Ordu üstünden yürüyen polemiğe soru: Ordu satmadık ama cihatçı ordusu satın aldık. Bedeli neyle ödüyoruz? – Hamide Rencüzoğulları

Katar’a bir dizi satış söz konusu. Ancak Katar’a satarken, Katar parasıyla cihadist bir ordu satın alınıp alınmadığını da sormak gerekir.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 04 Aralık 2020
  • 10:00

Türkiye’de gündemin tepesine, iktidar ile ana muhalefet arasındaki “ordu” polemiği oturmuş durumda. CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır'ın bir televizyon programında Sakarya Tank Palet Fabrikası'nın Katar'a devriyle ilgili söylediği “Cumhuriyet tarihinde devletin ordusu ilk kez Katar’a satılmış” sözleri üzerinden başlayan tartışmalar, iktidarla ana muhalefet arasında bir “milli güvenlik sorunu” haline gelmiş ve hala sürdürülüyor. Bu vesileyle TSK’nın onurunu koruma yarışına girildiği bu süreçte, Suriye cihadına koşup gelen savaşçılara aynı TSK’nın öncülük etmesinin bir “milli güvenlik sorun” olup olmadığı meselesine dokunalım dedik. Keza Katar’a bir dizi satış söz konusu. Ancak Katar’a satarken, Katar parasıyla cihadist bir ordu satın alınıp alınmadığını da sormak gerekir. Zira bu devasa ordunun militanlarına ödenen maaşlar da var…

Öncelikle şu an gündemde olan bu tartışmanın kaynağına bakalım.  Odakta, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Al Sani'nin 26 Kasım'da Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda imzaladığı ve aralarında Borsa İstanbul'un yüzde onluk hissesinin satıldığı anlaşmalar paketi yer alıyor. Türkiye-Katar ilişkileri, Suriye krizinin başından itibaren zaten vardı ve 2014 yılından günümüze kadar bu ikili ilişkiler sürekli gelişti. Ancak Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn ve Mısır'ın 5 Haziran 2017'de Katar ile ilişkilerini kesme kararının ardından Ankara-Doha yakınlaşması daha da arttı. Körfez ülkelerinin Trump’ın “istirhamıyla”, terörizmi destekleme ve finanse etme rolünden dolayı Katar’a uygulamaya başladıkları izolasyondan sonra Türkiye-Katar arasındaki “ihavan kardeşliği” temelinde ilerleyen işbirliği hızla büyüdü.  Bugüne kadar iki ülke arasında imzalanan anlaşmaların sayısı 50’yi aştı. Son günlerde yapılan anlaşmalarda İstanbul Borsası’nın yüzde 10’luk hissesinin Katar’a satılmasıyla tartışmalar ayyuka çıktı. Üstelik bu son anlaşmalar paketinde sadece İstanbul Borsası’ndaki hisse devri yer almıyor. İstinye Park hisselerinin devri, İstanbul Haliç Altın Boynuz Projesi'ne yapılacak potansiyel ortak yatırım,  Antalya Liman İşletmeleri'nin hisse devri ve satın alımı da dâhil on ayrı anlaşma yer alıyor. Fakat CHP’li vekilin sözleriyle birlikte başlayan polemik, ordu üzerinden bir “milli güvenlik” meselesine kilitlenmeine sebep olmuş durumdadır.  İktidarın konuyu bir “milli güvenlik meselesi” haline getirmesi ilk değildir. İki yıl önceki Afrin’e yönelik “Zeytin Dalı operasyonu” öncesinde de Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasında yine “ordu” üzerinden bir polemik gelişti, ama o ordu TSK değil, AKP’nin Suriye’deki cihatçı gruplardan oluşturduğu Suriye Milli Ordusu-SMO idi. Kılıçdaroğlu, TSK’nın SMO’ya öncülük etmesinden rahatsız olduğunu söylemişti.  Demişti ki; “ÖSO ile hareket edilmesinden duyduğu rahatsızlığı şöyle anlatmıştı: “Ordu ile ÖSO’nun birlikte anılmasını ben içime sindiremiyorum, ağrıma gidiyor. Koskoca Türkiye’nin ordusu ikinci planda, ÖSO birinci planda. Ordumuzun kahramanlığını ÖSO’ya devrediyoruz. Ne demek bu?”. İktidar medyası “muhalefetin ÖSO rahatsızlığı” diyerek işi polemiğe taşıdı. TSK ile ÖSO’nun uyum içinde olduğunu söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan da ‘Kuvayı Milliye’ diyerek SMO’yu savundu; ‘Zeytin Dalı Harekâtı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile yer alan Özgür Suriye Ordusu için “ÖSO, tıpkı Kurtuluş Savaşı’mızdaki Kuvayı Milliye güçleri gibi sivil bir oluşumdur. ÖSO’nun bizim kahraman askerlerimiz ile yan yana çarpışması iftihar edilecek bir görüntüdür. Her sivil oluşum gibi burada da yanlış yapanlar çıkarsa kendi içlerinde muhasebesini yaparlar. Orası kendi meseleleridir” [1] dedi. Aslında o zamanlar Kılıçdaroğlu bu cihatçılarla birlikte bir Afrin operasyonuna karşı çıkmadı, sadece “TSK çok başarılı bir operasyon sürdürüyor. Zor koşullarda ilerliyorlar. Ama şimdi bu başarının önüne ÖSO’yu geçirmeye çalışıyorlar” diyerek itiraz etti. İktidarın laf söylettirmediği bu “SMO Kuvayı Milliyesi’ne” bugüne kadar TSK öncülük etmeye devam etti. Ana muhalefet lideri o zaman da orduyu savunma adına laf ederken yine hedef haline geldiğinde de “Kimmiş bu Kuvayı Milliye?” diyemedi… Şu anki tartışmalarda ise Katar’la yapılan anlaşmaların üstünü örten yine bir “ordu onuru” tartışması yürüyor; "Türk Silahlı Kuvvetleri ülke ve milletin gözbebeğidir. Ordumuz ülkemizin ve milletimizin şerefidir. Bu millet onuru ve şerefi için her türlü fedakârlığı yapmıştır, yapmaya da devam edecektir"... Ama bu iftihara SMO da dâhil edilmişti…

Bu iftihar edilen Suriye Milli Ordusu kimdir?

Özgür Suriye Ordusu'na bağlı 30 alt grup, Türkiye'nin desteği ile önce “Milli Ordu” adı altında birleşti. 22 bin kişilik bu ordu TSK öncülüğünde Fırat Kalkanı harekâtına katıldı. Bu yeni yapılanmada, Sultan Murat Tugayı, Hamzat Tugayı, Fastakim Birliği ve Mutasım Tugayı gibi Suriye'nin kuzeyinde faaliyet gösteren farklı gruplar bir araya gelmişti.

Türkiye, Afrin bölgesindeki Zeytin Dalı harekâtından önce de "Suriye Milli Ordusu“nu kurdu. Bu ordu, Fırat Kalkanı bölgesindeki Milli Ordu ile İdlib’deki Suriye Kurtuluş Cephesinin birleşmesiyle kuruldu. Yeni orduda dört büyük grup olmak üzere otuzdan fazla silahlı grup var. Ancak her grup, ayrıca çok sayıda grup ittifakından oluşan bir çatı örgütüdür. Örneğin Suriye’deki Müslüman Kardeşler'e ve Türkiye en yakın örgüt olduğu bilinen Feylak el Şam (Şam Lejyonu) grubu, 19 farklı İslamcı örgütün bir araya gelmesiyle oluşuyor.  Bu şekilde çok çeşitli örgütlerin ittifakından oluşan gruplar "Suriye Milli Ordusu" bayrağı altında birleştiklerinde savaşçı sayıları devasa boyutlara ulaştı. Fırat Kalkanı bölgesinde yaklaşık 40.000 savaşçı bulunuyordu. Türkiye buradaki operasyonlarını bitirdiğinden beri bu bölgelerde konuşlu kaldılar. İdlib'deki Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin yaklaşık 70.000 savaşçısı vardı.[2] Bütün bunlar Afrin operasyonu öncesinde Suriye Milli Ordusu çatısı altında buluştular. Milli Ordu'ya bağlı Mutasim Tugayı Siyasi Büro Başkanı Mustafa Sejari o zaman yaptığı açıklamada, "Ulusal Kurtuluş Cephesi güçlerinin girişinden sonra SMO 110.000'den fazla savaşçıya ulaştı"[3] demişti. Ve bunların hepsinin paralı asker olduklarının altını çizelim.

Suriye’de savaşçıların maaşlarını kim ödüyor?

Bu devasa ordunun maaşlarını kim ödüyor ve ne kadar ödüyor? Kuvayı Milliye denilince, bu savaşçıların  “devrim aşkına” gönüllü savaştıklarını kimse sanmasın. Silaha sarılan bu sözde isyancılar Suriye krizinin başından itibaren paralıydı ve maaşları tıkır tıkır ödeniyordu. Kim ödüyordu o zamanlar bu maaşları? Başından itibaren ÖSO militanlarının maaşlarını çoğunlukla Katar ve Suudi Arabistan ödüyordu. “Çoğunlukla” diyoruz, çünkü ABD’den Batı’ya kadar birçok ülke bu militanların eğitilip donatılmalarında ellerini taşın altına koydular. Özellikle CIA’nin “eğit-donat” programına ayırdığı özel bütçesi vardı. 2016’ya kadar bu böyleydi. Şubat 2017’de CIA ÖSO’ya desteği dondurdu: ne maaş, ne gıda ne de lojistik destek...  Aslında eğit-donat programının 2015'te başarısızlıkla sonuçlanması nedeniyle ödemeyi durdurmadan önce, Pentagon'un açıklamalarına göre, o zamanlar ABD 250 ila 400 dolar arasında değişen miktarda aylık ödüyordu.[4] Suudi Arabistan da elini çekti. 2016'dan itibaren bu savaşçılara yapılan maaş ödemelerini Türkiye devralmış durumdadır. Çünkü artık bunlar sadece Türkiye’nin vekil savaşçılarıdır. 

Bu konudaki bilgi kırıntılarına Arap basını ve Batı okumaları üzerinden erişebiliyoruz. Bir yıl önce NYR Daily'e yazan Elizabeth Tsurkov, "Kim bu Türkiye'ye yardım eden savaşçılar?" başlıklı araştırma yazısında, Ankara'nın Suriye Milli Ordusu (SMO) üyeleri ile birlikte burada yaklaşık 35 bin kişiye maaş ödediğini ve ücretin en düşük olduğu zamanda dahi ayda en az 11 milyon TL ödeme yapıldığını ileri sürdü. [5] Adı geçen araştırmaya göre Türkiye 'Fırat Kalkanı' operasyonu öncesi savaşçılara aylık 300 dolar karşılığı olan Türk Lirası ödüyordu, ancak zamanla maaşlar düştü. 2019'un başında 100 dolar karşılığı TL'ye kadar inen ödemeler her iki ayda bir yapılmaya başlandı. Ayda 50 dolarla geçinemeyen savaşçılar ya yakınlarından borç almaya ya da yağma ve hırsızlık gibi suçlar işlemeye başladılar.

Bu araştırmada sadece 35 bin kişiye yapılan aylık ödeme miktarı belirtiliyor. 35 bin savaşçı ve en düşük aylık ücret 50 dolar karşılığı TL hesaplandığında yapılan ödeme aylık en az 11 milyon TL'ye denk geliyor.  Dahası da var: Bugün Türkiye'nin kontrolü altında olan bölgelerde Ankara; sadece SMO üyelerinin değil, buralardaki yerel meclis üyelerinin, öğretmenlerin, doktorların, yerel polisin ve askeri polisin de maaşlarını ödüyor. Ve aslında 100 binin üzerinde savaşçı var.  Bu sayı üzerinden aylık ödeme miktarını varın siz hesap edin…

Dahası da var. Mobilize hale gelen savaşçılara dolar üzerinden yüksek ücretler ödeniyor. Alman basını, “Ankara'nın Libya topraklarına müdahalesinin başlangıcından bu yana 15 binden fazla Suriyeli paralı askerini Trablus'a naklettiğini ve onlara her savaşçı için 2 bin dolar olmak üzere ayda 30 milyon dolar ödediğini”[6] yazdı. Öte yandan aynı cazip maaş teklifiyle temin edilen paralı askerin Azerbaycan’a taşınması durumu var. Anlatılanlara göre Azerbaycan'da bir savaşçının maaşı 700 - 1200 ABD doları arasında değişiyor. Askere alma, üç aylık bir süre için geçici sözleşmelerle gerçekleşiyor. Yani askere alma görevlisine yaklaşık 3 bin dolar ödenek ayırılıyor. Yerel kaynaklarda yer alan haberlere göre Abdullah isimli bir savaşçı paralı asker transferiyle ilgili şunları söylüyor: "Muhalefetteki Suriye Ulusal Ordusu Hamza Tümeni komutanı Saif Ebubekir, aylık 2.000 dolara kadar maaşla Azerbaycan'a sınırdaki askeri noktaları korumak için gitmemizi önerdi. O sırada henüz savaş yoktu."[7]

Bu kadar büyük meblağları kim ödüyor? Türkiye’de bu konuda ne iktidarın resmi bir açıklaması ne de muhalefetin resmiyete dökülen soruları bulunuyor. Yine hatırlatalım; herkesin elini çektiği 2015’ten bu yana bu savaşçıların maaşlarını sadece Türkiye ödüyor. Ama Türkiye’nin yanında Katar yer almaya devam ediyor. Kim bilir, belki de Katar’ın dolarları bunun için özel güvenlik şirketlerine akıyordur. Ve Borsa İstanbul hisseleri de dâhil birçok alan, böylesi bir “alış ve veriş” karşılığında “takas” ediliyordur. Kim soracak bu soruları?

Artı Gerçek / 04.12.20