Kürenin yedi gününde bu hafta Myanmar’da yapılan darbe ve bunun yankıları gündemde üst sırada yer aldı. Myanmar 1960’lardan bu yana askeri darbelerin hedefinde. 1 Şubat’taki darbenin gerekçesi kasım ayında yapılan seçimlerdi. Katılımın yüzde 70 olduğu söylenen bu seçimde Devlet Konseyi Başkanı Aung San Suu Çii’nin partisinin, Ulusal Demokrasi Birliği (NLD), oyların üçte ikisini alması ve ordunun desteklediği Birlik İçin Dayanışma ve Kalkınma Partisi (USDP) yenilgisi darbeye giden yolu hazırladı. Yaklaşık üç aydır kaynayan kazan haline gelen ülke, 1 Şubat darbesiyle yeni bir bilinmeze ve kaosa sürüklendi.
Gündemde öne çıkan bir diğer başlık Rusya’da tutukluluğu süren Aleksey Navalnıy’ın bu hafta yapılan duruşmada 3.5 yıl hapis cezası almasıydı. Navalnıy’ın aldığı ceza, 2024’te yapılacak başkanlık seçimine aday olarak katılmasını imkansız kıldı. Öte yandan Moskova, Navalnıy’a destek açıklaması yapan diplomatları sınır dışı ederken ülkenin sosyalist grupları Komünist Parti’nin protestolara yönelik katılım çağrısına destek verdi.
Gündemde öne çıkan bu iki başlığın yanında dikkat çekmeyen bir diğer gelişme, özellikle ABD pazarında perakende satış ve teslimatta gücü elinde tutan Amazon’un çalışanlarına yönelik yeni dayatması. Amazon’un kazandığı milyar dolarların sırrını da ortaya döken bu gelişmeye bu hafta yakından bakacağız.
Pandemide rekor servet artışının adı: Jeff Bezos ve Amazon
Pandemi sürecinin dünyada açık ettiği en önemli durum, neredeyse milyarlarca insanın hayatının kırılganlığı. Bu kırılganlık yalnızca virüs karşısındaki savunmasızlık açısından değil, alınan önlemlerin sonuçlarında da görülüyor. Dünya Bankası ve IMF’ye göre, yalnızca 2020’de 500 milyon kişi aşırı yoksul kategorisine girdi. Halihazırda zaten aşırı yoksul olan yüz milyonlarca insan, ölümle burun buruna kaldı. Yapılan analizlere göre bu cendereden çıkış en az 10 yıl istiyor. Kapanma önlemleri, özellikle mavi yakalı olarak tanımlanan, fiziksel işgücüne dayalı ve sabit bir adreste çalışan kişilerin süresiz ücretsiz izne çıkarılmasına, iş yerlerinin batmasına neden oldu. Dahası bu önlemler, insanları evlerine kapatırken, çocukların büyük bir kısmı için uzaktan eğitim denen, ancak birçoğunun eğitim imkanlarına ulaşamadığı bir duruma neden oldu, oluyor.
Eve kapanma önlemleri, virüsün her mutasyonunda neredeyse yenileniyor. Önlemler beraberinde Türkiye dahil pek çok ülkede, internet alışverişini hızlandırdı. Alışveriş trafiğindeki artışı, Amazon çalışanları şöyle tarif ediyor: Daha önce Noel öncesinde yaşadığımız yoğunluk bir ay gibi ekstra mesailere neden oluyordu. Şu anda sanki her gün Noel telaşı ve eziyeti çekiyor gibiyiz, ancak bu defa kutlanacak bir şey yok.
Öte yandan Amazon’un sahibi Jeff Bezos açısındansa bu yoğunluk servetinde artış demek. Bloomberg’in yayınladığı verilere göre dünyanın sayılı zenginlerinin serveti pandeminin ilk yılında yaklaşık 3 trilyon dolar arttı. Bu listenin ilk sırasında Elon Musk yer alırken, onu bu yazının konusu olan Amazon’un sahibi Bezos izledi, Bezos’un serveti sadece bir yılda 70 milyar dolar arttı. Bezos’un servet artışını, Oxfam International’ın Eşitsizlik Virüsü 2020 Raporu şöyle özetliyor: Yalnızca Eylül ayına kadar olan dönemde Bezos, 9 ayda kazandığı serveti bir defaya mahsus, 876 bin Amazon çalışanına kişi başı 105 bin dolarlık ikramiye şeklinde dağıtsaydı, serveti Ocak 2020 ile aynı olacaktı. Aslında Amazon’un 2019’da çalışan sayısı 870 bindi, 2020 Ekim şirketin verilerine göre bu sayı 1 milyon 113 bine çıktı. Hesabı güncellersek; eğer Bezos, Ekim 2020’de 1 milyon 113 bin çalışanına bir defaya mahsus kişi başı 80 bin dolarlık prim verseydi, serveti Ocak 2020 ile aynı olacaktı. Tabii ki Bezos bunu böyle yapmadı, zengin olmanın sırrının dağıtmakta değil, sömürmekte olduğunu elbette iyi biliyor. Ancak servetini paylaşmak bir yana Bezos kazandığı paralarla her gün Noel Bayramı yaşarken çalışanlarına Noel telaşını, angaryasını yükletecek yeni bir formül buldu.
'Ya kabul edin ya işten çıktın'
Roy Bashkar, Scientific Realism and Human Emancipation (Bilimsel Realism ve İnsan Özgürlüğü) isimli kitabında şöyle bir vurgu yapar: Kapitalizmin yarattığı en büyük illüzyon, varsayılan eşitlikte ve özgürlükte görülür. Bu eşitlik illüzyonu, özgür kararlar alan birey varsayımıyla sürer. Çalışan ile iş veren arasında genellikle çalışanın aleyhine olan koşullar içeren sözleşeme söz konusu olduğunda liberal mantık size şunu söyler: Birey özgürdür, eğer faydasına olacağını düşünmüyorsa sözleşmeyi imzalamayabilir. Bashkar, çalışanın evde bekleyen çocuğu, ödemesi gereken kira, gıda ihtiyacı, sağlık ihtiyacı, eğitim giderleri gibi koşullar dikkate alındığında aslında çalışanın hiç de özgür olmadığını, tarihsel olarak özgürlüğünün elinden alındığının altını çizer ve kısaca şunu der: “İşine gelmiyorsa çalışma” dendiğinde “işime gelmiyor” demek öyle kolay değil. Çoğunlukla hiç işinize gelmese de ölümle sürünmek arasında bir tercih yaparsınız ve türlü hilelere dayanan bu sihirbazlık karşısında aslında sürünmeye mecbur bırakılırsınız.
İşte bu durumun son pratiği Amazon’da yaşandı. Amazon üst yönetimi, New York, Chicago gibi alışveriş trafiğinin yoğun olduğu bölgelerdeki depo çalışanlarına mega-döngü (mega-cyle ) denen ve çalışma süresinin 10.5 saat olduğu bir vardiya dayatmaya başlıyor. Buna göre çalışanlar üç vardiyaya ayrılıyor. Akşamüstü 5’te iş başı yapan bir çalışan gece 3.30’da işten çıkıyor. Diğer vardiya gece 4’te başlıyor…
Mega döngü, özellikle çocukları evde olan anneler, babalar için büyük bir soruna dönüşüyor, çünkü çoğunun çocuğuna evde bakacak kimse yok. Aynı durum yaşlılara bakanlar için de geçerli. Ancak dert bununla bitmiyor.
İşçiler çalıştıkları ortamın sıcaklığının neredeyse 60 dereceye çıktığını, ancak bunun için klima sisteminin hâlâ kurulmadığını ifade ediyor. Yoğun çalışma, sıcaklık, sürekli yük taşıma gibi sebepler, Amazon’un kendi verilerine göre, çalışanlarının iş kazası oranını neredeyse diğer firmaların iki katına çıkarıyor. Üstelik bunun içinde ölümlü kaza oranı da hiç az değil.
Durumu sendikalara bildiren çalışanlar, yaptıkları işin ağırlığını düşünüldüğünde (ağır koli aldırma, indirme, yerleştirme) aslında 1,5 gün dinlemenin ardından yeniden iş yapabilir hale geldiklerini ifade ediyor. Ancak kendilerinin vardiyalar, aile yükü, ulaşım gibi sebeplerle 6 saatten az dinlendiklerini ifade ediyorlar. İşçilerin “eve varmak bir başka dert” diye özetledikleri bir başka sorun da çabası… Amazon çoğu deposunda çalışanına ulaşım imkanı vermek yerine “otobüse binin” diyor. Bugüne kadar böyle idare ettiklerini söyleyen çalışanlar, artan vardiya saatleriyle beraber gece 3’te hem otobüs bulmanın çok zor olduğunu hem de gece toplu taşımanın güvenilir olmadığını hatırlatıyor.
Sendikalar ve gazeteciler, Amazon’un bu politikasını yetkililere sorduklarında şöyle bir yanıt aldılar: Taleplere dönük herhangi bir adım atmak şu anda gündemimizde yok. Yeni depo açma işlemlerimiz sürüyor. Yani Amazon şu an büyümekle meşgul. Çalışanlar koşullara itiraz ettiklerindeyse şöyle bir cevap alıyor: Çalışmamakta özgürsün, ya kabul et ya da ayrıl.
Özetlemek gerekirse, pandemide servet kazananlar olduğu söylendiğinde onların sesi, onlardan çok durumu savunan bazı isimler, “para kazanmak da mı suç” diyor… Para kazanmak suç değil, ancak çalışanlarına işin angaryasını, cefasını, eziyetini 60 derecelik kapalı depolarda yükleyip, bir günde teslimat diyerek kuryeleri ölümüne hıza zorlayıp işiyle yaşamı arasında bırakmak, sermayenin bekçileri için suç değilse de ne ahlaki ne insani… Üstelik bunun sahte bir özgürlük ve eşitlik temelinde yapıldığı da sır değil. Türkiye’de Amazon henüz güçlü değil, ancak yemek söylediğiniz, alışveriş yaptığınız sitelerin daha insaflı olduğunu düşünüyorsanız “Yemek Sepeti”, “Banabi” ya da “Getir” gibi platformlara hizmet veren kuryelerin sözlerine kulak verebilirsiniz. İtirazınız, belki Bezos’a ulaşmayacak, ama diğer platformların dinlemesini sağlayabilirsiniz.
Gazete Duvar / 07.02.21