Asbest, eski tip inşaatlarda izolasyon amaçlı kullanılmış.
Artık kullanılmasa da eskisi başa bela çünkü kanserojen bir madde. Tersini kimse iddia edemiyor. O yüzden asbestin bertaraf edilmesi sıkı kurallara bağlı. Şaka değil.
Şimdi Ankara’nın göbeğinde 350 ton asbesti tartışıyoruz.
İçinde 350 ton asbest olduğu, ihale şartnamesinde yazılı eski Havagazı Fabrikası binası önlem alınmadan yıkılmaya başlandı.
Ankara 7. İdare Mahkemesi, Ankara Mimarlar Odası’nın başvurusunu kabul ederek yıkımı durdurdu. Gerekçe, yıkımın sürmesi halinde telafisi güç zararlara yol açacak olması.
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, şimdi provokatörlerden söz ediyor. Ona göre Mimarlar Odası, Kimya Mühendisleri Odası panik yaratmayı amaçlamış.
Gökçek ayrıca, asbest ölçümleri yapan firmanın akredite olmadığını da açıklamış.
“Firma temsilcisinin, Büyükşehir Belediyesi’nden ihaleyi alan firmadan 3 gün süreyle ısrarla asbestle söküm uzmanı olarak işin kendisine verilmesini istediğini” ifade etmiş.
Oysa Alman Competenza GmBH firması, Türk Akreditasyon Kurumu Türkak’a akredite. Bu veri, şirketin tartışmalara yol açan asbest raporunun sayfalarında kırmızı bir damga olarak duruyor...
Raporda “Tok sokak Enerjisa Dış sokak üstü”, “Enerjisa Mescid arkası” ve “sahada çalışma yapan kepçe”lerden alınan numunelerde yüksek oranlı asbest tespiti yer alıyor.
Aynı firmanın geçen yıl ekim ayında, yine asbest konusunda Başkent Enerji için rapor hazırladığını öğrendik...
Soru şu: Sabancı Holding’e bağlı bir şirketin, kitlesel sağlığı ilgilendiren bir konuda Türkak’a akredite olmayan bir şirketle çalışacağına ihtimal verir misiniz?
Ve son not: Bize ulaşan bilgi, söküm firması ile tahlil firması arasındaki ilişkinin, Gökçek’in söylediğinin tersi istikamette olduğu yönünde.
Yasal olarak yıkım firmalarının, bu nitelikte bir ölçüm-denetim firmasıyla çalışması gerektiğinden, yıkım şirketi Competenza GmBh’ye birlikte çalışmayı öneriyor.
Ancak teknik standartlar sayılınca, yıkım firması “Biz bu koşulları sağlayamayız” diyor. (Firma, ölçümleri yaptığı mikroskopların, dünyanın en gelişmiş cihazları olduğu konusunda da iddialı.)
Asbest, sağlığa zararlı sonuçlarını orta vadede gösteren bir kimyasal.
Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin gerekli yasal önlemleri zamanında almaması dolayısıyla da Ankara’da yaşayan herkesin ciddi tehlike ve tehdit altında olduğu anlaşılıyor.
Eğer tehlike altında değilsek, şu soruya “evet” yanıtını bekliyoruz:
Mevzuata göre asbest barındıran binaların yıkımdan önce “temizlenmesi” gerekiyor.
Bu temizlik, fırça ve bezle olmayacağına göre Havagazı Fabrikası’nın yıkımına başlanmadan önce o 350 ton asbest temizlendi mi? Ulusal Atık Taşıma formu doldurularak, bu işi yapan atık toplama şirketlerinin alanlarına gönderildi mi?
‘Yapabilirsin’
“Seneler seneler evvel” diyeceğim ama Annabel Lee’den bahsetmeyeceğim.
Tuluhan Tekelioğlu’nun altıncı belgeseli “Yapabilirsin”den söz açacakken, aklıma gelen ilk dize oldu bu. Şahsi kaçabilir belki, ama şöyle diyecektim:
Biz, sevgili Tuluhan ile önce iki meslektaş değil, iki komşuyduk. Eski güzel Ankara’nın sakin sokaklarından birinde, balkonları birbirini gören iki komşu.
Gel zaman git zaman; biteviye sıkıcı, ağır ekonomi haberlerinin peşinde koşarken ben, o umudu, sevinci, özgüveni yayan metinler, mütebessim görüntüler üretti durdu.
Ve yine şaşırtmadı. Memleket tarihinin ihtimal ki en kasvetli döneminde, bu kez “Yapabilirsin” ile çıktı karşımıza. Yaşadığımız atmosferin boğucu baskıcı havası, heves kırmak, gönül yaralamak için elinden gelini yapadursun, Tuluhan, “Milyonlarca yürekli kadınız” diyerek, o milyonlardan dokuzunun etkileyici hikâyesini anlatıyor bize. 8 Mart’a üç kala; içindeki gücün, sandığından daha büyük olduğunu fark etmek isteyen herkes izlemeli: Yapabilirsin.
Almanlar 3. Havalimanı’nı kıskandı mı?
İki bakanın Almanya’daki referandum mitinglerinin iptali, Ankara- Berlin hattındaki gerilimi tırmandırdı.
Anayasa Profesörü ve AKP milletvekili Burhan Kuzu’nun konuya yaklaşımı benzersizdi. Kuzu’ya göre Almanya, 3. Havalimanı yapıldıktan sonra çıldırmıştı. Çünkü Frankfurt Havaalanı kapanmak üzereydi(!). Bunlar Almanya için bir dert olmuştu.
Almanya’nın 3. Havalimanı’nı nasıl kıskandığını en iyi İGA A.Ş. bilir.
İGA’nın 53 bin metrekarelik alanda 25 yıllık süre için gümrüksüz satış magazası ihalesini Alman ortaklı Unifree Duty Free kazanmıştı. Alman Gebr. Heinemann’ın ortaklığında iki firma, 400’ün üzerinde yerli ve yabancı lüks markayı tek çatı altında topluyor.
Bunun için de kıskana kıskana 120 milyon Avro yatırım yapıyor.
Almanya’nın 3. Havalimanı’na dair ikinci kıskançlığını(!) ise yolcu bindirme köprülerinde göstermişti.
Meraklısı, Almanya’nın çelik ve mühendislik devi ThyssenKrupp’un 3. Havalimanı için tam 143 adet yolcu bindirme köprüsü siparişi aldığını hatırlar.
3. Havalimanı bir yıl sonra bu vakitler açılacağına göre Almanya’da harıl harıl bu köprülerin üretimi sürüyordur... Böyle bir kıskançlık işte.
Aynısı ‘aynısı’ olmaz!
Galataport projesi, İstanbul tarihini yıka yıka ilerliyor.
Önce tarihi Karaköy Yolcu Salonu iş makineleriyle indirildi (ki Orhan Veli’nin, “Bakakalırım giden geminin ardından” dizesiyle bildiğimiz ayrılış şiirini yazdığı mekândır).
İki hafta sonra da 1. derecede tarihi yapı olan Paket Postanesi.
Doğuş Grubu ile Bilgili Holding ortaklığınca yapılan Galataport’un bu iki “eseri” hafızalarda şimdiden derin izler bıraktı. Her iki ortak da Galataport’u, “Türkiye’nin en büyük gayrimenkul projesi” diye tarif etmişti. İyi.
Peki böyle bir tariften sonra, projeyle ilgili PR şirketleri “yıkılan yerin aynısını birebir yapacağız” açıklamasını nasıl yazabiliyor?
Toplumun ortak zenginliği olan tarihsel bir yapıyı, şirket çıkarları için yıktıktan sonra yapılacak “aynısının”, aynısı olacağına gerçekten inanmamız mı bekleniyor?
Eserlere değilse bile, lütfen zekâya biraz saygı. Tarihsel ve kültürel mirasın, iktidara yaslanmış rant iştahının dişleri arasında ufalandığı böyle bir dönem yaşanmadı.
Cumhuriyet / 05.03.17