Bir kanalda çocuk istismarı konuşuluyordu. Konuk eski AKP'li, yeni İYİ partili Dr. Turan Çömez'di. Turan Çömez yetiştirme yurtlarında yaşanan insanın kanını donduran cinsel istismarları anlattı. Tüm bu kan donduran istismarları Aile Bakanı'na da ilettiğini söyledi. Konuyu Tayip Erdoğan da biliyormuş.
Çocuklara yönelik istismarın yeni örneklerinden biri de Denizli’de yaşandı. Denizli Müftüsünün onayı ile yurda gönderilen aşçı çocuklara istismarda bulunuluyor. Ancak bunun da üstü örtülmeye çalışılıyor. AKP-MHP rejimi çocukları korumadığı gibi istismarcıları kurtarmak için zaman yitirmeden harekete geçiyor.
Tarikat ve cemaatlerde yaşanan cinsel istismarların artmasının bir nedeni de devletlilerin tarikat ve cemaatlere her alanda verdikleri destektir. Özelde tarikat ve Cemaatler, genelde AKP-MHP iktidarı çocuklara yönelik saldırıların bir parçasıdır. Bu nedenle devletliler tarikat, cemaat ya da vakıflarda bir araya geliyor. Cinsel istismar suçlarını örtmeye, perdelemeye çalışıyorlar.
Bu iktidarın diğer alanlarda siyaset adına nasıl istismarcılarla bir araya gelerek çok büyük suçlara imza atıldığını da görüyoruz. Bu kadar pervasızlığın bu kadar duyarsızlığın kendi yasalarını dahi tanımamanın temelinde yatan neden ahlakı ahlaksızlık olan kapitalizmdir. Sisteme, paradan ve iktidarda olmak dışında gözü bir şey görmeyen bir siyasi yapı hakimdir.
***
Bu ülkede 12 Eylül 1980’den bu yana karanlık bir rejim hüküm sürüyor. Önce ilerici-devrimci yüz binleri içeri doldurdular. İşkenceden geçirip bir kısmını katlettiler. Sonra toplum üzerine bir kabus gibi çökerek insanların içlerini boşaltıp kadavraya çevirdiler. Bu da yetmedi. Bazı istisnalar dışında medyayı ele geçirip felç ettiler. Böylece önemli bir kesimi yoz, çürümüş duyarsız bir toplum yarattılar. Hem duyarsız hem de korkak. Evde ben isyan ettim. Benim dışımdakilerin kılı kıpırdamadı. Geçtik hak arama mücadelesini en insani konuda bile tepki verilemiyorsa sürekli uyuşturuluyorsak, bunun sonu felaket olur. Oluyor da. Bu ülkenin geleceği tesadüflere ve de sahte kurtarıcılara bırakılamaz.
Bunları yazarken tamamen umutsuz değilim. Yıllar yılı bu ortamı ve dönemi yaşadım. 12 Martları 12 Eylülleri, daha sonraki müdahaleleri gördüm. Dersler çıkardık. Asla yılgınlığa korkuya kapılmadan, toplumun en temiz en duyarlı sınıfı olan işçi sınıfının örgütlü mücadeleyi yükselterek karanlığa, zulme sömürüye son vereceğine yürekten inanıyorum. Bizleri de ayakta tutan bu sınıf bilincidir. Dinsel gericiliğin de şovenizmin de panzehiri sınıf mücadelesidir. Cinsel istismar dahil tüm saldırıların önüne geçmenin yolu devrimci sınıf mücadelesini büyütmekten geçiyor. Güncel planda ise Özak işçilerinin direnişine omuz vermek, örgütlenmek ve mücadeleyi yükseltmek umudu büyütmenin olmazsa olmaz koşullarından biridir.
Kayseri’den bir işçi