Donald Trump’ın Cumhuriyetçilerin resmi başkan adayı olmasına yönelik Alman basınının tepkisi, dehşete düşmüş bir kuşkuculuk ile en sonunda Hillary Clinton’ın seçimi kazanıp en kötü olasılığa engel olacağı umudu arasında gidip geliyor.
Süddeutsche Zeitung Perşembe günü “Donald Trump’ın buraya kadar gelmesi üzücü” başlıklı bir başyazı yayınladı. Gazete “Politik kanaatlerinden ötürü Trump başkan olacak birisi değil, ama kendini başkan olmaya inandırdığı için olacak” diye yazıyor. Ne yapacağı belli olmuyor ve politik programı beş harfte özetlenebilir: “Trump”
Şu bir gerçek ki Richard Nixon “otoriter bir narsist” idi. Ama Trump çok daha kötü, “sadece Amerika Birleşik Devletleri’nde karşılaşılabilecek türden bir ünlü”, bir ego yıldızı olarak yükseldi.
Muhafazakar Frankfurter Allgemeine Zeitung (FAZ), “Trump global ekonomiye bir tehdittir” başlıklı yazısında, Trump başkan olduğu takdirde ABD’nin “dünya politikasındaki güvenilirlik faktörünü” kaybedeceği konusunda uyarıyor.
Los Angeles Times’tan konuk yazar olarak tekrar yayınladığı bir başyazıda FAZ, dünyanın en eski demokrasisinde bir darbe olasılığını yazıyor. “Trump kazanırsa, ABD’de bir darbe imkansız değildir” başlığıyla gazeteci James Kirchick, Trump’ın orduya yasa dışı bir emir verdiğini ve ordunun bunu uygulamayı kabul etmediği bir senaryo geliştiriyor.
Yazı şöyle bitiyor: “Trump başkan olmaya bariz bir şekilde uygun olmamakla kalmıyor, hem de Amerika ve dünyaya bir tehlike teşkil ediyor. Ordu onu durdurmaya mecbur kalmadan seçmen bunu yapmalı.”
ABD’de faaliyet gösteren Alman şirketler biraz farklı bir tutum aldı. Die Welt’in rapor ettiğine göre BASF, Allianz, Siemens ve Deutsche Bank başta olmak üzere Almanya’dan kayda değer büyük şirketler seçim bağışlarının üçte ikisinden fazlasını Cumhuriyetçilere –yani Trump’a- yaptı.
ABD kanunları Amerikalı ya da yabancı şirketlerin adaylara doğrudan bağış yapmasını engellediği için kampanyanın fonlanması Siyasal Eylem Komitesi (PACs, Political Action Committees) aracılığıyla yapılmaktadır. Bu, bağışların katı sınırlamalarının ve şirket bağışlarının yasaklanmasının atlatılmasına imkan veren yasal bir yapılanmadır. Bu üstün PACs sayesinde yüz milyonlarca dolar seçim kampanya tanıtımlarına akmaktadır.
En son tabloya göre BASF PAC 399,000$ bağışta bulundu. Bu paranın aslan payı, %72 gibi güzel bir pay, Cumhuriyetçilere gitti. Die Welt, bu şaşırtıcı değil, diye yazdı. Geçen seçim yıllarında BASF, Allianz ve Bayer Cumhuriyetçileri desteklemişti.
Die Welt’e göre, bu seçim kampanyasında, kimyasal ve ilaç grubu Bayer, bağışlarının %80’ini Cumhuriyetçilere verdi. Bu oran finansal hizmetler şirketi Allianz için %72 idi.
Öte yandan Deutsche Bank politik tavrını değiştirdi. Gazete şöyle yazdı: “Deutsche Bank sadece 37,000$ ile görece daha az bağış yapmasına rağmen bunun %86’sının Cumhuriyetçilere gitmesi dikkat çekici.” Böylesi net bir eğilim diğer Alman şirketlerinde görülmedi.
Deutsche Bank’ın Cumhuriyetçilere yakınlığı yeni bir şey. 2006 ve 2008’de banka net bir şekilde Demokratlara eğilimliydi. “Deutsche Bank Donald Trump’ın en büyük borç vereni olduğundan bu yana” bu taraf değiştirme şaşırtıcı değildi. Washington’daki bir otelin bakım ve onarımı için Trump, Deutsche Bank’tan 170 milyon$ borç aldı.
Banka Die Welt gazetecileri tarafından yapılan araştırmalardan memnun değildi ve kendi PAC’ı ile arasına mesafe koydu. Sorulduğunda ise “çalışanlar bağışları hakkında kendileri karar veriyor ve şirket tarafından etkilenmiyorlar” şeklinde cevapladı.
Seçim bağışlarına rağmen Alman iş dernekleri Trump’ın ekonomik planlarına eleştirel bir tutum aldılar. Onun, ABD ekonomisini korumacı gümrük vergileri ile diğer ülkelere, özellikle de Çin’e, kapatacağına yönelik açıklamaları endişe ve bir ticaret savaşı uyarılarını tetikledi.
Gesamtmetall’in (Metal ve Elektrik Mühendisliği Endüstrisindeki Alman Sermayedarları Birliği Federasyonu) baş yöneticisi Oliver Zander şöyle uyardı: “Daha fazla korumacılık ve yalıtım hem Alman hem de Amerikan ihracat endüstrisi için kötü olur. Alman ekonomisi iyi transatlantik ticaret ilişkilerine dayanıyor.”
Online dergi finanz.net ise “Makine ve tarım üreticileri de olaylara benzer bir şekilde bakıyor” diye yazdı. Sanayi derneği VDMA’nın başkanı Reinhold Festge’den alıntı yaparak şöyle dedi: “Amerika’da daha fazla korumacılık Alman-Amerikan ekonomik ilişkilerinin ihtiyaç duyduğu son şey.”
finanz.net’e göre ABD seçim kampanyası Alman şirketlerinin yönetici toplantı odalarında titizlikle takip ediliyor. Bu Amerika Birleşik Devletleri’nin özgül ağırlığından kaynaklanıyor. “Ülke en büyük ulusal ekonomi ve bu yüzden de dünya ekonomisinin en önemli itici gücü: Değer üretiminin yaklaşık %16’sını Amerika Birleşik Devletleri gerçekleştiriyor.”
Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri 2015 yılında “Made in Germany” malların en büyük alıcısıydı: Alman ihracatçılar ABD’ye yaklaşık 114 milyar € değerinde mal sattılar ve bir numaralı müşterileri olan Fransa’yla 60 yıl sonra ilk kez yer değiştirdi. Diğer yandan, 60 milyar € değerinde mal da Amerika’dan Almanya’ya ithal edildi.
23/07/2016
Kaynak: wsws.org
Çeviri: Kızıl Bayrak Çeviri Kolektifi