Absürd ve komik - Ergin Yıldızoğlu

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 09 Mayıs 2019
  • 06:55

YSK kararı, “muhalefetin, ‘peki olur bir kez daha deneriz” tavrı, absürt. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı ‘Prof. Dr.’ Bilmem kimin karar demokrasimizin bir zaferidir” açıklaması komik. Böyle durumlarda aklıma hep Samuel Beckett’in Endgame (Oyunun Sonu) ve Aziz Nesin’in Ah Biz Eşekleryapıtları gelir.

*

Yatalak ve kör adam, Hamm, uşağı Clov’a soruyor: 
“-Ne olur ne oluyor 
-Bir şey kendi sürecinde gidiyor. 
-Tamam çek git… 
(…) 
-Ben sana git demedim mi? 
-Hep gitmeye çalışıyorum”… kapıya doğru gider, orada durur doğduğumdanberi… 
Ve 
“– Aman Tanrım, yoksa bu gelen gerçekten kurt mu?.. Hayır, olamaz. Olmamalıdır. Ah... Yok, yok, kurt değil... 
Kurtla aralarında elli adım kalınca o yine avunuyormuş: 
– Şu karşımda gördüğüm yaratık kurt değildir inşallah... Canım, ne diye kurtolsun... Belki devedir, belki fildir, belki de başka bişey, belki de hiçbişeydir. Ben de herşeyi kurt görmeye başladım. 
Kurt sırıtarak yaklaşmış, yaklaşmış…”

Kendi sürecinde giden şey...

Bu sonuçlar şaşırtıcı mı? AKP döneminde, genel ve yerel seçimlere, halk oylamalarına hangi koşullarda gittiğimizi ayrıntısıyla anımsatmaya gerek var mı? YSK, polis, yandaş medya, bir “tarafta inananlar / cennetin kapıları, diğer tarafta laikçiler/ kokteyl terör örgütleri” söylemi, paranoyak şizofreni, silah göstermeler, “kanlarıyla yıkanırız” filan… En önemlisi, parlamenter demokrasiyi, hızla geride bırakarak totaliter bir biçim almaya başlayan devletin biteviye artan baskısı ve denetimi. Ha, az daha unutuyordum, “evetama yetmez” şaşkınları, “fabrika ayarları” fantezileri…

Ohal”, “yeni anayasa ve yeni Meclis”, “atı alan Üsküdar’ı geçti” durumlarından sonra, KHK, kayyım atamaları yeni rejime son şeklini verdi. Bundan sonra seçimler, artık hep böyleydi. Eğer bir kaza olursa yeniden… YSK kararı ve “demokrasilerinin zaferi” işte bu absürt evrene ait. AKP için dizayn edilmiş bu “demokrasinin” dışında kalanların iki seçeneği var: Ya bu evrende “haddini bilmek” ve yerini kabullenmek, ya da bu evrende yaşamayı reddetmek...

Kurt’u tanımak

İkinci seçenek Kurt’u zamanında tanıyabilmeyi, bunun için doğasının en temel özelliklerini anlamaya çalışmayı, reddedebilecek gücü biriktirmeyi gerektiriyordu. “Siyasal İslamın bir toplumsal hareket olarak ekonomi politiği,projesinin sınıfsal özellikleri ve nihayet AKP nedir” sorularını ısrarla görmezden gelmeyi seçerek, karşımızda sıradan bir parti varmış gibi davranmak, bu iktidarın doğasının kavranmasını, gereken gücün biriktirilmesini çok zorlaştırdı.

AKP ve siyasal İslamın restorasyon projesinden başka bir meşruiyet tanımayan, “gerici-dinci” karakteri süreçlere egemen olmuş, devletin biçimi değişmiş, hukuk süreci, Meclis anlamını yitirmişti ama muhalefet eski rejimin ahlakı ve kuralları, kavramları içinde bu “demokrasiye sığmaz” bu “hukuk devletiyle uyuşmaz” gibi sanrılar, halüsinasyonlar (olmayan şeyleri görerek) içinde hareket ediyordu. Hâlâ bu demokratik bir rejimdir… “Yok başka bir şey olamaz. Ya başka bir şeyse? Yok, yok değildir…”

Rejimin doğasını, iktidardaki blokun liderliğinin özelliklerini kavramak yetmiyor. Şunu da anlamak gerekiyor: Siyasal İslamın, içinden çıkan oligarşi, devletin rant kaynaklarının dışında yaşayamaz! AKP’nin, seçimleri mutlaka kazanmak mecburiyeti varlığının işte bu temel özelliklerinden kaynaklanır. 
Balık yalnızca suyun içinde yaşayabilir, doğasına uygun bir ekosistem ister ya; işte öyle bir şey: Siyasal İslam ancak rant, komisyon, ahbap çavuş kapitalizmine olanak veren bir siyasal iktidarın, devlet aygıtları ağının yarattığı, “ötekini” susturulduğu bir ekosistemde yaşayabilir. Siyasal İslam ve oligarşisi, siyasi iktidarı terk edemez, ederse yaşayamaz.

Siyasal İslam böyle. Peki geride kalanlara ne düşüyor. O ekosistemi kabullenmek, “boyun eğmek”, susmak… Ya da ufkunun dışına doğru ilerlemek… Sessizlikte ilerlenebilir mi? “Bilmiyorum, hiç bilemeyeceğim,sessizlikte bilemezsin, ilerlemen gerekiyor, ilerleyemem, ilerlemek zorundayım…” Bir yolunu bulmak gerekecek… Sessizliği yırtacak gür sesli, güçlü, kararlı bir koro gerekecek… “Olacak” yetmez, “biz yapacağız” diyen bir koro!

Cumhuriyet / 09.05.19