Türk-İş şefi “günah mı çıkartıyor?”

Tüm sendikaların bu tür yozlaşmış ağa takımından temizlenmesi sınıf mücadelesinin olmazsa olmazı haline gelmiştir. Aksi durumda sendikaların sınıfın kitlesel, örgütlü mücadele araçları haline getirilmeleri mümkün olmayacaktır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Sınıf
  • |
  • 05 Ocak 2023
  • 08:00

Türk-İş Başkanı Ergün Atalay sermayeye hizmeti/Saray rejimine yaranmayı “vazife” sayan sendika ağalarının ilki değilse eğer, önde gelenlerinden biridir. Bu uğursuz rolü uzun süreden beri oynamasına rağmen, asgari ücretin saptanması sürecinde takındığı utanç verici tutumdan dolayı maskesi ilk defa bu kadar parçalandı. Asgari ücret pazarlığını kasım ayı açlık sınırı olan 7785 TL’den açması, Atalay’ın tüm foyasını ortaya serdi. Güya temsil ettiği işçi sınıfına açlığın dayatılmasında mahsur görmediği gibi, buna zemin hazırlamak için kendisinin öne sürülmesine de razı oldu.   

Asgari ücret zammı için açlık sınırını esas alarak pazarlık başlatacağını ilan etmesi, utanmadan da bunun “kırmızı çizgi” olduğunu söylemesi, Türk-İş şefinin nasıl da dibe vurduğunu gösterdi. Fazla ileri gittiğini fark edince durumu kurtarmaya çalıştı. Bunun için güya Saray’a ‘rest’ çekti. Oysa bu uyduruk restin de Saray’ın ona biçtiği rolün bir parçası olduğu gözlerden kaçmadı. 9 bin TL ücret talep eden, ancak Tayyip Erdoğan 8 bin 506 TL’yi dayatınca masayı terk eden Atalay, güya yerlerde sürünen imajını düzeltmeye çalıştı. 

“Küstüm oynamıyorum” havalarına giren Türk-İş şefi, sanki bir iş başarmış pozları takındı. Oysa yaptığı şey, sefalet ücretinin işçi sınıfına dayatılması oyununda figüranlık yapmaktan öte bir şey değildi. Bu kepazeliği elbette Türk-İş üyesi işçiler de gördü. Kendi eliyle kendini deşifre eden Atalay’ın görüntüyü kurtarma çabaları devam ediyor. 2 Ocak’ta Cumhuriyet.com.tr’den İklim Öngel’e konuşan Atalay, bir yığın boş laf ederek, sermaye-Saray rejimi ikilisiyle birlikte işlediği suçların üstünü örtmeye çalıştı ama kendi kendini daha da batırdı.

***

Ergün Atalay bir Saray dalkavuğu olduğu gerçeğini inkar etmeye çalışıyor. Ancak yine “AKP şefi ile iyi ilişkileri olduğunu” ifade ediyor. Aynı anda Kemal Kılıçdaroğlu ile de iyi ilişkileri olduğunu iddia ederek farklı bir imaj çizmeye çalıştı. Hem Tayyip Erdoğan’a dalkavukluk yapıyor hem grev yasaklarını eleştiriyor. Asgari ücretin düşük belirlenmesinden dolayı milyonlarca işçinin vebalinin sırtında olduğunu söyleyen Türk-İş şefinin sözleri, “günah mı çıkardı?” sorusunu gündeme getirdi. İlk bakışta böyleymiş gibi görünse de söz arasında sermayeye ve saray rejimine biat ettiğini de itiraf ediyor.

Ergün Atalay Türk-İş’in 37 yıldan beri Asgari Ücret Tespit Komisyonu adı altında düzenlenen mizansende yer aldığını söylüyor. Bu uğursuz rolü ise 2013’ten beri bizzat kendisi oynuyor. Asgari ücret pazarlığını Saray rejimi ve sermaye kodamanlarından bir tür dilencilik gibi tanımlayan Atalay, sermayeye ve şirketlere düşman olmadığını, kapitalizmi savunduğunu ifade ediyor. Kendileri 9 bin TL istemişler ama Saray bu talebi karşılamamış. Atalay ve şürekası buna içerliyor. Sanki kapitalistler ve onların hizmetindeki Saray rejimi işçi sınıfına sadaka dağıtıyor. Türk-İş şefi hem kapitalistlerden hem Saray’dan asgari ücret, vergi dilimleri ve sendikal örgütlenme sorunlarını çözmelerini talep ediyor. Yani gerçek sınıf sendikalarının oynaması gereken rolü kapitalistlerden ve işçi düşmanı Saray rejiminden bekliyor. Bu kadar aymazlık ancak Atalay türü “sendikacı” kılıklı sermaye uşaklarına yaraşır.

***

İşçi sınıfı tarih boyunca ancak mücadele ettiğinde kapitalistleri ve onların iktidarlarını tavizler vermeye zorlamıştır. Mücadele zayıfladığında ise tersi olmuş, sömürücüleri temsil eden rejimler karşı saldırıya geçmiştir. Tıpkı AKP’nin 20 yıldan beri yaptığı gibi. Nitekim Ergün Atalay’da sendikalı işçilerin artık asgari ücretin bir tık üstünde ücret aldıklarını söylüyor. Yani AKP-MHP rejimi asgari ücreti açlık sınırının altına çekmekle kalmıyor, bunu ‘ortalama ücret’ haline de getirmiş durumda. Hal böyleyken, on yıldan beri en büyük işçi konfederasyonun tepesinde oturan Atalay, göstermelik de olsa işçilerin hak arama mücadelesinden söz etmiyor. Ettiği bir yığın boş lafa inanılacak olsaydı, işçi sınıfı mücadelesi diye bir şeyin olmadığı sanılırdı.

“Günah çıkarıyormuş” gibi yapıp güya imaj düzeltmeye çalışan Atalay, ettiği bir yığın lafla kelimenin gerçek anlamında sendikacılıkla bir alakasının olmadığını gösteriyor. Vahşi kapitalizmin egemenliği altında milyonlarca işçinin açlık sınırının altında bir ücretle çalıştırıldığı yerde Atalay ve onun gibiler ‘başka alemlerde’ yaşıyormuş gibi laflar ediyorlar. Bu bir tesadüf değil elbet. Zira düzen bu yozlaşmış bürokrat takımına, işçi sınıfının mücadelesinin önüne set çekme rolü biçmiştir.

Tüm sendikaların bu tür yozlaşmış ağa takımından temizlenmesi sınıf mücadelesinin olmazsa olmazı haline gelmiştir. Aksi durumda sendikaların sınıfın kitlesel, örgütlü mücadele araçları haline getirilmeleri mümkün olmayacaktır. Saray rejimi ile kapitalistlere karşı mücadele ne kadar önemliyse, sendikaları sermayenin Truva atlarından temizlemek de o kadar önemlidir.