Doğa ile ters düşmeden yaşamak

İnsanlık tarihi elindeki sınırlı imkanları yanına alıp deprem bölgesine koşan işçi ve emekçileri yazacak.

  • Mücadele postası
  • |
  • Güncel
  • |
  • 13 Şubat 2023
  • 18:30
ikon

17 Ağustos depremi unutuldu

Türkiye’de 6 Şubat Pazartesi günü ardı ardına 7,7 ve 7,6 şiddetinde iki büyük deprem meydana geldi. On şehir yerle bir oldu.

Sermaye düzeninin ranta dayalı kentleşme politikaları büyük yıkımlara yol açtı. Ülkeye baktığımızda, üç kıtaya uzanan dev inşaatlar yapan şirketler var. Bu şirketlere teşvikler, vergi indirimleri de sağlandı. Yerli ve yabancı şirketlere mega projeler verildi. İnşaat sektöründeki şirketlere ve inşaat faaliyetlerine devlet bütçesi büyük harcamalar yaptı. Bu arada yaşadığımız 17 Ağustos depremi unutuldu. Deprem vergileri kendilerinin deyimiyle duble yollara gitti.

Mega projelerde çalışan işçilere ise üç kuruş para dahi çok görüldü. İşçiler en küçük tepki verildiğinde cezalandırıldı, en ağır koşullarda düşük ücretle çalıştırıldı, çalıştırılıyorlar.

Barınma hakkı en temel insan hakkıdır

Barınma hakkının en temel insan hakkı olduğu bilinmelidir. Herkes bir tane sağlıklı, insani koşullarda ve afetlere dayanıklı parasız konuta sahip olmalı.

Bu açıdan, acil bir deprem bakanlığı kurulabilir. Yeniden beş yıllık kalkınma planlı modeller geliştirilebilir. Plan projeler alt yapıyı daha yaşanabilir hale getirebilir. İnsan ihtiyaçları kar etmenin önüne geçebilir. Jeolojik bilimsel çalışmalar daha verimli hale getirilmelidir. Örneğin Japonya’da 9 şiddetindeki depremlere karşı koyan 60 katlı gök delenler nasıl yapılıyor. Bilim ve teknoloji sonuna kadar kullanılmalıdır.

Bütün bunların yerine insanlara tevekkül aşılayıp “doğa üstü güçlere karşı gelinemez” görüşüne sığınıp, işin kolayına kaçmak da var.

Sermaye afeti fırsata çevirmeyi esas alır

Konunun bir diğer yanı sermaye sınıfıdır. O ki, değil yirmi bin, iki yüz bin insan da kaybedilse kılını kıpırdatmaz. Biz bunu bir düğmeye bastığında dünyayı yok edecek silahları üretmesinden, maden aramak için ülkeyi siyanür havuzuna çevirmesinden, ormanları yakmasından biliyoruz. Sermaye basını susturarak, sesi çıkanı içeri atarak, afeti fırsata çevirmeyi esas alır. Sınıf çıkarı bunun üstüne kuruludur.

Sözün kısası, paranın dünyası ayrı emeğin dünyası ayrı. Biz bu düzende yaşarken bile geleceğin dünyasının temellerini atacağız. Yüreklerin yanmadığı, aç ve açıkta kalınmadığı, kanın akmadığı bir dünya. Bütün bunlar yaşanırken her sınıf ve topluluk kendi tarihi rolünü oynuyor.

İnsanlık tarihi elindeki sınırlı imkanları yanına alıp deprem bölgesine koşan işçi ve emekçileri yazacak.

Kayseri’den bir Kızıl Bayrak okuru