Çanakkale Kazdağları’nda Kanadalı Alamos Gold ve yerli iştiraki Doğu Biga Madencilik A.Ş.’nin yarattığı çevre kıyımının ardından Cengiz Holding’in Truva Bakır Maden İşletmeleri de benzer bir çevre talanına hazırlanıyor.
Çanakkale’nin Bayramiç İlçesi Hacıbekirler Köyü yakınlarındaki “Halilağa Bakır Madeni Projesi”nin yeni ÇED süreci 10 Ağustos 2020 tarihinde başladı. Proje kapsamında ayrıca bakır ocağı kapasite artışı, cevher zenginleştirme tesisi ve atık depolama tesisi de planlanıyor.
Cengiz Holding’e ait Truva Bakır Maden İşletmeleri A.Ş. tarafından yapılması planlanan 87513 Ruhsat No’lu sahada Halilağa Bakır Ocağı Kapasite Artışı, Cevher Zenginleştirme Tesisi ve Atık Depolama Tesisi projesi ile ilgili olarak, 15 Eylül tarihinde projeye yakın köylerden birinde halkın katılımı toplantısı gerçekleştirilecek.
Normal işleyişe göre, bu toplantının ardından firma ÇED raporu hazırlayacak ve raporu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na sunacak. Çeşitli kamu kurumlarından oluşan İnceleme Değerlendirme Kurulu’nun görüşünden sonra da proje ile ilgili ÇED kararı verilecek.
Bölgedeki çevre aktivistlerinin verdiği bilgiye göre, proje Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü’ne sunuldu.
Cengiz Holding’in söz konusu proje sahasıyla ilgili ruhsatı, 2019 yılında Kanadalı Liberty Gold’dan 55 milyon dolara devraldığı biliniyor.
Ruhsat sahibi şimdilik Truva Bakır Maden İşletmeleri A.Ş. olarak görünüyor.
Konuya dair Temmuz 2019 tarihinde Liberty Gold tarafından borsaya, “Türkiye’nin kuzeybatısındaki Biga ilçesinde bulunan bakır altın porfir yatağını satmak için kesin anlaşma imzalandı” açıklaması yapıldı.
Truva Bakır Maden İşletmeleri A.Ş.’nin ortakları ise Teck Madencilik ve Pilot Gold, nam-ı diğer Newmont Gold Corp. şirketi.
Bu arada, Halilağa ruhsatını Cengiz Holding’e satan Liberty Gold, yine Çanakkale’de Kayalıdağ TV Kulesi projesini de elinde tutmaya devam ediyor.
Projenin işletme ruhsat alanı çok büyük, yaklaşık 5166 hektar.
Şimdilik alanın 603 hektarlık kısmı için ÇED başvurusu yapılıyor. ÇED alanı üç ayrı poligondan oluşuyor.
Projenin inşaat dönemi iki yıl, işletme dönemi 15 yıl ve kapatma dönemi de iki yıl olmak üzere 19 yıl olarak planlanmış. İnşaat aşamasında 2 bin ve işletme aşamasında ise 1000 kişi çalışacağı belirtiliyor.
Truva Bakır Maden İşletmeleri A.Ş.’nin Halilağa projesi için yaklaşık 1 milyar lira harcayacağı belirtiliyor.
Proje, patlatmalı açık ocak şeklinde işletilecek. 90 milyon ton cevher ve 105 milyon ton pasa üretilecek.
Projeden doğrudan Hacıbekirler, Muratlar, Halilağa, Yanıklar, Osmaniye, Yaylacık köyleri etkilenecek.
Proje, Hacıbekirler Köyü’ne yalnızca 750 metre. Eğer, proje hayata geçerse, Hacıbekirler Köyü ve diğer iki köyle birlikte üç köy tamamen haritadan silinecek.
Köylerin içme suları gasp edilecek, Bayramiç’in tarım ovası mahvolacak.
Proje arazisi orman ve şahıs arazilerinden meydana geliyor.
Ormanlık alan için orman kullanım izinleri alınacak.
Şahıs arazilerinin ya şirkete satılması istenecek ya da devlet eliyle kamulaştırılarak şirkete tahsisi yapılacak.
Projenin ÇED süreci de karmaşık bir süreçten oluşuyor.
- Projenin yer aldığı ruhsatlar için ÇED süreci 2012 yılında başlatılmış. Önce “Kuvars Ocağı” projesi için 2012 tarihinde “ÇED Gerekli Değildir” kararı alınmış. Bahsi geçen sahada sözde üretim faaliyeti yürütülmüş.
- Daha sonra “Halilağa Altın ve Bakır Madeni İşletmesi” projesi için ÇED Raporu hazırlanmış ve 2012 yılında “ÇED Olumlu” kararı alınmış. Kararın iptaline ilişkin dava açılmış ve dava proje lehine olumlu sonuçlanmış.
- Daha sonra başka bir alanda “Kaolen Ocağı” projesi için 2014 yılında “ÇED Gerekli Değildir” kararı alınmış. Akabinde, aynı yıl bu kararının feldspat madeni için de geçerli olduğuna dair bir yazı alınmış.
- Temmuz 2020’de yayınlanan ÇED Başvuru Dosyası’nın adı ise “87513 Ruhsat No’lu sahada Halilağa Bakır Ocağı Kapasite Artışı, Cevher Zenginleştirme Tesisi ve Atık Depolama Tesisi Projesi” olarak hazırlanmış.
Proje alanına 150 metre mesafede I. derece arkeolojik SİT alanı olduğu görünüyor. Ancak, bu konuda dosyada hiçbir bilgi verilmemiş.
Projede rehabilitasyon kısmına dair hiçbir bilgi yok. Ancak dosya ekinde yer alan rehabilitasyon projesine göre, proje bitiminde birisi 200 metre, diğeri 110-120 metre derinliğinde iki adet devasa cehennem çukuru açılacağı anlaşılıyor. Bu çukurlara da ağaç dikilecek.
Proje alanında Akıncı Deresi’nin su toplama havzası var. Bostanlık Deresi, Koca Dere, Asmalı Deresi de projeden olumsuz etkilenecek.
Yine Muratlar ve Hacıbekirler köylerinin içme suyu kaynakları da proje alanında bulunuyor. ÇED Başvuru Dosyası’nda söz konusu köyler için alternatif su kaynakları belirleneceği ifade ediliyor, yani bu köylerin sularına el konulacak.
Tesiste kullanılacak suyun yeni yapılması planlanan temiz su göletinden, tanımlanmayan bir su alma yapısından ve Uzunalan Deresi’nden sağlanması planlanıyor.
İklim krizi nedeniyle kuraklığın ve su stresinin giderek daha fazla hissedildiği bir dönemde bu köylerin su kaynakları, ettiği küfürle hafızalara yer eden Mehmet Cengiz’in patronu olduğu Cengiz Holding’e tahsis edilecek…
Hatırlanacağı üzere, Alamos Gold’un CEO’su John McCluskey’in, ülkesindeki bir televizyon kanalına verdiği demeçte, “Yabancı işçi çalıştırmıyoruz. Türkler taş öğütmekte, işlemekte çok iyiler” diyerek, çevreyi zehirledikleri yetmiyormuş gibi insanları madenlerde nasıl çalıştırdıklarıyla övünmüştü.
Türkiye kamuoyu, Cengiz Holding’i ve marifetlerini de çok yakından tanıyor. Türkiye’de son 10-15 yılda devletin kamu özel işbirliğiyle özel sektöre ve dolayısıyla yandaş birtakım patronlara yaptırdığı, kontrolsüz ve plansız şekilde Hazine garantileri verdiği işlerin önde gelen aktörlerinden biri.
Diğer bütün büyük işlerinin yanı sıra Cengiz Holding, halihazırda Artvin Murgul Bakır Madeni Projesi ve Cerattepe Altın Madeni Projesi’nin de sahibi.
1950’lerden beri işletilen Murgul’daki bakır madeninin 2006’da Cengiz Holding’in devralmasıyla daha da büyük zararlara yol açtığı biliniyor. Bakır madeni yüzünden çiftçi ürün alamıyor ve üreticinin zararını Cengiz Holding ödemiyor.
Kirlenen suyun, toprağın, havanın bedelini yine Artvin halkı ödüyor. Kanser ve solunum yolu hastalıklarının artması nedeniyle yöre halkı köylerinden, evlerinden göç etmeye başladı. 2018’de paylaşılan görüntüler bakır madeninde atık havuzundan sızıntı olduğunu ancak şirketin hiç bir sorumluluk almadığını açıkça ortaya koydu.
Şirket yöneticilerinin Jandarma eşliğinde girdikleri maden sahalarında kötü koşullarda işçi çalıştırdıkları ve Coronavirus salgınının en yoğun günlerinde de üretime devam ettikleri biliniyor.
Uzun soluklu direnişlere ve mücadelelere rağmen Cerattepe’yi de altın madenciliğine açan şirket, hala arsızca yeni ruhsatlarla Kafkasör ve Hatila Vadisi’ne doğru genişlemeye çalışıyor. O konuya daha öne şu yazıda değinmiştik.
Dolayısıyla Murgul ve Cerattepe’de yürüttüğü madencilik faaliyetleriyle Cengiz Holding, Artvin’in koruma altında olması gereken doğal mirasını zehirlemeye devam ediyor. Murgul’da, Cerattepe’de olanlar ne ise, doğayı talan eden ve kirleten Cengiz Holding’in Kazdağları’nda da aynı anlayışla hareket edeceğini ve Kazdağları’nın da havasını, suyunu, toprağını zehirleyeceğini öngörmek mümkün.
Kazdağları bu talancı, rantçı, yurttaşa, köylüye, millete düşman madencilerin elini kolunu sallayarak gezeceği bir yer değil.
Türkiye’nin doğal varlıklarına göz dikmiş madencinin yerlisi de aynı, yabancısı da aynı, fark etmiyor. Fark etmeyen tek şey, yerlisiyle yabancısıyla hepsiyle örgütlü biçimde dayanışmayla mücadele edebilmek…
Artı Gerçek / 06.09.20