3 Kasım'da Amerikan sinemasında... – Ceyda Karan

'Savaşların ABD'yi korumak ve hegemonyayı sürdürmek amaçlı verildiği' ana teması başkana göre değişmiyor.

  • Haber
  • |
  • Basın derleme
  • |
  • 02 Kasım 2020
  • 09:15

ABD halkı, hayli kaotik bir kampanyanın ardından yarın 'sandığa gidiyor'. Aslında çoktan gittiler! 3 Kasım başkanlık seçimi neredeyse sembolik. Kovid-19 salgını nedeniyle 230 binden fazla insan hayatını yitirmiş, 9 milyondan fazla vaka varken, tartışmalı posta ile oylama ve erken oylama kuyruklarında 90 milyondan fazla insan oyunu kullandı. ABD Seçimler Projesi'ne göre bu toplam oyların yüzde 65.3'üne denk geliyor.
Herkes Donald Trump etkisiyle seçimin hem ABD hem dünya açısından 'kritik olduğunda' hemfikir görünüyor. Trump’ın yenilgiyi kabul etmeyip anayasal kriz çıkartması, sağcı paramiliter tabanı sokağa dökmesi, sıkıyönetime bile gidebilecek bir kaosun çıkması olasılıkları sıralanıyor. ABD 'liberal demokrasinin' kurumlar sistematiğinin ayarını bozan Trump'ın nelere kadir olduğunu göreceğiz.
ABD'nin küresel duruşu açısından ise hegemonya krizinin yarattığı'dehşetin' adı Donald Trump. ABD elitlerinin böylesi bir 'sağcı karikatürden' irrite olmaları gayet anlaşılır. Ancak hegemonyaya yeterince hizmet edebilse Trump'ın yalancılığı yahut sahtekarlığını çok dert edineceklerini zannetmiyorum. Demokrasi-otoriterlik dikatomisi üzerine kurulu bakış açısından asıl dert bana kalırsa, Trump'ın yeterince 'kaliteli bir yalancı ve sahtekar' olmaması.

ABD seçiminin bir numaralı teması

Kendilerine 'özgür dünyanın liderliği' misyonunu biçen Amerikan elitleri için bu seçimin en gözde başlığı 'demokrasimize/seçimimize müdahale ediliyor' teması oldu. Dünyanın dört yanında ulusların seçim tercihlerini etkilemeyi kendilerinde hak gördükleri muhakkak. Ama iş kendilerine gelince değişiyor. Bu sefer 2016 seçimindeki 'Rusya seçimlerimize müdahale ediyor' temasına bu kez 'Çin ve İran da müdahale ediyor/etmeye çabalıyor' eklendi. 'İnandırıcılıkları' hayli şüpheli istihbarat aygıtlarının full desteği eşliğinde bu tema işlendi.

Aslında bizim aşina olduğumuz 'dış güçler' temasının başka versiyonu. ABD'nin sistemik sorunlarının derinleşmesi ve göze batması karşısında doğrusu ilaç gibi! Elitler diyor ki, 'bizim demokratik sistemimiz mükemmel fakat şuursuz Amerikan halkı Rusya, Çin ve İran'a kanabilir'. Kelli felli dış politika yorumcuları da Rusya, Çin'in ve İran'ın 'hangi başkan seçilirse daha rahat edeceği' üzerinden akıl yürütüyorlar. Neyin işlerine geleceği/gelmeyeceği üzerinden birbirinden farklı ve çok sayıda senaryo üretmek mümkün tabii.

'Peki dış güçler ABD siyasetinde olmayan neyi dezenforme edebilirler' diye soran pek çıkmıyor. Bu konuda ABD ile yarışacak ülke bulmanın zorluğunu ihmal edenler için bir minik örnek birkaç ay önce vuku buldu. NY Times'ın üzerine atladığı 'Çinli sosyal medya ajanları' hikayesinin arkasından bizzat Washington'daki derin gırtlaklardan bilgi aldığını söyleyen Washington Examiner'ın Amerikalı muhabiri Paul Bedard çıktı. Ukrayna'da 2014'teki 'Meydan darbesinin' destekçisi olduğu bilinen Biden'ın oğlu Hunter'ın Kiev maceralarını içeren ve Aralık 2019'dan beri FBI'ın elinde olan diz üstü bilgisayarı meselesine hiç girmiyorum. Ana akım Amerikan medyasının bu siyasi bilek güreşinde 'hakikatlerden' hareket etmekten fazla hazzetmediğinin en önemli göstergesi. 'Dezenformasyon' teması daha seksi.

İç politika

Biden ile başkan yardımcısı adayı yapılarak alan Kamala Harris'in seçilmesi 'Trumpsız ABD' arzulayan liberalleri rahatlatacak. Şimdiden Biden'ın 'ömrünün' başkanlığı tamamlamaya yetmeyeceği ve Harris'in ABD'nin 'renkli kadın başkanı' olacağı beklentisi baki. Harris'in
Demokrat tabanında desteği yüzde 2'deyken aday adaylığı yarışından çekilmek zorunda kalması kimseye dert değil. Demokratların 'sol' kanadının 'yeter ki Trump'tan kurtulalım'da somutlanan merkeze teslimiyeti bile 'Trump travmasının' derinliğini gösteriyor. Kuşkusuz
'Trumpsız ABD'nin demokrasi makyajı daha güzel olacak. İklim değişikliği, kamu sağlığı, polis şiddeti, cinsel ve ırk temelli kimlik politikalarında Obama'nın 'değişim' diye gelip başardıkları her neyse, benzerini alacaklar.

Bizi daha çok ilgilendiren dış politikaya gelince...

ABD dış politikası ve Biden

Biden/Harris yönetiminde Beyaz Saray'a 'liberal şahinler' geri dönecek, orası kesin. Rusya'yı çevreleme, Çin'le hegemonya mücadelesine devam edileceği de. Venezuela, Belarus gibi ülkelerde 'insani müdahaleci' rejim değişikliği temaları yine gözde olacak.

Biden'ın dış politikada 'güvercin' olacağı savına iki gerekçe gösteriliyor. İran ile Trump'ın çöpe attığı çok taraflı 2015 nükleer anlaşmasına geri dönmekten bahsetmesi ve Rusya ile Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF) ve Stratejik Silahların İndirimi Anlaşması'nın (START) güncenlenmesi gibi güvenlik mimarisinin köşe taşı olan anlaşmaların müzakeresine açık olması. Hipersonik silahlarla ilgili yarışta rivayet o ki Rusya teknolojik üstünlük elde etmiş görünürken, Moskova ile müzakereler rekabeti tesis üzerinden yürütülecektir. Bunun dışında Rusya ile iştigalde temel değişiklik pek mümkün görünmüyor. Biden'ın İran ile nükleer anlaşmaya geri döneceğini de doğrusu zannetmiyorum. Trump başkanlığı altında İsrail Ortadoğu'da önemli kazanımlar elde etmiş, Körfez Araplarıyla ilişkileri normalleşme rotasına sokmuşken, ABD'deki neoconlar buna geçit vermez. Tersine Biden, Irak ve Ortadoğu'da İran ile örtülü mücadeleyi harlayacaktır, rejim değişikliği teması ve yaptırımların gevşetilmesi de pek mümkün değil. Aynı şekilde Suriye'de de ABD'nin geri adımını beklemek zor.

Özetle Biden'ın dış politikada farkı 'daha ölümcül ve titiz bir PR' olacak.

ABD dış politikası ve Trump

Dünyadaki anti-emperyalist hareketler ve önde gelen kalem erbabı ABD'deki Demokratlarda somutlanan 'liberal müdahaleciliğe' öyle öfkeli ki, Trump'a arka çıkar pozisyona düşüyorlar. 2016 seçiminde Trump'ın ABD'yi pahalı ve sadece yıkım yaratmış savaşlardan çekme söylemi verdikleri destekte etkili olmuştu. Tabii hiçbir vaat gerçekleşmedi. Trump silahsızlanma anlaşmalarından ve müzakerelerinden (INF/START) çekildi.

Rusya'yı çevrelemeye ve yaptırımlara devam etti, Ermenistan'da renkli devrim, Belarus'ta yeni sahneleme, Kuzey Akım2'yi engellemek, Çin'e karşı ticaret savaşı, Güney Çin Denizi'nde askeri varlığın artırılması, Hong Kong ve Sincan'da ayırlıkçı hareketlere destek, Suriye'ye iki askeri saldırı ve ekonomik terör, petrole çöreklenme, İran'la nükleer anlaşmadan çekilme, suikast politikası ve savaş tehditleri, Venezuela'da darbe girişimi, Küba ile normalleşmeyi çöpe atma, Kuzey Kore'yle şovlar, Trump'ın dış politikasının özeti. Anti-emperyalistler Trump yeni savaş çıkartmadı diye teselli buluyor, içerideki elitlerin bileğini bükse 'pragmatik iş insanı özüne döneceğini' söylüyorlar. Oysa Trump'ın 'Amerika'yı Yeniden Büyük yapmak' (Make America Great Again-MAGA) mottosu ve temsil ettiği yeni sağcılık 'tecritçilik' filan değil militarist yayılmacılığın ve hatta uzak olmayacak bir gelecekte dünya için nükleer kabusun bile altyapısını döşeyebilecek potansiyelde.

ABD'de sonsuz savaşlara dökülen paralara rağmen ilerlemeci hareketin iç politikada anlamlı bir değişime zorlayacağı güçlü bir savaş karşıtı hareket yok. 'Savaşların ABD'yi korumak ve hegemonyayı sürdürmek amaçlı verildiği' ana teması başkana göre değişmiyor. En iyi izahatı yakın zamanda bir söyleşisinde Suriye lideri Beşar Esad yapmıştı: "Biz ABD seçimlerinde genelde başkanlar çıkmasını beklemiyoruz, sadece CEO'lar bekliyoruz; çünkü sizin bir yönetim kurulunuz var, bu kurul lobiler ve bankalar, silah ve petrol sektöründeki büyük şirketlerden oluşuyor. Bu CEO'nun gözden geçirme hakkı veya yetkisi yok; uygulamak zorundadır."

BirGün / 02.11.20