Bertold Brecht: Tiyatroda devrim yapan, kalıpları kıran bir komünist

"Ben Bertold Brecht... / Karaormanlardan..."

Son olarak özetlersek şunu diyebiliriz: Brecht toplumun yaşadıklarını alıp sahneye, sahneyi de hayatın içine taşıyandır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kültür-sanat
  • |
  • 14 Ağustos 2022
  • 14:10

“Bertold Brecht kimdir” sorusuna verilebilecek çokça cevap vardır. Kimimize tiyatrocu kimimize şairdir. Kimimiz çok yönlü edebiyatçı der. Kimimiz için 10 Şubat 1898’de dünyaya gelmiş Bavyeralı bir Alman. Kimimiz için övgüyle kimimiz için kinle bahsedeceğiniz bir komünist. 

“Bertold Brecht kimdir” sorusuna verilebilecek tek bir yanıt vardır: O bir komünisttir. Kendini bildiğinden 14 Ağustos 1956’da son nefesini verene kadar yaptığı her şeyi komünist, devrimci kimliği ile şekillendirmiştir. 

Onun için öyle yalındır ki sınıfların uzlaşmaz çelişkisi, “Tahterevalli” der kapitalist düzene. Öylesine bir tabir ki hem çocuk dünyasındandır hem de fizik yasalarından... 

“Bütün düzen bir tahterevalli aslında

İki ucu birbirine bağımlı

Yukarıdakiler durabiliyorlar orada

Sırf ötekiler durduğundan aşağıda

Ve ancak

Aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece

Kalabilirler orada”

Brecht'in tiyatro anlayışı...

Brecht’in komünist dünya görüşü sadece hayata bakışını şekillendiren veya tiyatro eserlerinde bu bakış açısını verme sınırında kalmamıştır. Tiyatro ile sorgulama-sorgulatma, değişme-değiştirme, dönüşme-dönüştürme eylemini gerçek kılmaya çalışmıştır. Devrimcilik, kalıplara sığmamak ve kalıpları kırmaksa, bunun tiyatro anlayışında nasıl yapılacağını göstermenin adı Bertold Brecht’in epik tiyatro anlayışıdır (zaman içerisinde epik diyalektik tiyatro olarak tariflemeyi tercih etmiştir). Brecht’in tiyatroya yansıttığı elbette ki Marksizm’den beslenen, bilimsel tarih anlayışından gelişen, komünist kimliğinden rengini alan bir tarzdır.

"Brecht’i marksist sanat kuramcıları içinde farklı kılan, her şeyden önce, onun sanata, sanat ve kültür alanındaki sınıf egemenliğine tarihsel materyalist yöntemin eleştirel silahıyla yaklaşabilmesidir. Devrimci sanatsal pratiğinde gösterdiği ısrar ve titizliktir. O, bir bakıma Marks’ın iktisat alanında uyguladığı yöntemi, benzer bir biçimde sanat alanına uygulamaya çalışmıştır. Onun için sanatta proletaryadan yana taraf olmanın bilinci ve temel koşulu budur."*

Brecht tiyatro anlayışı için, “bilim çağının tiyatrosu” demektedir. Toplumsal yaşamın tiyatroya yansıması gerektiğini ifade eden Brecht, işsizlik, açlık, savaş, ekonomik çöküntü gibi toplumun içinde bulunduğu sorunların ele alınması gerektiğini ifade eder. Burada farkı ortaya koyan yan şudur ki: Brecht, diyalektik tarihsel bakışla olayları ve kişileri tarihsel süreçleri içinde ve bugünün koşullarından bakarak ele almak gerektiğini vurgulamasıdır. Seyirciyi içine alıp karakterle özdeşleştirip katarsis yaptıran antik dönemden beri süregelen yaklaşımın karşısında seyirciyi inadına yabancılaştırmak gerektiğini savunmuştur. Seyircinin seyir halinde olduğunu hep bilsin istemiştir. Oyunun akışında kaybolup giden değil aklı ile olanları sorgulayan, olaylar üzerine düşünen bir seyirci geliştirmeye çalışmıştır. Her daim oyuncular ile seyirciler arasında kontak kuracak unsurlar, müdahaleler kullanmıştır.  

"Ona göre, burjuva sanatının esası-özü, antik Yunan tiyatrosunun klasik temalarının, figürlerinin ve tarzının bugüne uyarlanmış çağdaş bir versiyonuna dayanmaktadır. Kostümler değişmekte, isimler değişmekte, oyuncular değişmekte, fakat temel amaç ve bu amacın temsilcisi olan tiplemeler-roller aynı kalmaktadır. Hatta içerikte bile çok fazla bir değişim olmamaktadır. Devrimci sanat anlayışını (‘Epik tiyatro’ olarak ün salsa da aslında ‘epik’i ve ‘tiyatro’yu aşmaktadır) buradaki çözümlemeye borçludur.

Çözümlemesini iki kritik kavramla ifade etmek mümkündür: Özdeşleşme ve Katharsis (boşalma-sağaltım). Ona göre klasik sanatın bu iki temel öğesi, burjuvazinin sanattaki hegemonyasının da araçlarıdır. Amaç ise, seyirciyi (halkı) sanatta (sahnede) yaratılan yanılsamaya ortak ederek onu rahatlatmak ve tiyatrodan (sanatın etki alanından) çıktığında normal hayatına, normal işine rahatlamış biçimde devam etmesini sağlamaktır. Bir işçi ya da bir köle olarak gelen izleyici, ‘doymuş’, duygularını tiyatroda ‘boşaltmış’ (katharsise olmuş) bir şekilde hayata devam etmesi, kurulu düzenin devamı demektir zira."*

Brecht, derdini tiyatro ile şiir ile anlatırken sanatın her alanına sirayet etmiş burjuvazinin hakimiyetini silmeye çalışmıştır. Savaşla beslenen, kan emici asalaklar için, "Kazanabilirler her savaşı, son savaştan gayrı" demiştir. Yaşamın her alanında mücadelesini verirken sanatı, işçi sınıfının mücadelesinin bir mevzisine dönüştürmeye çalışmıştır.

Son olarak özetlersek şunu diyebiliriz: Brecht toplumun yaşadıklarını alıp sahneye, sahneyi de hayatın içine taşıyandır.  

*http://www.kizilbayrak.de/2000/30/sayfa_28.html ("Bertold Brecht: Proleter sanatın çalışkan işçisi" isimli yazıdan…)