Bir kaç gün önce Türk ekonomisini yakından izleyen ve bu konuda kararları etkileme konumunda bulunan bir Batılı iktisatçı ile konuşuyordum. Dolarda yaşanan son sıçramanın üzerindeki en büyük etkinin İstanbul seçiminin iptal edilmesinden kaynaklanmadığını söylüyordu; o ikinci sıradaydı. Türk lirasının dolar karşısındaki son değer kaybındaki en büyük etki Türkiye’nin ABD ile Rus S-400 füzeler üzerine yaşanan gerilimin giderek artmasıydı bu üst düzey uzmana göre.
Kamuoyu pek farkına varmasa da, YSK’nın İstanbul seçimini iptal ettiği 6 Mayıs günü NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Ankara’daydı; Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile görüşmeye gelmişti.
O görüşmeden bir sonuç çıkmamıştı. Konu Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 11 Mayıs’ta ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ile yapacağı telefon görüşmesine havale edilmişti. Ama tek sorun zaten S-400 de değildi.
Ondan kaç gün önce 2 Mayıs’ta Türkiye’nin Brüksel’deki Daimi Temsilciliği aracılığıyla NATO Konseyine bir uyarı mesajı verilmişti. 3 Mayıs’ta NATO Avrupa Müttefik Kuvvetler Komutanlığı’nın (SACEUR) görevi Amerikalı orgeneral Curtis Scaparotti’den yine Amerikalı orgeneral Todd Wolters’a devir töreni vardı. Ve bu törene Türkiye’ye haber verilmeden Kıbrıs Cumhuriyeti adına Kıbrıs Rum Hükümetinin temsilcisi de davet edilmişti. Kıbrıs Cumhuriyeti NATO üyesi değildi, ama Türkiye 1952’den bu yana NATO’nun veto yetkisine sahip bir üyesiydi. Ankara, Güney Kıbrıs’ın ertesi günkü törene alınmamasını istiyordu.
Ankara’nın protestosu dikkate alınmayıp, Kıbrıs Rum Temsilcisi ertesi gün Stoltenberg’in konuştuğu törende gurur gösterisiyle yerini alınca Türk askeri heyetinin ne yaptığını belki okumuşsunuzdur: ortak ev sahibi olduğu töreni davet etmediği misafire terk edip gitmişti.
Stoltenberg ile Erdoğan arasında bu da konuşuldu, ama sonuç alınamadı. İşte Türkiye’nin S-400’lere karşı Amerika’nın F-35 uçaklarını teslim etmemesi durumunda NATO Askeri Komite faaliyetlerini kısmen askıya alacağı haberleri de bu sırada yayıldı.
Stoltenberg, daha sonra, Suriye sınırındaki göçmen kamplarını ziyareti sırasında Hürriyet Daily News gazetesi muhabiri Sevil Erkuş’a o nedenle S-400/F-35 meselesinin sadece Türkiye değil, bütün NATO savunmasına zarar vereceğini söyledi; orada ABD’ye de mesaj vardı.
Yine aynı 6 Mayıs günü bir gelişme daha oldu. Türkiye’nin NATO üyesi İspanya ile ortak yaptığı ve küçük boy uçak gemisi de sayılan ilk amfibik saldırı gemisi Anadolu denize indirildi. Hizmete girmesi 2021’de planlanıyor ama en önemli özelliği dikine kalkış yapabilen 12 uçak taşıyabilecek olması. Türkiye’nin elinde dikine kalkış yapabilecek uçak şimdi yok ama Genelkurmay’ın daha 1990’ların sonundan itibaren içinde yer almak istediği ve bütün savunma planlarında yer verdiği F-35’lerle olacak.
Yani Türkiye’nin Karadeniz, Ege ve Doğu Akdeniz’deki deniz gücü ektinliği de doğrudan bu konuya bağlı. Bu projede -daha üretim aşamasına geçmemiş- Rus Su-57’lere yer verilmesi şu anda bir fantezi.
Ama yine aynı gün hem AB’nin Dış ve Güvenlik politikaları sorumlusu Federica Mogherini’nin ve ayrıca ABD Dışişlerinin Türkiye’yi Kıbrıs etrafındaki petrol arama faaliyetine Deniz Kuvvetleri korumasında gemi göndermesi konusunda uyarması da rastlantı değil.
Ve en son, Cumhurbaşkanı Erdoğan 9 Mayıs Avrupa Gününde katıldığı Ankara Ticaret Odası iftar yemeğinde “Türkiye AB üyeliğinde samimi” diyerek kendi kitlesinden dahi cılız alkış alırken, Romanya’da konuşan AB Konseyi Başkanı Donald Tusk, Türkiye’den “AB üyesi Kıbrıs’ın haklarına saygı göstermesini” istiyordu. Erdoğan, bunu bir şekilde dolarla oynayanların Türkiye’yi Anadolu’dan “jiletle kazımak” isteğine bağlıyordu.
Bütün bunlar ne anlama geliyor biliyor musunuz?
Biz fazla ilgilenmesek de, küresel yatırımcılar Türkiye’nin Batı dünyasıyla bağlarının çatırdadığını görüyor, artık Türk ekonomisinin (ve hukukunun) Batı sistem ve güvencelerinin dışına düşeceği endişesine kapılıyorlar.
O nedenle bizim pek ilgilenmediğimiz S-400, F-35, Kıbrıs, AB, İran yaptırımları ve hatta -gülmeyin- “Venezuela altınları Türkiye’de mi?” gibi konular, dışarıda işini ciddiye alan iktisatçılar tarafından şu anda ekonomimiz üzerindeki ciddi risk unsuru olarak görülüyor.
Rusya mı? Rusya, Kıbrıs konusunda Türkiye’nin yanında yer almaz. Birincisi BM Güvenlik Konseyi üyesi, dolayısıyla zaten olanlardan sorumlu. İkincisi, NATO içi çelişkilerin derinleşmesini ister ve Türkiye’nin NATO ile de çelişkisinin artmasında çıkar gözetir. Üçüncüsü, Rus donanmasının Rum Hükümeti ile limanların kullanımı anlaşması var. Dördüncüsü, Güney Kıbrıs kayıt dışı Rus parasının en önemli aklanma merkezlerinden.
Ve bir kötü haber daha. Rusya ile Türkiye’nin Suriye işbirliği İdlib’te Suriye ordusu ile ÖSO arasındaki çatışmalar nedeniyle sıkıntılı günlerden geçiyor.
Dış politikayı Dışişleri’ne bırakılmayacak kadar önemli sayarak akıl küpü danışmanlara bırakma sorumluluğu büyüyor ana fatura ülkenin ve halkın çıkarlarına kesiliyor.
Özetle, dış politikadaki bu sıkışma ekonomiyi daha da kötü vurabilir.
yetkinreport.com / 10.05.19