Son birkaç yıldır sıkça rastlanan bir uydurma “suç” var: “Örgütsel faaliyeti finanse etmek.” Bu “suçtan” hapis cezası alan ve kısa bir süre önce sedyeyle tutuklanan Hatice Yıldız örneği var. Hatice Yıldız’ın hapiste olan çocuğuna ve arkadaşına para yatırması bu “suçu” işlemesinin “delili” sayıldı ve Yıldız’a hapis cezası verildi.
Akılları zorlayan bu “suçtan” hapse giren şimdilik son kişi İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi Hatice Onaran oldu. Hatice’ye sadece insani dayanışma temelinde hapiste olan ve para yatıracak kimsesi olmayan birilerine para yatırdığı, yani sözün özü, insani dayanışma gösterdiği için ceza verildi ve tutuklandı. İktidar, “İnsani dayanışma göstermeyin yoksa siz de hapse girersiniz!” diyor.
Suç ifadesini tırnak içine aldık. Çünkü hapiste tutsağın hesabına çok büyük tutarda para yatırılsa bile her ay ancak belli limitte harcama yapmasına izin veriliyor. O da yeme, içme ve temizlik malzemeleri almakla sınırlı. Dış kantinden yine sınırlı birkaç şey alınabiliyor. Yani politik mahpus, yatırılan parayla sadece ama sadece yaşamını sürdürebiliyor. “Yargı” ise bunu “örgütsel faaliyet” olarak değerlendiriyor. Demek oluyor ki “örgütsel faaliyet” iddiasıyla hapis cezası verilen birinin yaşaması bile “örgütsel faaliyet” olarak değerlendiriliyor. Bu ise, hapiste olanların yaşam hakkının pervasızca ihlali anlamına geliyor.
Hapiste verilen yiyeceğin yetersizliği düşünüldüğünde takviye yiyecek zorunlu bir ihtiyaç. Bununla beraber verilen yemeği sadece kötü olduğu için değil, diyet uygulamak zorunda olduğu için de yiyemeyen, bundan dolayı ek besinler almak zorunda olan azımsanmayacak sayıda kişi var. Ek besin ihtiyacını karşılamak için para yatırılması engellenmek isteniyor. Hapishanelerde tecridi derinleştirmek ve katletmek için yol döşeniyor uydurulan bu “suçla”. Bu uydurma “suç”, hapishanelerde hayatını kaybedenlerinin sayısının neden bu kadar yüksek olduğu hakkında da fikir.
Öte yandan “yargı” böyle bir “suç” uydurmuşken asıl suçluları es geçiyor. Çünkü eğer hapiste örgütsel faaliyet yürütülüyorsa bu, hapishane idaresinden bağımsız olamaz. Politik mahpusun bütün faaliyeti okuma ve yazmadır. Okunabilecek kitapların pek çoğu hapishanelere keyfi bahanelerle alınmıyor. Yazı bir yana mektup bile, mektupları okuyan hapishane idaresinin görev verdiği kişiler tarafından ya pek çok yeri karalanarak gönderiliyor ya da hiç gönderilmiyor. Kağıt üzerinde geçerli olan yasalara bile aykırı olup tümüyle keyfiyete dayalı bir şekilde okuma-yazma hakkı bile engelleniyorken, hapishane idaresinin bilgisi dışında örgütsel bir yana herhangi bir faaliyet yapmak da mümkün değil.
Zindanlarda slogan atma, açlık grevi vb. eylemlerin çoğunluğu hak ihlallerine karşı yapılıyor. Ki bu eylemler de yeni hak ihlallerinin gerekçesi haline getiriliyor.
Bu koşullarda hapishanede “örgütsel faaliyet” yapıldığını iddia eden yargının dediği doğruysa, o zaman asıl suçlu hapishane idaresidir. Ama yargı para yatırana hapis cezası verirken asıl suçluya dava dahi açmıyor. Ortada güldürmeyen, aksine öfkelendiren ironik bir durum var. “Yargı” eğer suç uyduruyorsa, asıl suçluya dava bile açmazken, insani dayanışma gösterene hapis cezası veriyor. Tecridi derinleştirmek ve insani dayanışmayı engellemek için “yargı” bu ironik ama aynı zamanda kaba bir zorbalığı anlatan sorunu bizzat kendisi ortaya çıkarıyor.
Hatice Onaran insani dayanışma göstermekten hiç pişman değil ve sağlığı elverdiği sürece insani dayanışmadan geri durmayacağını açık ve net olarak ifade ediyor. Yargının yarattığı ironik duruma karşı Hatice gereken yanıtı duruşuyla veriyor.
İHD İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi
Muharrem Kurşun