“Arkadaşım heykelci İlhan Koman İsveç’teyken benimle büyük bir İsveç yazarının tanışmak istediğini söyledi” demişti yıllar önce kendisiyle yaptığımız bir röportajda Yaşar Kemal, arkasını da şöyle anlatmıştı:
“İlhan’ın gemisinde onunla çok uzun konuştuk. Gemiden ayrılırken son sözü şu oldu: ‘Bunca yazarla tanıştım. Faulkner’ından Solohof’una kadar, bir tek sürgün olmayan yazar seni gördüm.’ Üç yıllık İsveç konukluğumun son günleriydi. Sonra bunu düşündüm, ben bir sürgün yazar mıydım, hayır ben bir sürgün yazar olamazdım. Çukurovalıydım ve uzun yıllar İstanbul’u yaşamıştım ve İstanbul’da kendimi sürgün saymıyordum. İsveç’te de değildim. Ölünceye kadar İsveç’te kalsam gene kendimi sürgünde saymayacaktım. Nereye gitsem memleketlerim benimle oraya geliyorlardı. Çukurova’yı İstanbul’da, İstanbul’u Stockholm’da yazdım. Her zaman sürgün olabilirim, ama hiçbir zaman sürgün bir yazar olamam.”
Bu kadar sahici, bu kadar ayakları yere basan, kökleri bu kadar sağlam ve bu kadar bu topraklara ait, bu toprakların insanıydı Yaşar Kemal...
Çukurova’ya ait olduğu kadar İstanbul’a, İstanbul’a ait olduğu denli tüm Türkiye’ye aitti.
Onun için bıraktığı boşluk bugün doldurulmayacak ölçüde büyük.
Sadece edebiyatıyla değil; efsanevi kişiliği, kimliği ile de arkasında çok derin iz bırakıyor cüssesi büyük, kalbi büyük, sanatı büyük romancı.
Onun için kendimizi bu kadar eksilmiş hissediyoruz.
“Türkiye’yi Türkiye yapan bir büyük değeri yitirdiğimizi” her türlü duyumsuyoruz.
Bunu, kendi adıma ben şimdiye dek başka kimseyle olmadığı denli yoğun hissediyorum.
Benim doğduğum, benim tanıdığım ve benim bildiğim Türkiye’nin; “benim Türkiye’min” bir koca çınarının, bir ana direğinin (daha!) yok olduğunu, devrildiğini fark ediyorum.
İçimdeki yalnızlaşma katlanıyor.
‘Türkiye bir zulümler ülkesidir’
Neden bu kadar yalnız kaldık, neden bu kadar yalnızız diye düşünüyorum...
“Türkiye’nin daha çok yazarı olmalıydı” diyen Yaşar Kemal’in sözleri aklıma düşüyor gene...
“Herkes acı, zulüm iyi gelir yazarlara diyor, yalan o!” diye açmıştı Yaşar Kemal bu gerçekçi tespitini Gazeteciler Cemiyeti’nde yaptığı bir konuşmada ve eklemişti:
“Nâzım Hikmet’le konuştum bir gün. Yaşar, o kadar hapishanede yatmasaydım benim nasıl şair, nasıl romancı olduğumu görürdünüz, dedi. Ve doğruydu bu. Nâzım Hikmet’in söylediği doğruydu. O kadar zulüm görmeseydi Nâzım, dünyaya daha büyük şiirler getirirdi ve dünya edebiyatını zenginleştirirdi. Çok büyük bir şairdir insanlık için, övündüğümüz bir insandır, bizim de yolumuzu o açtı. Yani kendi yolumuzu açan, ilk defa bizi halka yönelten, halk şiirine yönelten, halk diline yönelten Nâzım Hikmet’tir. Biz Anadolu’dan, o dilin içinden geldik ama bilinçli olarak bizi oraya yönelten Nâzım Hikmet’tir. Türkiye bir zulümler ülkesidir. Kolay kolay iyi yazar çıkmaz bu ülkeden.”
Bir yanda “zulümler ülkesi”..
Bir yanda o kertede beter ve başedilmez olan “belkemiksizlik illeti”...
‘En büyük belamız döneklik’
Yaşar Kemal, aynı konuşmasında bütün güncel sorunlarımızın da anası olan “belkemiksizlik” felaketine de değinmişti...
“Türkiye’nin bütün felaketi bu belkemiksiz aydınlar yüzündendir!” demişti:
“Sağı olsun, solu olsun. Döneklik en büyük belamız. Çürümüş kişiler toplumu da çürütüyor. Sovyetler Birliği varken bizdede komünistler, sosyalistler vardı. Üstelik aşağı yukarı hepsi de zulüm görmüş ve görüyorlardı. İşkencelerden geçiyor, aç bırakılıyor, öldürülüyorlardı. Dönekler parmakla gösterilecek kadar azdı. İkinci,dahası da Üçüncü Dünya Savaşı denilen Soğuk Savaş’tan sonra insanlarda yoğun değişiklik oldu. Sovyetler Birliği’nin sönmesi, Sovyetler’e bel bağlamış birçok insanı etkiledi. Dönekler, politikadan el çekenler çoğaldı, kimi açıkça sosyalizme düşman oldu. Bu kişiler, kraldan çok kralcı oldular. Dönekliğe geçmeyen arkadaşlarına ya düpedüz düşman oldular ya da eski arkadaşlarının yüzüne bakamadılar. Dönek insanlar, döneklikle kalmayarak eski düşüncelerine, arkadaşlarına düşmanlık ettiler... Bizde çürüme yaman oldu. Çürüme hastalıktan daha hızlı sirayet eder, insanlığın baş belasıdır. İnsanlık içinde en çok, en çabuk çürüyenler de döneklerdir. Çürüyenler yanındaki yöresindekiler de, ülkesini birlikte çürütebilirler diyebiliriz. İşte bizim dönekler, ülkemizin biraz çürümesine de yardım ettiler.”*
Evet Yaşar Kemal artık yok.
Ve bizler biraz daha yalnızız.
* Yaşar Kemal, “Binbir Çiçekli Bahçe”, Yapı Kredi Yayınları; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti 14 Ocak 2005 tarihli konuşmasından...
Cumhuriyet / 03.03.15