur.
Üst solunum aygıtımız, yiyip içerken soluk alıp-verme ve koku alma etkinliğini kaybetti, ama hiçbir memelide olmayan geniş bir farinks alanını bize kazandırdı. İşte bu derin gırtlak sayesinde ses tellerinde farklı titreşimlerin üretilmesi ve modüle edilmesi mümkün oldu. Bir başka deyişle vokal üretim kapasitesi arttı. İnsan yavrusu ses üretim kapasitesi açısından temel memeli örüntüsünü 1,5-2 yaşlarına kadar korur. Bu yaşlardan sonra larinks, boyun kısmında aşağıya doğru iner ve 14 yaşlarında artık erişkinlikteki konumuna kavuşur. Laitman ve yardımcılarına göre, larinksin konumu kafatası kaidesindeki basicraniumun bükülme açısıyla bağlantılıdır. Erişkin insanda bu açı dar (90˚’ye yakın), insan yavrusu ve diğer memelilerde geniştir. Kafa kaidesi açısının geniş ya da dar olması ile konuşma yeteneği arasında ilişki olduğu bugün genellikle kabul edilmektedir.
İnsana özgü konuşma dilinin başka hiçbir primatta olmadığını biliyoruz. Bu yetenek onun aşağı yukarı 2 milyon yıl boyunca fizyolojik ve nöropsikolojik düzeyde geçirdiği değişim süreçleri sonunda gerçekleşmiştir. İnsana özgü olan bu temel değişiklikler dilin aşağıya, yukarıya, öne ve arkaya doğru hareket etmesine, ayrıca konuşma aygıtında değişik noktalardan ve birbirinden farklı titreşimlerin ortaya çıkmasına ortam hazırlamıştır.
Kaynak: Metin Özbek, 50 Soruda İnsanın Tarih Öncesi Evrimi, Bilim ve Gelecek Kitaplığı, Eylül 2019, 5. Baskı, s.89,92
Bilim ve Gelecek / 10.01.20