Yıllık enflasyonu yüzde 7,5’i gören ABD’nin, enflasyonla mücadele çerçevesinde gündeminde tuttuğu faiz artışlarının ilkine Mart ayında başlanması ve 50 baz puanlık bir artışla ilk adımın atılması bekleniyor. Mart’ta başlayacak faiz artışlarını yeni artışlar izleyecek. Artacak faizlerin, hem doları güçlendirmesi hem de küresel sermayeyi ABD’ye çekeceği beklenen bir gelişme. Bu hamle ve tamamlayıcı anti-enflasyonist adımlarla ABD Doları’nın kazanacağı yeni değer, başta Türkiye olmak üzere, yükselen çevre ülkeler için tatsız haber.
Aslında bu noktaya gelinmekte olduğu bilinmez değildi. Türkiye ile aynı grupta bulunan emsal yükselen ülkelerin çoğu, ABD üstünden esecek bu sert rüzgarlara karşı bazı hazırlıklar yaptılar ve yapmaya da devam ediyorlar. En bilineni de yerel paralarını güçlendirmek. Bunun için politika faizleri artırıldı. Bu adımla, her ülke, mevcut yabancı yatırımcıları alıkoyma, hatta yenisini mümkünse çekme, ABD yolundan döndürme gayreti gösterdi.
Türkiye’de ise Erdoğan hükümeti tam tersini yaptı ve eylül ayından başlayarak faiz indirimine gitti. Bu, anında yabancı yatırımcıların çıkışına yol açtı ve kaçış devam edecek gibi. Yabancıları, bu akıl almaz faiz indirimine rağmen, Türkiye’ye çekmek üzere, Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin Londra’da yaptığı temaslar da pek de işe yaramışa benzemiyor.
Londra seferini takip eden günlerde uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu yeniden düşürmesi, dolar/ TL üstünde basıncın artacağının bir başka işareti. Türkiye’nin kasımdan sonra aralık cari işlemleri de açık verdi ve son iki ayda açık 6.6 milyar dolara çıktı. Cari denge, yıllık olarak da 15 milyar dolara yakın açık verdi. Şubat ayının ikinci yarısında ve martta Türkiye ekonomisi yeni bir türbülans yaşayabilir.
ABD’de Ocak ayı yıllık TÜFE verisi yüzde 7.5 olarak açıklandı. ABD’deki fiyat artışları enerji ve pandemi kaynaklı arz dar boğazlarıyla ilgili. Hedeflenen, yıl sonunda TÜFE’nin yüzde 3’lü seviyelere düşürülmesi. Ama kolay değil. Mart ayında Fed’in 50 baz puanlık faiz artışıyla işe koyulması, temmuzda faizi 100 baz puan artırmış olacağı beklentisi hakim. FED’in faiz artırımları yükseldikçe, sert yavaşlama ve resesyon risklerinin artabileceği belirtiliyor.
ABD’de veriler, istihdam ve beraberinde ücret artışlarına işaret ediyor. Bu, talebi destekleyen ve enflasyonu yatıştırmayan bir dinamik. Artan talep karşısında ise küresel üretimin sınırlı, ayrıca nakliyesinin sorunlu ve maliyetli olması fiyatları tırmandırıyor.
Öte yandan, Covid-19’un yaz aylarına doğru etkisinin azalmasıyla hayatın iyice normale dönmesi ve tüketim üzerinde ekstra artırıcı bir baskı yapması da söz konusu.
Enflasyonu azdıran başka bir gelişme de enerji ve emtia fiyatlarındaki tırmanışın hızlanması. Bunlar, ABD’de enflasyonla mücadeleyi güçleştirebilir ve faiz artışı daha önemli bir araca dönüşebilir.
ABD’ye paralel olarak Avrupa’da da enflasyon ve onu geriletmek için faiz artırımı hamlesi gündemde. Avrupa Merkez Bankası ECB’nin Başkanı Christine Lagarde, “Aceleci olmaya gerek yok. Gerekli olan tüm araçları kullanacağız” dedi. Piyasalar, bankanın haziran ayında 10 baz puan, yıl sonuna kadar da 60 baz puan faiz artışına gideceğini fiyatlamaya başladı.
İngiltere Merkez Bankası da aynı gün yaptığı toplantıda politika faizini 25 baz puan daha artırdı. İlk çeyrek sonunda faizin yüzde 5,8’i bulacağı tahmin ediliyor.
ABD’nin yanı sıra Avrupa tarafından da parasal sıkılaştırma işaretlerini gelmesiyle, dünya genelinde faiz oranları yükseliş yolunda.
ABD ve Avrupa’da faiz artışının, küresel fonları bu merkezlere doğru çektiği biliniyor. Türkiye emsali ülkelerde, faiz artışı ile yabancı fonları tutmaya çalışanlar, bu gayretlerinde ısrarlılar ve yeni faiz artışlarına da gidebilirler. Türkiye ise istisna. Eylül 2021’de yüzde 19 olan politika faizini dört ayda beş puan indirerek yüzde 14’e çeken Erdoğan kontrolündeki Merkez Bankası, yabancıların çıkışlarına da kapı aralamış oldu.
2021 yılına ilişkin ödemeler dengesi verilerinden anlaşılıyor ki, faizlerin indirilmeye başlandığı eylül ayından yıl sonuna kadar dört ayda, 5 milyar dolara yakın yabancı fon çıkışı yaşandı. Sadece aralık ayında 8,7 milyar dolarlık kaynağı belirsiz sermaye çıkışı -net hata noksan- madalyonun öteki yüzündeki ilginç veri. Bu sürede girmiş görünen 2,5 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermayenin ise tamamı gayrimenkul alımlarından ibaret.
2021 yılı cari açığı yaklaşık 15 milyar dolara ulaşan Türkiye, bu açığın 6,6 milyar dolarını kasım ve aralık aylarında verdi. 2022 yılı Ocak ayı cari açığı, daha yüksek gelecek gibi. 2022’de cari açık sorunu yeniden Türkiye için yakıcı olacağa benzer.
Döviz fiyatlarının tırmanışı, Hazine’den fonlanacak döviz garantili getirileri vaat eden Kur Korumalı Mevduat ile önlenmeye çalışılıyor. Ancak, şubat başında toplam mevduatın ancak yüzde 4,5’ine ulaşan bu mevduat türüne ilgi, hükümetin iddialarının çok altında. Hâlâ, bireysel mevduatların yüzde 65’e yakını dövizde.
İktidara güvensizlik, TL’ye dönüşte en büyük engel ve dövizin yeniden artacağına dönük beklentiler daha baskın, ama daha önemlisi yıllığı yüzde 50’ye yaklaşan, önümüzdeki iki ayda yüzde 60 basamağına sıçraması muhtemel enflasyon karşısında döviz, hâlâ güvenli liman görünüyor.
Bir yandan bu beklentinin sürmesi bir yandan cari açığın artmaya başlaması ve Türkiye’nin önümüzdeki 12 ayda çevirmesi gereken kısa vadeli dış borcunun 168 milyar dolara yaklaşıyor olması, döviz üstünde yükselme yönlü bir basınç oluşturuyor. Buna, ABD üstünden yaklaşan kara bulutlar eklenince karamsarlık ve dövize sığınma eğilimi artıyor.
Bütün bunların toplu ifadesi olarak uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch, Türkiye’nin notunu yeniden düşürdü. Fitch Ratings, Türkiye’nin kredi notunu “BB-”den “B+”ya indirdi, görünümünü ise “negatif” olarak teyit etti. Fitch açıklamasında, kur korumalı mevduattan yüksek enflasyona, bütçe açığından Ukrayna gerilimine ve seçimlere kadar birçok risk sıralandı. Böylece, diğer bir uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu S&P gibi, Fitch de Türkiye’nin notunu yatırım yapılabilir seviyenin dört basamak aşağı çekmiş oldu. B+ seviyesi, “yüksek derecede spekülatif” olarak sınıflanan bölgede.
Moodys’ ise 2020’de Türkiye’nin notunu, yatırım yapılabilir seviyenin beş kademe altı olan B2 seviyesine düşürmüştü.
Fitch notunda seçimler öncesinde izlenmesi muhtemel popülist politikaların riskine özellikle şöyle dikkat çekiliyor: “2023 genel seçimleri öncesinde para politikasının gevşetilmesi veya teşvik politikalarının istikrarsızlaştırılması riski yüksektir ve siyasi irade, Merkez Bankası'nın politika faizi oranını yükseltme yetisini sınırladığı için, yeni bir mali stres koşulunda, yetkililerin politika tepkisi konusunda yüksek derecede belirsizlik bulunmaktadır.”
Al-Monitor / 17.02.22