Bu, aslında hukuki bir terim ama günlük hayatta da ‘Akıl var, mantık var’ dediğimiz konularda akla geliyor. Yani hayat bazen hukuki kanıt olmasa da o aykırılıkları gösteriyor.
Mesela…
İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen davada, Avukat Hasan Fehmi Demir, dosyanın ‘en önemli delili’ sayılan delilin aslında var olmadığını anlatmıştı: “Dijital delillerin asıllarının dosyada bulunmadığını biliyorsunuz. Talep ettik, iki kez reddedip sonra İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinden alın dediniz. Ama deliller İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinde de yok. Deliller Emniyette. Delillerin sadece asılları değil imajları da dosyada yok. Sadece imaj raporları var.”
Cümle adeta “Deliller dağa kaçtı” diye bitecek gibi…
Delil 3 dakikada ‘yaratıldı’
Delillerin varoluşuna dair ‘epistemolojik kopuş’ yaşayan mahkemeye karşı ispat sunmak üzere, bahsi geçen materyaller bilirkişi tarafından da incelendi.
Adli Bilişim Mühendisi, Adli Bilirkişi Tuncay Beşikçi, ortada aslı olmadığı için dijitallerin imaj raporlarını inceledi ama raporunda vardığı sonuç gayet yeterliydi:
Raporunda, ‘Delillerin üzerinde değişiklik yapılıp yapılmadığı söylenemez, materyalin delil niteliği yok’ sonucu yer aldı.
Beşikçi, dava dosyasında yer alan 47 klasördeki 6 klasör üzerinde, imaj raporlarından inceleme yapmıştı. Raporunda verdiği örneklerden birinde, “‘y ibareli_hafiza_karti’ adlı delilde bulunan dosyaların tamamının 25 Şubat 2001 tarihinde saat 08:16 ile 08:19 aralığındaki 3 dakika içinde yaratıldığı (veya kopyalandığı) anlaşılmıştır” ifadesi yer aldı.
Raporda, delillerle ilgili şu sonuca varılıyordu:
“Türk hukukunda ve mukayeseli hukukta incelenen emsal dava kararlarında, benzer durumda el konulan, imajı olay yerinde alınmayan, nasıl taşındığı ve muhafaza edildiği tutanak altına alınmamış veya hazirun gözetiminde işlem yapılmamış dijital delillerin hukuki delil niteliğini kaybettiğinin ve mahkemelerce delil olarak kabul edilmediğinin anlaşıldığı,
Deliller hukuki delil olarak varsayıldığında dahi, 19 Mart 2018 tarihli Dijital İnceleme Tutanağı’nda yer alan dijital deliller ve içeriğindeki suç isnat dosyalar üzerinde yapılan incelemelerde, dosya tarih ve saatlerinde çok sayıda tutarsızlık tespit edildiği…
Emniyet birimlerince kopyaları alınan adli imajların birer kopyalarının savunma makamlarına verilmedikçe delillerin ‘hukuki delil’ olarak kabul edilemeyeceği, görüş ve kanaatine varılarak…”
100 klasöre 1 hafta
Bahsettiğim rapor, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) davası dediğimiz, avukatların yargılandığı davadan. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, geçen hafta dosyayla ilgili sözünü söyledi, tebliğnamesini yazıp UYAP’a yükledi.
100 klasörü aşan dava dosyası, mahkemeden Yargıtay Başsavcılığına 5 Mayıs’ta gönderildi.
Başsavcılık tebliğnameyi 12 Mayıs’ta yazdı.
Yani 100’den fazla klasörü, onlarca dilekçeyi ve itirazı, yukarıda bahsettiğim de dâhil bilirkişi raporlarını bir haftada inceledi ve kararını verdi, avukatlar Selçuk Kozağaçlı ve Barkın Timtik’in cezasının onanmasını, diğer avukatların dosyasının istinafa gönderilmesini istedi.
Çıkan kısmın özeti: 3 dakikada ‘yaratılan’ delillerin olduğu 100 klasör 1 haftada incelendi, 159 yıllık cezanın bir kısmı uygun bulundu.
Tabii bunca acelede toplam 4 sayfalık tebliğnamenin başında, hayatını kaybettiği için hakkındaki davanın düşmesi istenen Avukat Ebru Timtik’le ilgili, son sayfada onama istenmesi gibi ‘küçük’ karışıklıklar olabiliyor.
Bu da hâlihazırdaki ‘hayatın olağan akışına aykırılıklara’ ekleniyor…
BirGün / 31.10.23