Bugün tüm dünyada ve tabi Türkiye’de işçi-emekçileri hedef alan hak gaspları, mobbing ve saldırılar küresel kriz ile birlikte almış başını gidiyor. Krizin faturası biz emekçilerin sırtına yüklenirken, patronlar doymak bilmeyen kâr hırsı ile ihtiyaçlarımızı bile karşılamaya yetmeyen ücretlerimizi daha da kırpmak için yollar arıyor.
Ve her zaman iktidarın politikaları, patronların bu hırsızlık eylemine meşru kılıf hazırlamayı kendine görev edinmek üzere şekilleniyor.
Ayakta istirahat raporlarında üçte ikilik kesinti (ki yataklı istirahat raporunda bu oran yüzde elli oluyor) yapılıyor. Yaşayabileceğimiz sağlık sorunlarındaki masrafların karşılanmasını taahhüt eden kurum, zaten bunun karşılığında ücretlerimizden hatırı sayılır miktarda bir kesinti yaparken; hastalık nedeniyle kullandığımız raporlu günler için ayrıca bir kesinti yapılması başlı başına bir hak gaspı örneğidir. Bu yetmezmiş gibi geçtiğimiz yıla kadar rapor ücretleri hesaplanmasında baz alınan son üç ayın ücret ortalaması hesabı artık son 12 ayın ücret ortalaması olarak yürürlüğe girmiş durumda. Geçen yıl Kasım'da aldığımız asgarî ücretin 2800 TL civarı, şimdi ise 5500 TL olduğunu göz önüne aldığımızda rapor ücretine bir kırpığın da buradan geldiğini görüyoruz.
Tüm bunların üzerine patronlar da diyor ki:
“E o zaman ben de işçinin raporlu ve izinli olduğu günleri tek tek sayar ve o kadar günlük yemek-yol ücretlerini keserim! Ohh gelsin buradan da paralar cebe!..”
Promosyon desen zaten hiç görmüyoruz. Bankadan direk şirketlerin kasasına. Benim emeğimin karşılığı olarak yatırılan parayı kullanan bankanın bunun için, yani benim hakkım olan parayı kullanabildiği için ödediği promosyonu da patronlar iç ediyor.
Bunca hak gaspına bir de mobbing, baskı, işten atma tehdidi, iş yükü, angarya vs.nin eklendiği sömürü düzeni artık tahammül edilemez durumda.
"Bir şey yapmalı, bir şey yapmalı!"
Küçükçekmece’den bir emekçi