Arsayla bozdular, borsayla delirtecekler!- Bahadır Özgür

Hisselere hücum etmiş çılgın kalabalıklar, büyük dramların habercisidir her zaman. Türkiye’nin sığ piyasasının kariyerinde, dünya ile kıyaslanacak feci enkazlar yok belki. Ancak çaresiz zamanların bu sefer pandemi, olağanüstü bir iktidar ve kolay teknolojiyle buluştuğunu dikkate almak lazım. Hele 20 yıldır arsa hırsıyla bozdukları toplumu, kitleler halinde borsaya teşvik ediyorlarsa…

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 26 Ocak 2021
  • 09:17

Erdemir’in halka arz edildiği günlerde kente tayin edilen yeni psikolog, ilk hastasını kabul eder. “Efendim” der adam; “Rüçhan hakkını kullanmadım. Fiyatlar fırlayınca ‘bunu nasıl yaptım’ diye diye ruh sağlığım bozuldu.” Sonraki hastadan da hisse lafını duyunca hemen atılır doktor: “Sen de mi rüçhan hakkını kullanmadın?” Hasta soluksuz anlatır: “Hayır, ben kullandım ve 15 bine gelince sattım. Şimdi 150 bin. Aklımı kaçıracağım.” Artık tecrübe kazanmış doktor, yeni hastada tereddüt etmez: “Söyle bakalım. Rüçhan hakkını kullanmayanlardan mısın, erken satanlardan mı?” Hasta, “İkisi de değil. Ben hâlâ tutuyorum. Fiyat 150 bini geçti. Stresten uyuyamıyorum” diye yanıtlar. (*)

Gerçek hikaye bu. Tüm kentin hisseyle yatıp kalktığı günlerde, “Erdemir’de üç yeni ruh hastalığı görüldü” deniliyordu. Erdemir’in çaycısı Hasan, yönetim kurulu toplantılarında işittikleriyle seans salonu açtı. Bazıları zengin oldu ama hikaye tam da Balzac’ın dediği gibi bitti: “Borsadaki servetlere yeni servet eklenemeyeceğine göre, birileri batacak ki servet çoğalsın.” Emeklilik ikramiyesini yitirenler, iflas eden esnaflar ve hisseleri toplayan birkaç kişi...

Erdemirlilerin hali istisna değildi. Üç Silahşörler’in yazarı Alexandre Dumas’nın ilk finansal kriz sayılan 1640’taki “Lale Balonu” döneminde geçen Siyah Lale romanında da olaylar, lale yetiştirme yarışmasına katılan bir doktorun çevresinde dönen aşk, ihanet, hırsızlık, yalancılık öyküsüdür. Roman mutlu sona sahiptir fakat gerçekte binlerce kişinin yolu, akıl hastanelerine düşmüştür.

Hisselere hücum etmiş çılgın kalabalıklar, büyük dramların habercisidir her zaman. Türkiye’nin sığ piyasasının kariyerinde, dünya ile kıyaslanacak feci enkazlar yok belki. Ancak çaresiz zamanların bu sefer pandemi, olağanüstü bir iktidar ve kolay teknolojiyle buluştuğunu dikkate almak lazım. Hele 20 yıldır arsa hırsıyla bozdukları toplumu, kitleler halinde borsaya teşvik ediyorlarsa…

***

Şu cümleler olduğu gibi, Türkiye’nin internetteki en eski ve üye sayısı geniş platformlarından birinden, “Kadınlar Kulübü”nden alındı. Yüzlerce sayfa sürüyor:

Borsa İstanbul’da en değerli ve en çok işlem gören 30 hisse mi demek o?”

Bu sanırım her ay değişir di mi? Nereden takip etmek lazım listeyi?”

Akşam eşime sorar öğrenirim.”

Bu kadar insan yapıyorsa biz de yaparız yav.”

Aynen kimse anasının karnından yatırımcı ve borsadan anlayan olarak doğmadı. Sen başlangıç yaptın gerisi çorap söküğü gibi gelir.”

Yeni hesap açılırken int. bankacılığını indirmeni isterler ki şifrelerini fln verebilmek için. Çıkışta silersin olur biter. Tertemiz kimse bilmez.”

Ben bi süre gizli hesap kullandım. Diğer hesaplardan oraya havale bile yapmadım ki iz kalmasın. Hatta uygulamayı indirip işi halledip sildim.”

İrili ufaklı binlerce sanal mekan var böyle. Yüzbinlerce kişi her gün hisseleri konuşup duruyor. Sıradan insanların, kim oldukları belirsiz kimselerin iç içe geçtiği korkunç bir cangıl. Çalışarak geçinme imkanlarının tükendiği pandemi ve krizde, hükümetin övündüğü borsanın yeni müdavimleri bunlar işte.

Durumu rakama dökersek; 2017’de 1.5 trilyon lira olan işlem hacmi, 2019’da 2.1 trilyon liraya yükseldi. 2020’de ise yüzde 200’ün üzerinde artarak 6.6 trilyon liraya fırladı. Yatırımcı sayısı 2012’de 1 milyon 88 bindi. 7 yılda sadece 128 bin yeni yatırımcı gelirken, son bir yılda 786 bin 128 artışla 2 milyonu aştı. Sebebi nedir bunun? Harika giden ekonomi, istikrarlı siyaset, geleceğe güven veya vatandaşın yatırım iştahı mı?

Ortada kabaran bir iştah bulunuyor elbette. Kredi kanalları tıkanmış, yüksek faizle borçları çeviremeyeceği için çılgın kalabalıkları gözüne kestirmiş olanların iştahı...

Şimdi 2021’i “halka arz bayramı” ilan ettiler. Parlayan yıldızlar olarak da enerji, gayrimenkul yatırım ortaklığı ve e-ticaret gösteriliyor. İlk ikisine inanası gelmiyor insanın. 2018’deki kur şokundan beri, ödeyemedikleri kredileri konuşuyoruz çünkü. Devletin alım garantileri, teşvikleri, kredi zorlaması olmasa enerjide kaç şirket ayakta kalabilirdi?

Halka açılacak olanlardan, kamuoyunca bilinen bazılarını sıralayalım: Doğan, Zorlu, Kelebek mobilyanın sahibi Doğanlar Holding ile Aydem Enerji, yenilenebilir enerji şirketlerini sunacaklar. Santraller YEKDEM kapsamında. Yani üretileni devlet alıyor. Teşvik olmasa bırakın türbin kurmayı, rüzgar gülü dikmezler. İkinci nokta; yerli artık kredi veremiyor da, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası gibi yabancıların şartları da ağırlaştı. Çoğu borçlu zaten. Aydem’in bağlı bulunduğu Bereket Enerji, 5 milyar dolara yakın borcunu yapılandırdı. Aydem’in kendisinin de satın aldığı elektrik nedeniyle devlete borcu olduğu biliniyor. Kısaca, kaçının bilançosu düzgün şüpheli.

Enerjinin dışında iki yıldır kredi öteleyen İttifak Holding, Selva Gıda’yı; ardında binlerce “İhlaszede” bırakmış şirket, İhlas Haber Ajansı’nı; enerjiye girerken 1 milyar dolar borçlanan Anadolu Birlik Holding, Torku’yu arz edecek.

Konya Kağıt Sanayi AŞ. ise özel ilgiyi hakkediyor. Şirket Bera Holding’in, yani eski adıyla Kombassan’ın. 70 bin mağdurun davası, AKP’nin 2019’da bir torba yasaya eklediği geçici maddeyle düşürüldü. Teklif komisyonda görüşülürken Bera Holding Başkanı, AKP’li eski vekil Ali Rıza Alaboyun, “Teklif duyulur duyulmaz, borsa yüzde 1 civarında değer kaybederken bizim hissemiz tavan yaptı” demişti. Ve geçen hafta davalar karşılığı yargı mercilerine yatırılan 155 milyon liranın 140 milyon lirası, Bera Holding’e iade edildi.

Daha madenciler, gıdacılar ve gayrimenkulcüler duruyor sırada. Borsadaki vaziyeti özetlemek için iki tebliğde yapılan değişikliği hatırlatalım yeter. İlki; halka açılacak enerji şirketlerine “genel kalite indikatörünün yüzde 1” uygulanması kararı. Manası, kasaya girecek nakit artacak demek. Diğeri; gayrimenkul yatırım ortaklıklarıyla alakalı tebliğ. Onu da inşaatçı Peker Holding’in sahibi Hasan Peker yorumlasın: “Tebliğ bize büyük moral ve güç verdi. Daha kârlı hale geleceğiz!”

***

Borsanın yegane kuralı, hiçbir patronun, “şirketim dehşet kazanıyor. Bunu arz edeyim, biraz da halk yararlansın” demeyeceğidir. Türkiye gibi sermaye birikimi yetersiz, bankaları uzun vadeli kaynak temin edemeyen ekonomilerde, ucuz ve hızlı para toplamanın yoludur borsa. Hele ki kriz ve pandemide eriyen kârlar, artan borçlar ve üzerine pahalılaşan kredi söz konusuysa, borsada hasada çıkarsınız. 2021 bayramı budur.

Yeri gelmişken, “tarih tekerrürden ibarettir” mantığına yaslanıp; sadece bir hissenin belli zaman aralığında gösterdiği davranışı yineleyeceği üzerine kurulu “teknik analize” de laf edelim. Twitter ve YouTube onlardan geçilmiyor. İstatistik programlarının gelişmesiyle iyice karmaşıklaşan grafiklere bakıp; “bayrak”, “martı kanadı”, “baş”, “omuz”, “sultan göbeği” filan arıyorlar. (**) İşin doğrusu, Antik Yunan’da ölü hayvan bağırsağından geleceği tahmin etmeye çalışan kahinler ne derece başarılıysa, o kadar başarılı olabilirler. Şekerlemecinin, Tüpraş’ın değerini geçtiği yerde, şeklin şemalin hükmü mü kalır!

***

İlk balondan son balona, borsanın tarihinde muzaffer olanlar değil; yıkılmış, iflas etmiş, delirmiş olanlar yazılıdır. Bu berbat meseleyi biraz cazip kılan şeyse, dramatik sonuçlarının edebiyata ilham vermesi herhalde.

İngilizlerin epik şairi Alexdandre Pope’u sıkı ahlakçıya çevirdi mesela. İkinci büyük finansal krizde Güney Denizi hisseleri alan Pope, 21 Şubat 1720’de broker’ına şöyle yazıyordu: “Her gün şu ya da bu hissenin kazandıracağına dair haberleri dinliyorum. Zenginleşme arzusu içinde iki misli keyfim yerine geliyor.” Hisseler patlayınca yazdıkları değişti tabii: “Güney Denizi’nin tufanı, bütün günahkarları boğdu.”

Daniel Defoe, “batık gemileri çıkarmak için dalgıç şirketi” hisseleri yüzünden borçlanmasaydı, Robinson Crusoe’yu yazamayabilirdi. Mark Twain boş altın madenine yatırım yapmasaydı eğer, Tom Sawyer’ın maceraları olmayabilirdi.

Bizde de Tanzimat’ın keskin kalemi Ziya Paşa’nın borsa düşkünü olduğu söylenir. Meşhur Terkib-i Bendi’nin son dizesi buraya da bir göndermedir, kim bilir. Analizciler yerine, ona kulak vermek en doğrusu:

Eyvah bu bâzîçede bizler yine yandık/Zîra ki ziyan ortada bilmem ne kazandık. (Eyvah bu oyunda bizler yine yandık/Zarar ortada bilmem ne kazandık.)

Notlar

* 1989'da Finansman Genel Müdürü olan Zeki Döşlüoğlu'nun, gazeteci Abdurrahman Yıldırım'a anlattığı, psikolog arkadaşının başına gelen olay.

** 1992-2000 arasında bankacıyken tanık olduklarını 2009’da Yusuf Goz mahlas ismiyle İletişim Yayınları’ndan çıkan “Açık Pozisyon” kitabında yazan üst düzey bankacının anılarını okumanızı tavsiye ederim.

*** Yazıda yer verilen borsa-edebiyat ilişkisine dair anektodlar, daha önce yaptığım bir çalışmada da kullanıldı.

Gazete Duvar / 26.01.21