Arap basını: Türkiye’nin normalleşmesi ‘Kürtlerin tasfiyesi’

Suriye-Türkiye normalleşme tartışmalarını sürdüren Arap basınında Türkiye’nin uzlaşmayı “sadece Fırat’ın doğusundaki Kürt güçlerini tasfiye etmek için” istediğine işaret ediliyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 22 Temmuz 2024
  • 17:30

Arap basınında Türkiye’nin ne Suriye’den çekilme ne de kendi kontrolündeki “Suriye muhalefetine” olan desteğine son verme gibi bir niyetinin olmadığına dikkat çekiliyor. Esad’ın görüşme için “Erdoğan’ın Suriye’den çekileceğine dair kamuoyuna açık taahhütlerde bulunması” şartını dile getirdiği ifade edilirken, Türkiye’nin uzlaşmayı “sadece Fırat’ın doğusundaki Kürt güçlerini tasfiye etmek için” istediğine işaret ediliyor.

Türkiye’yi yakından izleyen Lübnanlı Akademisyen ve Yazar Muhammed Nureddin, Birleşik Arap Emirlikleri merkezli Al Halic’deki yazısında Rusya ve İran’ın Türkiye ve Suriye’yi uzlaştırmak için çok önemli çabalar sarf ettiğini hatırlatarak, “İki ülke arasındaki normalleşme çabaları iki nedenden ötürü başarısız oldu. Birincisi, Suriye’nin Türkiye’den, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Esad düzeyinde yapılacak herhangi bir görüşmeden önce, aşamalı da olsa Suriye’den çekilme iradesi göstereceğine dair resmi ve muhtemelen yazılı bir taahhüt istemiş olmasıdır. İkinci neden ise Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Suriye’nin talebine iki nedenden ötürü yanıt vermemiş olmasıdır. Birincisi Esad ile görüşmeyi Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir “fotoğraf çekimi” olarak görmek istemesi, ikincisi ise farklı nedenlerle Suriye’den çekilmek istememesi” diye yazdı.

Önemli sonuçlar çıkmayacak

Öte yandan, Lübnan merkezli Al Mayadin Haber Sitesinde yer alan yazısında Joe Ganem, “Irak’ın başkenti Bağdat’ın en kısa zamanda Suriyeli ve Türk yetkililer arasında bir görüşmeye sahne olması bekleniyor. Ancak böyle bir görüşmenin önemli sonuçlar doğuracağı beklentisi pratikte gerçekleşmekten uzak” dedi.  Ganem de, “Ankara’nın Şam’dan ve Şam’la ilişkilerin normalleşmesinden en çok istediği şeyin Kürt örgütleriyle birlikte mücadele etmek ve mallarını Körfez ülkelerine ve Arap bölgesine taşımasına olanak sağlayacak ekonomik kolaylıklar olduğunu gösteriyor” tespitinde bulunuyor.

Erdoğan-Esad buluşmasının adresi Bağdat

Erdoğan, Esad’la Türkiye’de, Moskova’da ya da başka bir yerde görüşebileceğini açıklamıştı. Ancak bu konuda Bağdat öne çıkıyor. Joe Ganem “Irak’ın başkenti Bağdat’ın en kısa zamanda Suriyeli ve Türk yetkililer arasında bir görüşmeye sahne olması bekleniyor” diye yazarken Muhammed Nureddin de akla Bağdat’ın geldiğine, zira bir uzlaşma girişiminden ilk bahsedenin Irak başbakanı olduğuna işaret ediyor.

Gerekli uzlaşma... Ertelendi

Muhammed NUREDDİN
Al Halic/BAE

Son dönemde, çeşitli tarafların Türkiye ile Suriye arasında uzlaşma olasılığı konusundaki tutumları, uzlaşma şansının bu kez bir yıl öncesine göre daha yüksek olabileceğini düşündürecek şekilde hızlandı.

Bu güçlü olasılık, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in elçisi Alexander Lavrentiyev’in haziran sonunda Şam’a yaptığı ziyaret ve Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmesiyle tetiklendi. Ziyaretin üç önemli noktası var: Ziyaret, Putin’in Moskova’da Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşmesinin hemen ardından gerçekleşti. Lavrentiyev’in mevcut koşulların uzlaşmanın sağlanması için en elverişli koşullar olduğu yönündeki açıklamasını takip etti. Üçüncü ve en önemli husus ise Esad’ın toplantı sonrasında, Suriye’nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesi ve tüm terör örgütleriyle mücadele edilmesi çerçevesinde Suriye’nin her türlü “olumlu ve yapıcı” girişime açık olduğu şeklinde, bazılarınca olumlu olarak değerlendirilen bir tutum sergilemiş olması.

Yirmi dört saat sonra Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dramatik bir açıklama yaparak Esad ile geçmişte olduğu gibi aile ortamında görüşmeye hazır olduğunu ve diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmaması için hiçbir neden olmadığını söyledi.

Erdoğan defalarca Putin ve Esad’ı Türkiye’ye davet edebileceğinin sinyalini vermiş, ardından da yerin önemli olmadığını, Esad’la Türkiye’de, Moskova’da ya da başka bir yerde görüşebileceğini açıklamıştı. Burada akla Bağdat geliyor, zira bir uzlaşma girişiminden ilk bahseden Irak başbakanıydı.

Hangi yeni gelişmelerin ilgili tarafları aniden bu tür inisiyatifler ve pozisyonlar almaya zorladığına dair sorular ortalıkta dolaşıyor.

Bazıları tüm bu ivmenin arkasındaki itici gücün Rusya olduğunu söylüyor. Rusya, Lübnan’dan patlak verecek bir savaşın Suriye’ye sıçramasından ve küresel bir savaşa dönüşmesinden korkuyor. Rusya, hazırlıklı olmadığı bölgede olası bir savaşı önceden engellemek istiyor ve dolayısıyla müttefiklerinin durumunu, böyle bir savaşın Rusya’ya olumsuz yansımalarını önleyecek şekilde düzenlemek istiyor. Bu adımlardan biri de Türkiye ile Suriye arasında uzlaşma sağlanmasıdır. Bu durum ABD’yi zor durumda bırakabilir ve askerlerini Suriye’den çekmeye itebilir. Sonuçta Rusya, Türkiye, Suriye ve İran kazanır.

Ama asıl soru şu: Özellikle İsrail ve ABD dokuz aydır Gazze’de eğlenirken, ABD’ye kafa tutması gereken iki ülke olan Moskova ve Pekin’in hiçbir şey yapmaya cesaret edemediği düşünülürse, Ortadoğu’dan gerçekten ciddi bir dünya savaşı işareti geliyor mu? Rusya’nın Türkiye ve Suriye arasındaki uzlaşıya olan ilgisi aynı zamanda bu iki ülkenin çıkarlarını da karşılıyor mu?

Rusya ve İran’ın 1 Ağustos 2022 ile Mayıs 2023 ortaları arasında Türkiye ve Suriye’yi uzlaştırmak için çok önemli çabalar sarf ettiği bilinmektedir. Hatta bu ülkelerin savunma bakanları düzeyinde defalarca toplantılar yapıldı ve ardından 10 Mayıs 2023’te, Erdoğan’ın kazandığı Türkiye cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sadece dört gün önce dışişleri bakanları toplantısı yapıldı.

İki ülke arasındaki normalleşme çabaları iki nedenden ötürü başarısız oldu. Birincisi, Suriye’nin Türkiye’den, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Esad düzeyinde yapılacak herhangi bir görüşmeden önce, aşamalı da olsa Suriye’den çekilme iradesi göstereceğine dair resmi ve muhtemelen yazılı bir taahhüt istemiş olmasıdır. Çünkü Esad’ın, ordusu topraklarının bir kısmını işgal eden bir ülkenin cumhurbaşkanı ile görüşmesi doğal değildir.

İkinci neden ise Türkiye Cumhurbaşkanı’nın Suriye’nin talebine iki nedenden ötürü yanıt vermemiş olmasıdır. Birincisi Esad ile görüşmeyi Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleri için bir “fotoğraf çekimi” olarak görmek istemesi, ikincisi ise farklı nedenlerle Suriye’den çekilmek istememesi. Erdoğan cumhurbaşkanlığını kazandığında, uzlaşma çabaları unutulma “mağarasına” girdi ve haziran ayında yeni hareketler ortaya çıkana kadar yok oldu.

Erdoğan’ın Esad’la görüşme çağrıları tekrarlandı. Ancak, Esad’ın Lavrentiyev ile görüşmesinin ardından Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilere noktayı koyan bir açıklama yapmasından önce Suriye iki haftadan fazla bir süre sessiz kaldı. Esad ve Erdoğan arasındaki herhangi bir görüşmeden önce Suriye’den çekilmesi ya da bir takvime göre çekilmeye istekli olduğunu göstermesi gereken bir Türk ordusu var. Durumun Suriye’deki olayların başladığı ve Türkiye’nin Suriye’ye müdahale ettiği 2011 yılı öncesine dönmesi gerekiyor.

Suriye’nin açıklamasından, uzlaşma çabalarının ilk etapta gerektiği gibi başlatılmadığı anlaşılıyor. Türkiye önceden hiçbir taahhütte bulunmadı. Neden? Kanaatimizce, söylentilerin aksine, Türkiye Suriye ile uzlaşmayı sadece Fırat’ın doğusundaki Kürt güçlerini tasfiye etmek için istiyor ve bunun ABD’nin varlığıyla mümkün olmadığını biliyor. Dolayısıyla Türkiye’nin çekilmesi için bir neden yok. Rusya Ukrayna, İran ise Filistin ve bölgedeki durumla meşgul.

Suriye Devlet Başkanı geçtiğimiz pazartesi günü “Erdoğan Suriye’den çekileceğine dair kamuoyuna açık taahhütlerde bulunmalıdır” diyerek mevcut tutumunu sürdürdü. Erdoğan’ın bunu yapması beklenmiyor. Bu durum gözlemcileri, uzlaşma çabalarının bir kez daha darbe aldığını ve Türkiye ve ABD’nin çıkarına olan mevcut güç dengesini değiştirecek büyük ve tehlikeli gelişmelere ihtiyaç duyduğunu söylemeye itiyor.

Erdoğan’ın açıklamaları ve gerçekler arasında: Şam kayıtları düzeltiyor

Joe GANEM
Al Mayadin/Lübnan

Irak’ın başkenti Bağdat’ın en kısa zamanda Suriyeli ve Türk yetkililer arasında bir görüşmeye sahne olması bekleniyor. Ancak böyle bir görüşmenin önemli sonuçlar doğuracağı beklentisi pratikte gerçekleşmekten uzak.

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, salı günü Halk Meclisi seçimleri için sandık başında oyunu kullanırken ilk kez Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a doğrudan yanıt vererek Suriye-Türkiye ilişkilerine, bu ilişkilerin geleceğine ve geliştirilmesine ilişkin olasılıklara, özellikle de Türkiye Cumhurbaşkanı ile olası bir görüşmeye değindi.

Başkan Esad’ın uzun ve ayrıntılı açıklaması, gözlemcilerin haftalardır beklediği net bir Suriye yanıtı ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son zamanlarda yaptığı bir dizi çarpıcı açıklamaya bir cevap olarak geldi.

Cumhurbaşkanı Esad, özellikle Ankara’nın Suriye’nin kuzeyinde işgal ettiği topraklardan askeri güçlerinin çekilmesi ve Suriye’de ordu ve devletle savaşan terör örgütlerine ve silahlı gruplara verdiği desteği durdurması konusunda yazılı garantileri konusunda yeni bir şey sunmaması durumunda, böyle bir toplantının yapılabileceğini söyledi.

Başkan Esad böyle bir toplantının yapılmasını kolaylaştıracak gerekli garantilerin yanı sıra toplantının görev tanımı ve hangi temeller ve kurallar üzerinde yapılması gerektiği konusunda sorular sordu. Başkan Esad, Suriye-Türkiye ilişkilerinin 13 yıl önceki normal seyrinden neden saptığını sorarken daha açık sözlü davrandı. Diğer bir deyişle Esad, Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın cumhurbaşkanlığı açıklamasından iki gün önce yaptığı açıklamanın sonunda yer alan ve iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden başlamasının “2011 öncesindeki duruma dönülmesine bağlı olduğu” şeklindeki cümleyi vurguladı.

Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasından sonra dikkate alınabilecek ve Ankara’nın bu konudaki niyetini ortaya koyduğu düşünülebilecek belki de tek resmi Türk yanıtı, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Pazar günü Suudi Dışişleri Bakanı ile birlikte düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamadır.

Fidan’a göre Suriye’de üç bölge var: “Terör örgütlerinin” (burada elbette “SDG”yi ve Kürt partilerini kastediyor) kontrolündeki bir bölge. “Suriye muhalefetinin” kontrol ettiği (Ankara’nın yönettiği ve desteklediği güçler) bir bölge. “Rejim” tarafından kontrol edilen bir bölge (Fidan, Suriye devletinden bahsederken “rejim” terimini defalarca tekrarladı).

Türk Dışişleri Bakanı ülkesinin “Suriye muhalefetine” desteğini vurguladı ve Ankara’nın bu muhalefeti terk etmesinin söz konusu olmadığını belirtti, hatta “Milli Ordu” olarak adlandırdığı yapının birkaç yıldır “terörle mücadelede” Türk güçleriyle yaptığı iş birliğine açıkça atıfta bulundu. Ancak, Ankara’nın, Şam’ın terörist olarak sınıflandırdığı örgütlerin on yılı aşkın bir süredir şiddetli çatışmalara girdiği Suriye’nin kuzeyinde dayatılan gerçekliği değiştirmeye yardımcı olma niyetini ima yoluyla bile olsa ortaya koymadı.

Fidan’ın açıklamaları, Ankara’nın Şam’dan ve Şam’la ilişkilerin normalleşmesinden en çok istediği şeyin Kürt örgütleriyle birlikte mücadele etmek ve mallarını Körfez ülkelerine ve Arap bölgesine taşımasına olanak sağlayacak ekonomik kolaylıklar olduğunu gösteriyor. Ankara, Suriye’nin terörizm tanımına henüz gerçekçi ve sorumlu bir şekilde bakmadı ve tek bir Türk yetkili, ülkesinin her zaman dillerinde olan Suriye’nin “toprak bütünlüğü ve egemenliğini” korumaya nasıl yardımcı olacağını izah etmedi veya açıklamadı.

Sahadaki gerçeklik göz önünde bulundurulduğunda ve Türkiye’nin son dönemde yaptığı görüşme, normalleşme ve ilişkilerin onarılması yönündeki açıklamalarla ilişkilendirildiğinde, bu düzeyde iki yol gözlemlenebilir. Birincisi, sözde “Suriye Geçici Hükümeti” ve “Milli Ordu” liderliğindeki, Türkiye’nin kararına tamamen bağlı olan kuzeydeki Suriye siyasi güçlerinin tepkisi ve yaptıkları açıklamaların Türkiye’nin açıklamalarıyla örtüşmesidir. Nitekim, “Geçici Hükümetin Başbakanı” Abdul Rahman Mustafa, Türkiye-Suriye yakınlaşmasını “Suriye krizine siyasi çözüm yolunda önemli bir adım” olarak değerlendirdi.

Buna ek olarak, sözde “Milli Ordu” taburları ve askeri polisi, Türkiye’nin Şam ile yakınlaşma ihtiyacına ilişkin açıklamalarını protesto eden veya gösteri yapan herkesi tutukladı ve Türk güvenlik güçlerine teslim etti.

Öte yandan, Türkiye’nin iradesinden sapması mümkün olmayan bazı silahlı terörist gruplar, sanki Ankara’dan bu yakınlaşmanın gerekliliğine dair hiçbir açıklama yapılmamış gibi davranıyor. Suriye’deki mevzilere ve kasabalara yönelik saldırılarını hiçbir zaman durdurmadılar, ancak son zamanlarda özellikle Lazkiye’nin kuzey kırsalında bu saldırıları tırmandırdılar. Garip bir şekilde, bu tırmanış Erdoğan’ın son açıklamalarıyla birlikte gerçekleşti ve bu da Suriye Arap Ordusu ile Suriye ve Rus hava kuvvetlerinin operasyonlarının hızını artırmasına ve saldırılarını artırarak İdlib ve Lazkiye kırsalındaki bu örgütlerin mevzilerini hedef almasına neden oldu.

Bu konuda Türkiye’den herhangi bir açıklama yapılmadı ve dolayısıyla Ankara’nın sadece art arda yaptığı açıklamalarla duyurduğu “yeni atmosfer” doğrultusunda Suriye topraklarına yönelik saldırıların durdurulması yönünde Türkiye’den herhangi bir talimat gelmedi. En azından bu durum, ya Türk rejiminin bu süreçteki ciddiyetine dair bir iyi niyet jesti olarak sükûnet ve güvenlik durumunu empoze etmek de dâhil olmak üzere tüm kartlarını masaya koymak istemediğini ya da Ankara’nın bu hizip ve gruplardan vazgeçmeyi veya onları frenlemeyi değil, sınırda varlıklarını sürdürmelerini bir oldubitti olarak kabul ettirmeye çalışmayı içeren başka planları olduğunu gösteriyor. Böylece Türkiye’nin bu bölgeler üzerindeki siyasi, askeri ve sosyal etkisi devam edecek ve bu “askeri adalar” hem kıyı hem de iç kesimlerdeki Suriye şehir ve kasabalarını tehdit ederek ve Suriye Arap Ordusunu bunlarla savaşmakla meşgul ederek varlıklarını sürdürecektir.

Bu durum barış ve uzlaşı niyetiyle bağdaşmadığı gibi Suriye topraklarında terörizme verilen desteğin kesilmesi yönündeki hiçbir Suriye talebine de yanıt vermemektedir. Tüm bunlar, Suriye’nin bu süreçle ilgili son açıklama ve deklarasyonlarının önemini ortaya koymakta ve Suriye’nin şu ana kadar sahada gerçek bir karşılığı olmayan siyasi retoriğe bel bağlamak yerine, eylemler ve yazılı ve net garantiler yoluyla çalışma konusundaki ısrarının ne anlama geldiğini sahada ve ateşin üzerinde göstermektedir.

Irak’ın başkenti Bağdat’ın en kısa zamanda Suriyeli ve Türk yetkililer arasında bir görüşmeye sahne olması bekleniyor, ancak böyle bir görüşmenin büyük ve farklı sonuçlar doğuracağı beklentisi pratikte çok uzak. Belki de bu düzeyde önemli bir gelişme beklemeden önce Devlet Başkanı Esad’ın sözlerine ve Suriye Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına daha yakından bakmakta fayda var, zira Şam’ın Ankara’da iyimser olmak için henüz bir neden bulamadığı açık.

Yusuf Ertaş- Evrensel / 22.07.24