Macaristan Devrimi’nin 100. yılı... Macar Sovyet Cumhuriyeti neden yenildi?

Yeni kurulan Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’nde komünistlerle birlikte yönetici görevlere gelen sosyal-demokratlar, pro­letarya diktatörlüğünü tanıyormuş ve komünistlerle yapılan anlaşmaya uyacaklarmış gibi yapıyorlardı, fakat gerçekte devrime ihanet ettiler. Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’nin çöküş nedenlerinden biri de bu iha­nettir.

  • Değerlendirmeler
  • |
  • Güncel
  • |
  • 28 Mart 2019
  • 08:29

(Macaristan Devrimi’nin 100. yılı vesilesiyle yayınladığımız bu metin, Lenin’in Seçme Eserleri’nin 8. Cildine yayıncıların dipnot olarak eklediği geniş bir açıklamadır – Kızıl Bayrak)

Emperyalist savaşta Almanya, Avusturya-Macaristan ve Türkiye’nin yenilgisi, Avusturya-Macaristan monarşisinin iç çözülüşü ve işçi-asker kitlelerin devrimci eylemlerinin gelişmesi sonucunda Macaristan 31 Ekim 1918’de Avusturya monarşisinin egemenliğinden kurtuldu ve kendini bağımsız ulusal cumhuriyet olarak ilan etti, iktidar küçük-burjuvazi ve sosyal-demokrasinin eline geçti ve bu partiler başında Kont M. Karolyi’nin bulunduğu bir koalisyon hükümeti kurdular. Bu hükümetin esas rolü proletarya ve yoksul köylülerin, yaklaşmakta olan sosyalist devrimin bu itici güçlerinin devrimci hareketini, sosyal-demokrat partiler ve sendika aygıtının yardımıyla burjuvazinin yararına silahsızlandırmak ve boğmaktı.

Ne var ki kitle hareketi burjuvazi için özellikle 21 Kasım 1918’de Macaristan Komünist Partisi’nin kurulmasından sonra giderek tehlikeli biçimler aldı. Macaristan Komünist Partisi, üç ay içinde proleter kitlelerin kendiliğinden hareketinin başına geçmeyi ve bu hareketi Sovyet iktidarı için sınıf bilinçli mücadele rotasına sokmayı başardı. Komünist Partisinin etkisinin hızla büyümesi koalisyon hükümetini 21 Şubat 1919’da Macaristan Komünist Partisi önderlerini tutuklatmaya ve komünist gazeteyi yasaklamaya yöneltti.

Ne var ki bu önlem işçilerin Komünist Partisine yönelimini daha da güçlendirdi. Aynı zamanda küçük-burjuva koalisyon hükümeti gerek dış politikada gerek iç politika­ da tamamen başarısızlığa uğradı. Romanya, Çekoslovakya ve Yugos­lavya orduları Antant’ın onayı ve desteğiyle Macaristan topraklarının üçte ikisini işgal etti. Merkez, yani ülkenin en fazla sanayileşmiş kesimi, böylece hammadde ve yakıt kaynağından koparılmış oluyordu. Şubat ve Mart aylarında hükümetin, birçok yerde toprakların ve sanayi kuru­luşlarının kendiliğinden sosyalizasyonuna girişen kitleleri dizginleme çabaları yetersiz kaldı.

Mart’ta Antant temsilcileri özel bir notayla nere­deyse sadece Macarların yaşadığı başka bölgelerin Romanya ve Çekoslovakya’ya bırakılmasını istedi. Gerek devrimin gelişmesi, gerekse de Antant karşısında tamamen aciz kalan hükümet istifa etti ve bunun üze­rine sosyal-demokratlar, işçi kitleleri üzerinde etkisini günden güne büyüten Komünist Partisiyle bir anlaşma yapmayı kararlaştırdı.

Bu anlaş­ma 21 Mart’ta Komünist Partisinin tutuklu liderlerinin hapsedildiği Bu­dapeşte Hapishanesinde sağlandı. Bu anlaşmaya göre daha aynı gün pro­letarya diktatörlüğü ilan edilecek ve derhal Sovyet iktidarının örgütlen­mesine, üretim ve değişim araçlarının toplumsallaştırılmasına, devrimci bir Kızıl Ordu kurarak Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’nin savunması hazırlanmaya başlanacaktı.

Aynı zamanda -yine anlaşma gereğince- Komünist Partisiyle Sosyal-Demokrat Partinin Macaristan Birleşik Sos­yalist Partisinde (daha sonra Sosyalist-Komünist) tamamen birleşmesi gerçekleşti. Macar komünistleri bu birleşmeyle tehlikeli bir hata yaptı­lar: Böylece Macaristan’da proleter devrimin elinden proleter Komünist Partinin önderliği esas olarak gasp edilmiş ve komünistlerin eli kolu bağlanmıştı. Komünistlerle yapılan anlaşma gibi bu birleşme de Sosyal-Demokratların, gerek Komünist Partisini, gerekse de sosyal-demokratlar tarafından ikiyüzlü biçimde tanınan proletarya diktatörlüğünün za­yıflatılıp ve çözülmesini içten gerçekleştirmek için başvurdukları usta­ca bir manevraydı.

Yeni kurulan Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’nde komünistlerle birlikte yönetici görevlere gelen sosyal-demokratlar, pro­letarya diktatörlüğünü tanıyormuş ve komünistlerle yapılan anlaşmaya uyacaklarmış gibi yapıyorlardı, fakat gerçekte devrime ihanet ettiler. Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’nin çöküş nedenlerinden biri de bu iha­nettir.

“‘Avusturya Komünist Partisi organı Rote Fahne’de (Kızıl Bay­rak) (Viyana) yayınlanan bir dizi makale -Lenin’in söylediği gibi- bu çöküşün temel nedenlerinden birini açığa çıkardı. Sözde Bela Kun’un safına geçen ve kendilerini komünist ilan eden, fakat pratikte proletarya diktatörlüğüne uygun bir politika izlemeyen, tersine kararsızlaşan, korkan, burjuvaziyle flört eden, kısmen proleter devrimini doğrudan sabote eden ve satan ‘sosyalistler’in ihaneti. Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’ni kuşatmış olan emperyalist haydutlar (yani İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin burjuva hükümetleri) korkunç̧ güçleriyle, elbette, Macaristan Sovyet Cumhuriyeti hükümeti içindeki bu yalpalamaları kullanmayı bilerek bu cumhuriyeti Romen cellatların eliyle gaddarca boğdular.” (Lenin, Bütün Eserler, Cilt XXI. i. 33).

Sovyet iktidarının merkez organı, başkanlığında “Sol” Sosyal-Demokrat A. Garbai’ın bulunduğu halk komiserlerinden -sosyal-demokrat ve komünist temsilcilerden- oluşan Devrimci Hükümet Konseyi’ydi. Ne var ki Sovyet hükümetinin gerçek lideri Dışişleri Halk Komiserliği görevini almış olan Bela Kun’du. Sovyet hükümetine sosyal-hainlerin katılmış olmasına rağmen komünistler Sovyet Macaristan’da bütün bü­yük, orta ve hatta kısmen küçük sanayi, ticaret, banka ve ulaşım şirket­lerinin ve bütün kültür ve sağlık kurumlarının sosyalizasyonunu gerçekleştirmeyi başardı ve bunların başına Sovyet komiserleri, büyük ölçüde işçiler getirildi; fabrikalarda önemli yetkilere sahip Fabrika Konseyleri örgütlendi. Sovyet iktidarının aldığı bir dizi önlem emekçilere, ücretlerinin yükselmesi, barınma koşullarının iyileştirilmesi ve sosyal güvenliğin yaygınlaştırılması güvencesini getirdi. Kitleler arasında kültür çalışmasına özel bir dikkat gösteriliyordu.

Fakat Macar komünistleri Komünist Partisinin bağımsızlığından vazgeçme gibi ağır bir hatanın yanı sıra son derece ağır bir başka hata daha işlediler, hem de köylü sorununda. Sovyet Hükümeti 4 Nisan 1919’da 100 boyunduruktan (bir boyunduruk = bir çift öküzle bir günde sürülebilen alan; 100 boyunduruk = yaklaşık 57 ha) daha büyük toprakların sosyalizasyonu ve bu toprakların kır işçileri ve o topraklarda yaşayan köleler tarafından örgütlenen “üretim kooperatifleri”ne devredilmesi üzerine bir kararname çıkardı. Üretim kooperatiflerinin yönetimi “üre­tim komiserleri”ne devredildi (bu komiserlerin çoğu kez eski büyük toprak sahipleri ya da çiftlik Kâhyası oldukları görüldü): Böylece yok­sul köylülerle orta köylülerin toprak özlemi karşılanmamış oluyordu.

Bu durum köylü kitleleri proleter devrimden uzaklaştırıp, bu köylü kit­leler üzerinde büyük köylülüğün karşı-devrimci etkide bulunması için uygun bir zemin yarattı. Köylü kitleler sadece gıda maddelerini Sovyet Hükümeti tarafından çıkarılan kâğıt para karşılığında satmayı reddet­mekle kalmıyor, aynı zamanda bazı bölgelerde patlak veren ve başında genellikle memurlarla din adamlarının bulunduğu büyük köylülerin açık karşı-devrimci eylem ve ayaklanmalarına çekiliyorlardı. Kentlere gıda maddesi sevki neredeyse durdu ve ancak büyük çabalar sonucunda sanayi işçilerine en gerekli gıdalar sağlanabiliyordu.

Bu durum Macar burjuvazisinin, büyük toprak sahiplerinin ve bunların suç̧ ortaklarının -sosyal-demokrat sendika ağaları ve küçük-burjuva aydınlar- karşı-devrimci hareketini büyük ölçüde kolaylaştırdı. Sovyet Cumhuriyeti yaşadığı sürece sosyal-demokrat bürokratlar parti, Sovyet ve özellikle sendika aygıtı içinde yönetici görevlerini korudular ve buraları Sovyet iktidarına karşı ajitasyonun merkezi haline getirdiler.

Yerel Sovyetler üretim ilkesine göre değil teritoryal ilkeye göre seçiliyordu ve o neden­le doğrudan doğruya fabrikalardaki işçi kitlelerine dayanan organlar ha­line gelmeleri olanaksızdı. Reformist sendika aygıtı eskisi gibi, geniş sanayi proletaryası kitlelerine doğrudan, inceden inceye iyi örgütlü bağ­lara sahip tek örgüt olarak kaldı. Reformist sendika bürokratları proleter devrimin karşılaştığı her zorluğu, özellikle beslenme zorluklarını, kendi amaçları için kullanıyor ve büyük bir gayretle proletarya diktatörlüğü­nün tasfiyesini hazırlıyorlardı. Bu durum sosyal-demokrat “bozguncu­luğun” işçi kitleleri arasında giderek yayılmaya başlaması sonucunu doğurdu ve böylece gerek Sovyet hükümeti organlarının, gerekse de Kızıl Ordu faaliyetinin güçsüzleşmesi büyük ölçüde kolaylaştı.

Özellikle Haziran’dan itibaren karşı-devrimci hareket, karşı-devrim Sovyet kurumlarında küçük-burjuva aydınları sabotajlarını örgütleme dışında aktif silahlı eylemlere geçtiğinde görünür biçimde güçlendi. Ör­neğin 24 Haziran’da Macaristan başkenti Budapeşte’de bir karşı-devrimci ayaklanma patlak verdi. Ayaklanmanın esas birliklerini subay okulu öğrencileri oluşturuyordu. Tuna üzerinde beyaz bayraklı monitorlar [küçük savaş gemileri] ortaya çıkıp Sovyet binasını ateşe tuttu. İki telefon santralinden biri beyazlar tarafından işgal edildi. Kanlı sokak çatışmalarından sonra ayaklanma 24 saat içinde ezildi.

Sovyet Macar proletaryası Sovyet iktidarının inşasını ve ekonominin sosyalist dönüşümünün başlamasını, sadece Macaristan'ın güdük bırakılmış toprakları üzerinde değil, sadece iç zorluklara ve iç düşmana karşı amansız müca­dele içinde değil, aynı zamanda dışarıdan gelecek bir saldırıyı göz önüne alarak Antant tarafından Romanya ve Çekoslovakya’nın yardımıyla örgütlenen ekonomik boykot ve müdahaleye karşı da gerçekleştirmek zorundaydı.

Romen ve Çekoslovak birliklerinin saldırısı daha 17 Nisan 1919’da başladı. Henüz yeterince örgütlenememiş Macar Kızıl Ordusu saldırıya dayanamadı ve tam bir çözülme içinde geri çekilmeye başladı. 2 Mayıs 1919’da proletarya diktatörlüğü artık çökmeye yakındı, ne var ki kitlelerin coşkusu ve bazı devrimci komünist önderlerin kararlılığı durumu kurtarmayı başardı. Fabrika işçileri topluca Kızıl Ordu safları­na katıldılar. Birkaç̧ gün içinde Kızıl Ordu güçlendi ve önce “sol” refor­mist Wilhelm Böhm ve daha sonra sol sosyalistlerin saflarından gelen devrimci Eugen Landler’in önderliğinde, ilerlemekte olan düşmanlara, özellikle Çekoslovak ordusuna darbe üstüne darbe vurup, bitmez tüken­mez savaşlarla Çekoslovakya’nın büyük bölümünü işgal ederek burada bir Sovyet Cumhuriyeti kurdu.

Fransız Hükümetinin başı Clemenceau Antant adına, Macaristan Sovyet Cumhuriyeti’nden savaş hareketlerini durdurmasını ve Slovakya’nın boşaltılmasını istedi; karşılığında ise Romenler tarafından işgal edilmiş olan Macaristan topraklarının boşaltıl­ması sözünü verdi. Sovyet Kongresi’nde yapılan uzun görüşmelerden sonra Sovyet hükümeti Kızıl Ordu tarafından işgal edilmiş bölgelerin boşaltılmasını kabul ettiğini açıkladı.

Ne var ki beklendiği gibi Sovyet hükümeti Antant tarafından aldatıldı; Slovakya’nın boşaltılmasından sonra Theiss’in ötesindeki Macar topraklan Clemenceau’nun verdiği söze rağmen Romen birlikleri tarafından boşaltılmadı. Bunun üzerine Kızıl Ordu 20 Temmuz’da saldırıya geçti, ancak Kızıl Ordunun planını eski subayların ihaneti sayesinde Antant önceden öğrenmişti. Saldırı Kızıl Ordunun ezilmesiyle sonuçlandı. Kızıl Ordunun yenilgisi ambar­go nedeniyle olağanüstü şiddetlenen gıda maddesi sıkıntısı, ülke içinde­ki karşı-devrimci hareket, Antantla Sovyet iktidarının tasfiyesi için doğrudan görüşmeler yapan sosyal-demokratların açık ihaneti, nihayet köylü kitlelerinin düşmanca tutumu karşısında, Sovyet hükümeti 1 Ağustosta teslim olmaya ve iktidarı sosyal-demokrat sendika bürokrat­larından oluşan bir “sendika hükümeti”ne devretmeye karar verdi. Bu hükümet derhal kapitalist özel mülkiyeti ve burjuva devlet aygıtını ye­niden kurdu. Birkaç̧ gün sonra bu hükümet burjuvazi tarafından yıkıldı.

Macar proleter devrimi, bütün ağır hatalarına rağmen son derece önemli olumlu sonuçlar doğurdu. Bu devrim Antant’ın Sovyet Rusya’ya kargı 1919 ilkbaharı için planladığı büyük savaş harekâtını, Romanya ve Fransa’nın bu harekât için ayrılan güçlerini kendi üzerine çekerek boşa çıkardı. Devrimci kahramanlık ve işçi sınıfının yaratıcı gücünü kanıtla­dı ve daha 1919 yılı koşullarında Orta Avrupa ülkelerinde proleter dev­rimin ve proletarya diktatörlüğünün olanaklı olduğunu gösterdi. Macar egemen sınıflarının bin yıllık boyunduruğunu -kısa bir süre için de ol­sa- silkip atarak gelmekte olan ikinci Macar proleter devriminin mu­azzam itici gücü olacak devrimci gelenekler yarattı. Macaristan’daki proletarya diktatörlüğünün dersleri bütün dünyanın devrimci proletaryasının ideolojik ve politik donanımına son derece değerli zenginlikler kattı.

(Lenin, Seçme Eserler, Cilt: 8, 18 nolu dipnot, İnter Yayınları, s. 396-400)