“İktidarı ele geçirmiş olan komünist hükümetten kurtulmak zorundaydık.”
Darbe sırasında ABD Başkanı olan Dwight Eisenhower’ın 10 Haziran 1963’te yaptığı konuşma.
19. yüzyılın ikinci yarısında Orta Amerika, kahve üretiminde oynadığı rolle dünya pazarına girdi. Bu dönemde kahve üretiminin altıda birini gerçekleştiren bölgede kahve, ulusal burjuvazinin ortaya çıkmasında en önemli rolü oynadı. Guatemala’da 1870 liberal devriminin öncüsü Justo Rufino Barrios, bu kesimin sözcüsüydü ve ülke politikasında burjuvazi böylece söz sahibi oldu. Ancak kahve üretimi de tüketimi de Kuzey Amerikalıların kontrolündeydi ve esas patronlar için ulusal burjuvazi kullanışlı bir araçtı.
Bu araç ve denetimindeki zor gücüyle sahipsiz, kiliseye ya da devlete ait topraklar hızla özel mülkiyete geçirilirken yerlilerin yerleşimleri yağmalandı. Bunun yarattığı gerginlik, yerlilere karşı yeni bir baskı sürecinin başlangıcını oluşturdu. Toprağını satmayı reddeden köylüler orduya alınıyor ya da plantasyonlarda zorla çalıştırılıyordu. Ücret sisteminin getirilmesi dahi yalnızca sözde bir değişim yarattı. İşçiler, kahve üreticilerinin kölesi gibiydi tabii kahve üreticileri de ABD’nin emir eriydi.
Unıted Fruıt Company’nin yükselişi
20. yüzyılın başında denkleme muz da dahil oldu. Bu dönemde ABD’li tekellerin hakimiyeti sorgulanamaz hale geldi. United Fruit Company’nin (UFC) bölgede uzun yıllar sürecek hükümdarlığının başlangıcı da bu yıllara rastlıyor. UFC, Guatemala’da kahve ticareti için ulusal sermayenin kaynaklarıyla inşa edilen demir yolları başta olmak üzere nakliye yollarını hakimiyeti altına alırken hızla toprakları ve esas olarak da politikacıları ele geçirdi. 1920’lerde Guatemala artık resmen United Fruit Company’nin kontrolü altındaydı. ABD’ye bu denli bağlılık, 1929 Buhranı’nın etkisini de artırdı. Orta Amerika’nın her yerinde ekonomik çöküş en sert şekilde işçileri ve köylüleri vurdu. Yerlilerin toprakları tamamen yağmalandı, işsizlik arttı, kamu emekçilerinin maaşlarında ciddi düşüşler gerçekleştirildi, grevler patlak vermeye başladı. Bu aşamada ABD ve bu ülkeleri gizli değil açık şekilde yöneten tekellerin en büyük dostu diktatörlerdi.
Diktatör Ubıco ve Buhran Yılları
Guatemala’da Jorge Ubico, 1933 yılında 100’e yakın sendikacı, üniversiteli ve siyasetçiyi katletti. Yerlilere has Aylaklık Yasası çıkarıldı. Her yerlinin çalıştığı günlerin işaretlendiği bir iş karnesi vardı. Karne yetersiz görülürse cezası hapis ya da kölelikti. Bu şartlar Ubico diktatörlüğüne 13 yıl ömür sağladı.
Ancak 2. Dünya Savaşı’nın neden olduğu şartlar emekçiler için ülkeyi yaşanmaz hale getiriyordu. Franco ve Mussolini hayranı Ubico da komşusu El Salvador’da “meslektaşı” Maximiliano Hernandez Martinez’in başına gelenlerden korkar hale gelmişti. Martinez kısa süreliğine koltuktan uzaklaştırıldıktan sonra geri dönmüş ve başlattığı terör süreci çok sayıda devrimcinin Guatemala’ya sığınmasına neden olmuştu. Aynı dönemde Guatemala’da üniversite gençliği demokrasi talebiyle ayaktaydı ve Ubico, komşuda yaşananların kendi başına da gelmemesi için 22 Haziran 1944’te anayasayı askıya aldı.
Aynı yıl ABD’de yayımlanan Reader’s Digest dergisi, ücretleri düşürerek enflasyonu önlediğini söylediği Ubico’ya övgüler yağdırıyordu. Ancak o dönemler, bu tip yayınların özellikle Guatemala içindeki propaganda etkisi çok daha düşüktü.
“10 yıllık bahar” başlıyor
Ubico’nun anayasayı askıya alması, tepkileri iyice büyüttü. Emekçilerin genel grev kararı sonrası büyüyen eylemler Ubico’nun istifasıyla sonuçlandı. Ancak Ubico, koltuğunu kendi oluşturduğu bir askeri cuntaya devretmişti. Bu cunta da ABD’nin güdümündeydi ve halkın taleplerini karşılaması imkansızdı. Ekim 1944’te bir grup subay, cuntayı alaşağı etti. “Ekim Devrimi” olarak anılan bu olaylar, genel seçimlerin yapılması ve Juan Jose Arevalo’nun göreve gelmesiyle neticelendi.
Arevalo, Guatemala’da kabus gibi yılların ardından “10 yıllık bahar” olarak anılan dönemi başlattı. Kamulaştırmalar, işçi haklarında iyileştirme, toprak reformu, komünist partinin yasal hale getirilmesi gibi pek çok yapısal düzenlemeyle taçlanan bu süreç, UFC başta olmak üzere ABD’li tekellerin ülkede at koşturmasını imkansız hale getiriyordu.
ABD, darbeye hazırlanıyor
Gidişattan rahatsız olan UFC, Guatemala’nın bir “Sovyet uydusu”na dönüştüğü propagandasını ABD gazeteleri ve Senato üzerindeki etkisiyle yaymaya başladı. Bir “isyancılar ordusu” oluşturuldu, başına 1950’deki darbe girişiminin başarısız lideri Carlos Castillo Armas getirildi. Sürgündeki Guatemalalılar ve paralı askerlerden oluşan ordu, Florida’daki kamplarda eğitildi. Ülke içerisinde muhafazakarlar ve Katolik Kilisesi, ülke dışında ABD medyası propaganda bombardımanına başladı. Haziran 1954’te Armas ve ordusu ülke içerisine girdi. CIA kontrolündeki uçaklar, başkent Guatemala City’de ordu karargahını bombalamaya başladı. 1951’de Arevalo sonrası görevi devralan Jacobo Arbenz, 27 Haziran’da kanlı katliamların önüne geçmek için görevden ayrılacağını açıkladı ve yeni bir askeri kliğe koltuğu devretti. Ancak ABD bununla da yetinmedi, General Carlos Enrique Diaz da kendi elemanları olmadığı için hava bombardımanları devam etti. Nihayetinde Castillo Armas tam hakimiyeti ele geçirdi.
Karşılıklı darbe teşekkürleri ve itirafları
Armas, başkanlık koltuğuna oturduktan sonra ABD’ye yaptığı “teşekkür” ziyaretinde Başkan Yardımcısı Richard Nixon’a “Bana ne yapmamı istediğini söyle” diyecek kadar açık sözlüydü.
Bu dönemde CIA’in 1 numaralı ismi olan Allen Dulles, darbe sonrası harekatta önemli rol üstlenen Honduras, Guatemala, Kosta Rika ve Nikaragua’daki büyükelçilere kutlama telgrafları göndermişti. Dulles, bu başarısına uygun olarak darbeden kısa bir süre önce Sullivan & Cromwell hukuk firmasındaki ortaklığı aracılığıyla United Fruit Company’nin gizli yöneticiliğine getirildi. Diktatör Ubico döneminde United Fruit Company’nin avukatı ise Allen Dulles’in kardeşi ve dönemin Dışişleri Bakanı Foster Dulles’ti. Dönemin ABD Başkanı Dwight Eisenhower, 1963’te yaptığı bir konuşmada “İktidarı ele geçirmiş olan komünist hükümetten kurtulmak zorundaydık” diyerek sorumluluğunu açıkça dile getirmekten çekinmiyordu. İşin komiği Arbenz, komünist değildi yapmaya çalıştığı şey esas olarak ülkede kapitalist gelişmeyi rayına oturtmak ve orta sınıfı büyütmekti. Bunları yaparken ulusal bağımsızlığı gözetmesi ABD’nin çıkarlarına ters düşüyordu ve bu yüzden “komünist” suçlamasıyla darbeye meşruiyet kazandırılmaya çalışıldı. ABD bu taktiği ileride sık sık kullanacaktı.
Darbenin sonuçları
Guatemala’da darbe korkunç bir diktatörler ve iç savaş süreci başlattı. Toprak reformu, kamulaştırılan toprakların United Fruit Company’e iade edilmesiyle tersine çevrildi. İç savaş süreci boyunca 200 bin kişi katledildi.
Teksas Üniversitesi’nde görev yapan ve aynı zamanda “Eisenhower ve Latin Amerika: Antikomünizmin Dış Politikası” kitabının yazarı olan tarihçi Stephen G. Rabe bu dönemi “CIA müdahalesi Guatemala’da berbat bir şiddet, cinayet ve işkence döngüsünü başlattı” sözleriyle tanımlıyor. Ancak daha da korkuncu, Guatemala modelinin ABD için oldukça verimli bir sistem olarak kabul edilerek benimsenmesidir. Darbeyi “ABD’nin Latin Amerika’yla ilişkilerindeki en önemli olay” olarak tanımlayan Rabe, sonrasında Küba, Brezilya, Şili gibi ülkelerde tekrarlanan darbe ve işgal senaryolarında ABD’nin aynı taktikleri izlediğini vurgular.
Yazıda yararlanılan kaynaklar:
Eduardo Galeano, Latin Amerika’nın kesik damarları
Stephen G. Rabe, Eisenhower ve Latin Amerika: Antikomünizmin Dış Politikası
Evrensel / 07.02.19