Bulgar yazar Marko Marçevski’nin, ikinci emperyalist paylaşım savaşında Bulgar partizanları anlatan kitaplarından biri “Parti Sırrı”dır (öteki “Özgürlük Savaşı”). Parti Sırrı’nın konusu, ikinci emperyalist paylaşım savaşı sırasında Bulgaristan cephesinde geçiyor. Yoksulluk içinde büyümüş, yaz aylarında çobanlık yapan, çobanlık yaptığı esnada partizanlarla tanışarak mücadeleye atılan bir genci merkezine alan roman, Nazi Almanya’sına ve ülkesinin faşist yönetimine karşı savaş veren Bulgaristan partizanlarını ve Bulgar Direniş Hareketi’ni anlatıyor.
Kitabın ana karakteri olan Petrak isimli genç, kış aylarını kasabada, yaz aylarını ise dağda, ondan yaşça büyük bir arkadaşıyla beraber çobanlık yaparak geçirir. Petrak’ın meraklı ve çok soru soran bir yapısı vardır. Kaldıkları kulübeye bir gün Kozarov isimli bir partizan gelir. Petrak’ın çoban arkadaşı, Kazarov’u tanımaktadır. Partizanın ziyareti sonucunda Petrak da daha önceden ilgili olduğu partizanlardan biriyle tanışmış olur. Arkadaşı, Kozarov’un partizan olduğunu her ne kadar saklamaya çalışsa da Petrak bunu anlar ve sürekli soru sorarak arkadaşını sıkıştırır. Sonunda arkadaşı gerçeği söylemek zorunda kalır.
Kozarov’un ziyaretinden sonra, arkadaşı, konuşkan ve meraklı yapısından kaygılandığı Petrak’a şu öğüdü verir: “Kimseye bir şey sorma, bildiğini kimseye söyleme”, çünkü bu bir “parti sırrı”dır.
Kozarov ile iletişimi iyice gelişen Petrak, verilen görevleri eksiksiz yerine getirerek ona yardım etmeye başlar ve etkinliğiyle onun gözüne girer. Zamanla aktifliği artan Petrak, RMS’ye (İşçi Gençlik Örgütü) katılır.
Petrak ve yoldaşları evlerde toplantılar yaparlar, faaliyet yürütürler. Günün birinde 13 yoldaşıyla beraber yakalanır. Yakalanma sonrası Petrak ve yoldaşları ağır işkencelerden geçerler ama Petrak o tavsiyeyi unutmamıştır: “Kimseye bir şey söyleme, bu bir parti sırrıdır”. Ağır işkencelere rağmen tek bir kelime dahi konuşmayarak, partiye ve parti sırrına olan bağlılığını kanıtlamış olur. Yoldaşları da onun gibi konuşmamıştır. Onlardan bir şey alamayacağını anlayan faşistler, Petrak’ı ve 13 yoldaşını infaz etmeye bir dağ başına götürürlar. İnfaz sırasında Petrak, bir yolunu bulur ve kurtulur. Ama 13 yoldaşını kaybetmiştir. Bunun sonucunda devrimcilik duyguları iyice pekişir ve acısını öfkesiyle bileyip onlara katılmak üzere dağa, partizanları aramaya koyulur. Sonu faşistlerin yenilgisi, partizanların zaferiyle biten o yola çıkar.
Kitap, özellikle iç illegalitenin önemine, partiye adanmışlığa ve parti sırrına olan bağlılığa, yani mücadele verdiğimiz bu topraklara uyarlarsak “ser verip sır vermeme” ilkesine etkileyici ve güçlü bir şekilde vurgu yapıyor. Binlerce kayıp verilmiş o muazzam zaferi, “Bulgar Direniş Hareketi”ni anlatması sebebiyle “örgütlü bilinç” için büyük bir önem taşıyor. Dolayısıyla, mücadeleye yeni atılan genç yoldaşlar başta olmak üzere tüm devrimcilerinin okuması gereken bir kitap…
“Ve parti sırrını ele veren her insan parti önünde, arkadaşları önünde ve bütün Bulgaristan halkı önünde iki kat suç işlemiş olur. Seni darağacına da çekseler, parti sırrını yine korumalısın. Kimseye bir şey sorma ve kimseye de bir şey söyleme. Seni parça parça etseler bile susmalısın.”
“Parti sırrına gelince... Ben bütün işkencelere katlandım ve onu vermedim. Onu, on üç arkadaşım da vermedi. Onlar ağızları kapalı, çeneleri kenetlenmiş olarak öldüler. Bunun için, katillerin onları gömdükleri yerde bugün bir anıt vardır ve üzerinde altın harflerle şunlar yazılıdır: “Onlar, bizi yaşatmak uğruna öldüler.” (Arka kapak yazısı)
Esenyurt’tan bir KB okuru