Georgia’da üç beyaz, bir siyah gencin öldürdüler. Üç gün sonra Minneapolis’te bir beyaz polis, George Floyd isminde bir siyah adamı sokak ortasında boğarak öldürdü. Irkçılık saldırılarının, Covid-19 salgınının, büyük işsizlik ve yoksullaşmanın basıncı altında, Trump’ın dengesiz açıklamalarının etkisiyle adeta bir “buhar kazanına” dönüşen ABD toplumu patladı.
Protesto gösterileri cuma ve cumartesi, Detroit, New York, Seattle, Los Angeles, Washington olmak üzere otuzdan fazla kenti etkisi altına aldı: Polisle, cop, biber gazı ve plastik mermiyle saldırdı; bir polis karakolu, çok sayıda polis aracı yandı, binaların camları kırıldı, kimi dükkânlar yağmalandı. Yoldan geçen bir arabadan açılan ateşle bir gösterici öldü. Beyaz Saray adeta kuşatma altındaydı. Çok sayıda yaralı ve tutuklu var.
Trump, protesto gösterilerine katılanlar için “haydutlar” dedi, 1960’ların bir ırkçı polis müdürü “yağma başlarsa kurşunlar da başlar” ifadelerini kullandı, göstericileri tehdit etti: Eğer “Beyaz Saray’ın bahçesine girerseniz size vahşi köpekler, gizli servis görevlileri çok etkili silahlarla saldıracaklar!”
‘Yeni Faşizm’
Trump, başkan olduğundan bu yana ABD’de bir “Yeni Faşizm süreci” yaşanıyor. Dört yıl önce Trump, çok açık bir ırkçı, dinci, şiddeti yücelten, LGBTİ, kadın düşmanı, iklim krizini inkâr eden, rakibi Hillary Clinton’a yönelik hakaretlerle yürütülen, “Amerika’yı yeniden büyük yapmak” derken kimi yabancı liderleri, örneğin Merkel’i “deli kadın” sözleriyle aşağılayan bir gündemle seçildi. O zaman birçok “sağduyulu” gözlemci, “Trump, Beyaz Saray’a yerleşince bürokrasinin elinde normalleşir” diyerek avunuyordu. Hitler, iktidara geldiğinde genç Viktor Klemperer’e (o dönem yazılmış güncesi çok önemlidir) babasının, “Merak etme, bu ülkenin güçlü kurumları var” dediğini anımsatanlara iyi gözle bakılmıyordu.
Trump, Beyaz Saray’a yerleştikten sonra kampanyasında açıkladığı programı uygulamaya başladı. Finans-kapitalin vergileri daha da indirildi, borsalar yükselmeye başladı. Trump, Meksika sınırına duvar, yasadışı göçmenleri çocuklarından ayıran tecrit kampları yaptırdı, Müslümanların ülkeye girmesini önlemeye çalıştı, uluslararası ilişkilerde milliyetçi ve saldırgan tutum benimsedi. ABD, silahsızlanmayla, iklim kriziyle mücadeleyle ilgili uluslararası anlaşmalardan çıkmaya başladı. ABD ile Çin arasında rekabet giderek sertleşti, bir ticaret savaşı başladı. Trump, Beyaz Saray’daki bağımsız, deneyimli bürokratları, danışmanları tasfiye etti. Başsavcılığa, Yüksek Hâkimler Kurulu’na, İstihbarat Konseyi’nin başına, “maşa” gibi kullanabileceği adamları getirdi, Cumhuriyetçi Parti’yi kontrol altına aldı. Hakkında açılan meclis soruşturmasını sabote ederek yasama organını zayıflattı. Trump ve adamları, devletin tepesine ve önemli merkezlerine yerleştiler.
Antifaşist direniş
Bunlar olurken Trump, ülkede ırkçı, faşist, çoğu silahlı milis gücü olmaya aday grupları yüreklendirecek konuşmalar yaptı, onları destekledi, saçma sapan komplo teorilerini Twitter’den paylaştı. Trump’la birlikte ABD’de, toplum ve devlet düzeyinde bir “Yeni Faşizm” süreci başladı.
Trump’ın kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerini kazanması halinde süreç hızlanacak. Daha şimdiden Trump, Demokrat Parti’nin çok büyük hileler yapmaya hazırlandığını iddia ediyor. Bu iddialar onun, kaybetse bile Beyaz Saray’ı terk etmek istemeyeceğini, direneceğini, taraftarlarını, gerekirse bu yönde eylemler için hazırlamaya başladığını düşündürüyor. Kimi yorumcular, “darbe” gibi ilk anda fantezi gibi gelen olasılıklardan söz ediyorlar.
Yaklaşan başkanlık seçimleri “Yeni Faşizmin” geleceği açısından son derecede önemli. Trump bu seçimlere, çok kötü yönetilen bir virüs salgını ve derin ekonomik kriz içinde gidiyor; kaybetme olasılığı giderek artıyor. ABD toplumu, hem olağanüstü zamanlardan geçiyor hem de bir “Yeni Faşizm” süreci yaşıyor. Bu ikisini bir araya koyunca da “her şey olabilir” demek gerekiyor.
Son toplumsal olayları da özellikle siyah işçi sınıfının, işsizlerin, yoksulların, dışlanmışların, ırkçılığa karşı bir tepkisi olmaktan öte, “Yeni Faşizmin” yükselme sürecine, bu karanlık olasılıklara karşı bir direniş refleksi olarak görmek gerekiyor.
Cumhuriyet / 01.06.2020