AKP-MHP iktidarı, sermayenin uzun yıllardır istediği saldırıları bir bir hayata geçiriyor. Toplumsal muhalefeti ezmeye, hareketsiz bırakmaya dönük saldırılar ve gericiliğin hala toplumda belirgin bir etki alanına sahip olması iktidarın pervasız davranmasına olanak sağlıyor. Sendikaların sınıfa dönük saldırılar karşısındaki ataleti ise sermaye ve iktidarın pervasızlığını daha da artırıyor. Saldırıların yarattığı ağır yıkım tablosu ise, işçi ve emekçiler başta olmak üzere toplumun geniş kesimlerinde ciddi bir hoşnutsuzluk biriktiriyor. Biriken hoşnutsuzluk kendini dışa vuracak bir kanaldan ve önderlikten şimdilik yoksun. Fakat durumun böyle gitmeyeceği, işçi ve emekçilerin sınırlı olan tepkileri güçlü bir çıkış ya da odak yaratıldığında tablonun hızla değişebileceği açık. Bunun farkında olan sermaye iktidarı işçilerin, emekçilerin ve toplumun geniş kesimlerinin başını kaldırmasını ve tepkinin mücadeleci bir kanala evrilmesini engellemek için her türlü saldırıyı devreye sokuyor.
Sermaye ve demir yumruğu AKP-MHP iktidarının toplumun geniş kesimlerine dönük saldırılarına karşı duracak en temel güç, örgütlü işçi sınıfıdır. İşçi sınıfının örgütlü bir güç olarak merkezinde olmadığı ilerici tepki, mücadele ve kazanımlar sınırlı ve geçici olacaktır. Geçmiş deneyimler bu gerçekliği sayısız kez doğrulamıştır. Sınıfın çok yönlü gerici kuşatmayla karşı karşıya olduğu günümüz tablosunda bu cendereyi parçalamak ancak fabrika merkezli siyasal sınıf çalışmaları ile mümkündür. Geniş kesimleri kuşatan gerici cenderenin parçalanması böylesi adımlarla hızlandırılabilir.
Fabrika eksenli mevziler yaratmak
Sınıf hareketinin geri tablosu, sendikalara hakim olan anlayışların işbirlikçi-ihanetçi tutumu ve gerici kuşatma, birleşik bir sınıf hareketi yaratmanın önündeki en önemli sorun alanları olarak öne çıkıyor. Pandemi koşullarında işçi ve emekçilerin karşı karşıya kaldığı saldırılar bu gerçekliği bir kere daha gösterdi. Mücadeleci olduğunu iddia eden sendikalara hâkim olan anlayışlar tüm renkleriyle sermayenin ve iktidarın saldırılarının rahatça hayat bulmasına zemin hazırladılar. Sermayenin saldırılarını meşrulaştıran edilgen tutumlar sergilediler...
Dün protestocu anlayışla hareket edenler, zorlu dönemlerdeki tutumlarıyla tam bir çürüme içinde olduklarını bir kere daha gösterdiler. İşçi ve emekçilerin bu gerici cendereyi parçalaması ancak fabrikalarda güçlü mevziler yaratarak sağlanabilir. Bunun için her fabrika birer mücadele alanı, işçi ve emekçiler içerisinde büyüyen tepkinin açığa çıkarılacağı birer merkez olarak ele alınmalıdır. Fabrikalarda atılacak her ileri adım işçi ve emekçilerin geniş kesimlerini etkileyecek sonuçlar doğuracağı gibi cenderenin parçalanmasını da kolaylaştıracaktır. İleri çıkma eğilimi taşıyan her nüveyi harekete geçirecektir. İşçi ve emekçilerin en sıradan hak mücadelesinin birleşik zeminlere kavuşması da tek tek fabrikalarda alınacak mesafeye, örnek mücadele deneyimlerine bağlıdır. Bu da Greif İşgali'nde olduğu gibi fabrika merkezli, fakat fabrikanın dar sınırlarına hapsolmayan odaklar yaratmakla mümkündür. Fabrika merkezli odaklar işçi ve emekçilerin geneline müdahalenin, birleşik siyasal bir sınıf hareketi yaratma çabasının birer manivelaları olacaktır.
İçerden konumlanmanın önemi
Fabrika merkezli çalışmalar bugün çok daha hayati bir öneme taşıyor. Son 20 yılın sınıf hareketini göz önünde bulundurduğumuzda bu önem daha da anlaşılacaktır. Türkiye işçi sınıfı son 20 yılın en kapsamlı saldırılarıyla karşı karşıyadır. Bu saldırıların bir boyutunu sosyal, ekonomik hak gaspları oluştururken, diğer boyutunu ise sınıfın örgütlülüklerinin tamamen etkisizleştirilmesi, öne çıkan işçilerin sermaye ve sendikal bürokrasi işbirliği ile ezilmesi vb. oluşturmaktadır. Denebilir ki kapsamlı saldırılar karşısında Türkiye işçi sınıfı son 20 yılın en örgütsüz, dağınık, hareketsiz dönemini yaşıyor. Son 5 yıldır ise sınıf örgütlerinin başına çöreklenen bürokratların hareketli bazı fabrikalardaki mücadeleci işçileri sistemli biçimde sindirmesi ve tasfiye etmesi bu durumu daha da ağırlaştırmış bulunuyor. Bu tabloda sermaye, iktidar ve sendikal bürokrasi işçi sınıfının karşısındaki cepheyi oluşturuyorlar. Dağıtılması gereken cendere tam da budur. Bunun yolu ise tek tek fabrikalarda inşa edilecek mevzilerden, taban örgütlülüklerine dayalı olarak elde edilecek kazanımlardan geçmektedir.
Sınıf devrimcileri bu cendereyi parçalamak için çalışmalarını güçlendirmelidirler. Her türlü aracı ve yöntemi kullanarak, saldırılara karşı işçi ve emekçilerin bilincini ve örgütlülüğünü güçlendirmek için ellerinden gelenin fazlasını hayata geçirmelidirler. Bu çabanın en önemli ayağını ise içerden konumlanmak ve fabrikalarda komitelere dayalı çalışmayı inşa etmek oluşturmaktadır.
İçerden çalışma ve âtıl güçlerin gerektiği gibi değerlendirilmesi
İşçi ve emekçilerin bin bir türlü gerici müdahaleyle hareketsiz bırakıldığı ve saldırıların arttığı bu günlerde, mücadele kanalları oluşturmak için hedef fabrikalarda içerden konumlanmak hayati bir yerde duruyor. Devrimci ve öncü işçiler, sınıfın tıkanan mücadele kanallarını açma bakışı ile buna uygun bir konumlanış içine girmelidir. Siyasal sınıf çalışmasının temel alanlarından biri olan fabrikalarda kısa vadede mesafe almak için bugün atılacak adımlar hayati bir önem taşımaktadır.
Sınıf hareketinin mevcut tablosunu değiştirmek kısa vadede sonuç alıcı mücadele deneyimleri yaratmak için hedef fabrikalarda konumlanmak önemli bir yerde durmaktadır. Devrimci ve öncü işçileri bu ihtiyacı gözeterek hedef fabrikalara yönelmelidir. Hedefli fabrikalarda çalışan devrimci, öncü işçiler ise buralarda kısa zamanda mesafe almanın yol ve yöntemlerine kafa yormalı buna uygun adımlar atmalıdır.
Fabrikalarda çalışan her güç değerlendirilmeli, sonuç alıcı bir çalışma bakışıyla harekete geçirilmelidir. Fabrikanın nesnel koşullarının atıllaştırdığı güçler buralardan çekilerek kısa zamanda sonuç alınabilecek başka fabrikalara yönlendirilmelidir. Aksi halde uzun süre fabrikada atıl olarak çalışan güçlerin gelişimi sınırlı ve sorunlu olacaktır.
Sınıf hareketinin ihtiyaçlarına yanıt verme bakışı ile konuşlanılan fabrikalarda devrimci ve ilerici işçilere büyük bir rol düştüğü açıktır. Bunun gerekleri yerine getirildiğinde geleceği kazanmanın en önemli adımları atılmış-güçlendirilmiş olacaktır. Sınıf devrimcileri bu doğrultudaki ısrarlarını dün olduğu gibi bugün de kararlı ve ısrarlı biçimde sürdürmeye devam edeceklerdir. Zira işçi sınıfını kazanmak, devrimcileştirmek için çaba sarf etmeyenlerin devrimcilik iddiaları içi boş sözler olmanın ötesine geçmeyecektir.