Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın, Salıyı Çarşambaya bağlayan gece yarısı televizyondan naklen yayınlanan toplam 6 dakika 33 saniyelik açıklaması birkaç açıdan önemli, deşilmeli, değerlendirilmeli.
Bakan bu açıklamasının ortalarına doğru “üzücü ama korkutucu değil” diye rezerv koyduğu COVID-19’un Türkiye’de bir vakada saptandığını bildirdi.
Açıklamanın geri kalan kısmı daha çok propaganda niteliğindeydi ve Bakanlığın salgın hakkında ne kadar iyi hazırlanmış olduğunu öne sürdü.
Bakanın vurgu yaptığı 2 nokta ilginç: Şeffaflık ve hasta mahremiyeti. Koca’ya inanacak olursak, Bakanlık baştan beri “son derece şeffaf” davranmış. Halbuki Çarşambanın ilk saatlerine kadar, Türkiye’nin neredeyse tüm komşularında salgın yüzlerce vaka ve onlarca ölüm ile kendini göstermişken, Bakanlık, virüsün Türkiye’ye hâlâ ve henüz girmemiş olduğunu iddia ediyordu. Çin’den sonra en çok hastanın yaşamını yitirdiği İran ile hem havayolu hem de karayolu iletişimi uzun süre açık kaldı. Sonra Bakan, Pazartesi günkü açıklamasında, sinyali verdi, virüsün Türkiye’ye de girebileceği “tahminini” yaptı. Haber yavaş yavaş yola çıkmıştı. Zaten Bakan son açıklamasında, kuluçka süresini hesaba katarsak, virüsün Türkiye’ye uzun süre önce girmiş olduğunu da dolaylı yoldan itiraf etmiş oldu.
Keza, en az bir hafta önce biri Singapur’a diğeri ABD’ye giden iki THY uçağında virüslü iki yolcu, varış noktalarında saptanmıştı. Şeffaflık gereği olsa gerek, Türk resmi yetkilileri “Bu işe THY’yi karıştırmaları iyi olmadı” dediler. Neden ki? Virüslü yolcuların bindiği uçak THY uçağı değil miydi? Istanbul’dan yola çıkmamış mıydı?
Hasta mahremiyeti kavramını da galiba kasıtlı olarak yanlış kullanıyor, tıp doktoru ünvanı olan Bakan. Çünkü açıklamasında, hastanın virüsü Avrupa ile temastan kaptığını ve erkek olduğunu söylemekle yetindi.
Kamu sağlığı ile hasta mahremiyeti arasında aslında öyle çok ince bir çizgi yok. Kamu sağlığı açısından, söz konusu hastanın yaşını ve halen yaşadığı kenti ve virüsü hangi “Avrupa” ülkesinden kaptığını açıklamanın herhangi bir sakıncası olmasa gerek. Bu bilgiler, o yaş grubundaki yurttaşlar, söz konusu kentte yaşayan diğer yurttaşlar ve virüsün çıkış noktası olan Avrupa ülkesinin bilinmesi, ilgili kesimler için ek önlemler almaları açısından tayin edici.
Hasta mahremiyeti, ancak hastanın açık kimliğini faş etmekle ihlal edilebilir.
Gece yarısı açıklama yapıyor Bakan ama kamu sağlığını ilgilendiren önemli bilgileri vermiyor. Şeffaflık ve hasta mahremiyeti kalkanı arkasına gizleniyor. Talebe rağmen muhabirlerden soru almadan gülerek salondan ayrılıyor.
Sansür, söz konusu bilgilerin ortaya çıkarılması için bir kışkırtma niteliğini de taşır çoğu zaman. Bir bilgi resmi makamlarca gizleniyorsa, başta gazeteciler (Hakikiler) o bilgiye ulaşmak için ek çaba sarfeder. Nitekim, Çarşamba sabahı sosyal medyada Bakan’ın gizlemeye çalıştığı bilgiler ayrıntılı bir şekilde yayınlandı. Üstelik birden fazla vaka söz konusu paylaşımlarda. Osmanlının yasağı üç gün, Tek Adam rejiminin sansürü 9 saat!
Türkiye’de bilhassa son dönemlerde Bakan açıklamaları çoğu zaman ilgili ve yetkili taraflarca ya da muhataplarca tekzip ediliyor. Dışişleri Bakanı mesela Moskova’da bir toplantıdan söz ediyor, Rus yetkililer 2 saat sonra yalanlıyor. İçişleri Bakanı sınırı geçen mülteci sayısı veriyor, Yunan yetkililer “Küçük atın da civcivler de yesin!” diyor. Milli Savunma Bakanı İdlib Bozgununa dair TSK mensuplarının koordinatları konusunda bir açıklama yapıyor, tam tersini Putin bildiriyor. Bakan Koca’nın son açıklaması hariç, diğer bildirimleri konunun uzmanlarını tatmin etmemişti zaten.
Son kamuoyu anketlerine göre seçmen desteği yüzde 30’ların altına inen iktidar partisi, artık haliyle, çaresizce doğru olmayan, çarpıtılmış, tahrif edilmiş, eksik bilgiler içeren açıklamalardan medet ummaya başladı. Ne var ki iletişim çağında bu sakat açıklamalar oldukça kısa bir süre içinde sağlam kaynaklar tarafından yalanlanıyor.
Bakan Koca’yı dinlerken, fonda Çin Başkanı Xi Jinping’in açıklamaları belirdi sanki ekranda. Çin yönetimi salgını uzun süre gizledi. Hatta salgın konusunda ilk uyarıyı yapan doktoru “yalan haber yaymak” ve “halkı paniğe sevk etmek” suçlamasıyla soruşturdu. Oysa ki, daha sonra COVID-19’dan hayatını kaybeden bu doktorun uyarısı dikkate alınsaydı, herhalde yüzlerce insan ölümden kurtarılabilecekti. Xi Jinping de ölü sayısı artık gizlenemeyecek sayıya ulaşınca salgını resmen kabul etmek zorunda kaldı ama “Devletimiz ve Partimiz bütün önlemleri almıştır. Virüsü yenecektir” mealinde bir açıklama yaptı. O süreçte onlarca insan pat pat ölürken, Başkan hala ajit-prop çekiyordu.
Çin, K.Kore, Türkiye ve diğer Tek Adam rejimlerinde, istibdat sistemlerinde, Başkanlar, siyasal alanda, ülke içinde belki istedikleri gibi at koşturabiliyor ama konu global düzeye geçer, hele de COVID-19 gibi küresel bir salgın gündeme gelirse açıkça çuvallıyor. Çünkü sorun, global düzeye gelince, hukuk, medyanın gözlem ve denetimi, uluslararası normlar gibi milli ve yerli yalanları zorlayan, hatta açığa çıkaran araçlar giriyor devreye.
Kahraman Türk devletinin salgına karşı nasıl mücadele ettiği ve edeceği kısa sürede ortaya çıktı: Cumhuriyet Savcılıkları sosyal medya paylaşımları hakkında soruşturma açacağını açıkladı. Eminim virüs çok etkilenmiştir bu tedbirden.
Aman gerçek yaygınlaşmasın!
Gerçek, iktidarın aleyhinde olsa bile, istediğin zaman yasaklayabileceğin sıradan bir sözcük değil. Öyle plastik çubuk gibi eğilip bükülecek ya da naylon torba gibi sıkıştırılıp küçültülecek bir nesne de değil. En güçlü iktidar bile herhangi bir gerçekle başa çıkamaz. İlk başta ve belirli bir yurttaş kesiminin gözünde, benim hakiki gerçek dediğim, toplumsal/siyasal somut gerçeğe karşı kendi “alternatif gerçeğini” ön plana çıkartabilir egemenler. Ne var ki bu durum, geçicidir.
Bizde, somut medikal bir olgu olan virüsün varlığı bile ancak resmi açıklama ile onaylanır ve kabul edilir hale geliyorsa, mesleki olarak bakıyorum konuya, sağlık muhabirliğinin de ne kadar gerilemiş olduğunu gösteriyor. Hastane patronunu Sağlık Bakanı yaparsan, sağlık muhabiri de kendisini hükümet muhabiri sanıyor demek ki…
Gerçek, normalde sahneye çıkmak için Bakan’ı beklememeliydi. Gazeteci, Bakan’dan önce haberleştirmeliydi gerçeği. Çünkü gerçek hayat kurtarır, geç kalmış ve yarım gerçek şeklindeki yalan ise insan öldürür.
Artı Gerçek / 12.03.20