2017, sermaye iktidarının OHAL uygulamalarıyla birlikte ekonomik, sosyal ve siyasal alanlardaki saldırılarının arttığı bir yıl oldu. İşçi ve emekçi kadınlar bu saldırılardan paylarını fazlasıyla aldılar. Bir yandan baskı, sömürü ve gericilik kıskacıyla çok yönlü kuşatılan kadınlar, diğer yandan da direnişi elden bırakmadılar.
Sömürünün, yoksulluğun ve yoksunluğun arttığı bir yıl
İşçi ve emekçi kadınlar 2017’yi insanca yaşam ve çalışma koşullarından mahrum bir şekilde tamamladı. % 25 ile kadın işsizliği oranında son yedi yılın en yüksek rakamına ulaşılırken, toplam genç işsizliğinin yüzde 63’ünü yine kadınlar oluşturdu. Kadın emeğini esnekleştiren, güvencesizliğe mahkûm eden politikalara devam edildi. Başbakanlık tarafından 2010 yılında yayımlanan Kadın İstihdamının Artırılması ve Fırsat Eşitliğinin Sağlanması Genelgesi 2017’de kaldırıldı. Yeni genelgede genelde “eşitlik” kavramıyla birlikte şunlar çıkarıldı: Ev eksenli çalışanlara ilişkin verilendirme önerisi; hapishane ve sığınma evlerindeki kadınlar ile eşi ölmüş veya boşanmış kadınların istihdam projelerinin önceleneceğine ilişkin öneri; cinsiyete dayalı verilendirme çalışmaları vb. öneriler...
AKP gericiliğinin ve sermayenin örtüşen ihtiyaçları gereği esnek çalışma, kadınlara biçilen geleneksel roller kullanılarak ve çocuk doğurma teşvik edilerek, “doğum sonrası kadın işçilere yarım gün çalışma hakkı” olarak devreye sokuldu.
2017 Türkiye’sinde kadın-erkek eşitsizliği daha da derinleşti. Küresel cinsiyet eşitliği raporunda, “eşit işe eşit ücret” açısından kadın-erkek eşitliğinde, Türkiye 94. sırada yer aldı.
Yine 2017, iş cinayetlerinde ölen yaklaşık 2026 kişiyle, son on yılın en yüksek iş cinayetleri yılı olurken, yüzün üzerinde kadın iş cinayetinde can verdi. Sözde %11’lik “ekonomik büyüme”den kadın işçi ve emekçilere düşen pay ise kırıntı düzeyinde kaldı.
Şiddetin ve gericiliğin sesinin arttığı bir yıl
Kadınların başta yaşam hakkı olmak üzere hak ve özgürlüklerine yönelik pek çok saldırı gerçekleşti. Dinsel gericiliğin toplumsal yaşamın her alanında kadın hak ve özgürlüklerine saldıran hamleleri oldu. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun raporuna göre, 2017 yılında 409 kadın öldürüldü, 387 çocuk cinsel istismara uğradı, 332 kadın cinsel şiddete maruz kaldı ve 12 kadının yaşam tarzına saldırıldı.
AKP, müftülere nikâh kıyma yetkisi veren yasadan sonra, kadınların şiddete uğraması durumunda koruyucu tedbir kararı için delil veya belge aranmamasını belirten yasayı da değiştirdi. 15 günden uzun koruma kararları için şiddetin uygulandığı hususunda delil veya belge aranması önerisini getirdi. Boşanmalar için ise “Aile arabuluculuğu” sistemini getirecek hazırlıklara girildi.
Dinsel saiklerle toplumsal yaşama biçim verme adımları devam etti. Diyanet İşleri Başkanlığı erkeğin telefon, mektup, faks, mesaj ve internetle karısından boşanabileceği yönünde fetva verdi. Gelen tepkiler sonucu kapansa da, Türkiye emekçileri, ilk “ikinci eş” bulma sitesini 2017 yılında görmüş oldu.
Bursa ve Malatya’dan sonra AKP’li Maraş Belediyesi de “kadınlara özel ulaşım aracı” adı altında gerici uygulamayı sürdürdü. Kadınların şort giymesinden sonra bisiklete binmesi de “tahrik” nedeni sayıldı.
Eğitimde gericiliğin ve cinsiyetçiliğin arttığı bir yıl
Özellikle eğitim alanında gerici dayatmalarda artış yaşandı. Kimi okullar ve yurtlarda kadın-erkek diye öğrencilerin ayrıldığı örnekler yaşanırken, yeni müfredatta “Kadının erkeğe itaat etmesi ibadettir” ifadeleri yer aldı. Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, “Örnek gösterilen cümleler kadının aile içindeki konumuna ve sorumluluğuna işaret etmektedir” sözleriyle, AKP iktidarının kadınlar için ne türden bir gelecek istediğini açığa vurdu.
Özellikle gerici tarikat yurtlarında ve okullarda çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarında artış yaşandı. Bir yanda gericiler “Beden eğitimi dersinde eşofman giyen kız öğrencilerin zina yaptığını” söyleme rahatlığı bulurken, öte yanda devlet ders kitaplarında çocuk gelinliği övgüleri yer aldı.
Kadınların katlinin yargı yoluyla devam ettiği bir yıl
Düzen yargısının kadın cinayetleri ile taciz-tecavüz davalarında faillere verdiği “iyi hal,” “saygın tutum” gibi indirimleri devam etti. Yargıtay’ın, “namus cinayetinde sadakat indirimi uygulanacak” kararı ile de, 2017’de kadın cinayetlerine yeni bir “indirim” kılıfı bulundu. Yargıtay Kasım ayında, kendisini aldattığı gerekçesiyle eşini öldüren kocanın müebbet hapis cezasını bozdu.
OHAL hukuksuzluğuyla geçen bir yıl
OHAL bahanesiyle artan baskı ve yasaklar hız kesmedi. Bütün hak ve özgürlükler sınırlandı, eylem ve etkinlikler yasaklandı. OHAL nedeniyle kayyum atanan belediyelerde kadın dayanışma merkezleri, sığınma evleri kapatıldı, çalışanları işten çıkarıldı.
Devrimci, muhalif, ilerici pek çok kadın gözaltına alındı, hapse atıldı. Özgür Kadın Hareketi’nin “OHAL ve Cezaevlerinde Yaşanan Kadın Hak İhlalleri Raporu”na göre, Haziran 2017’de kadın tutsak sayısının 9 bin 708 olduğu belirtildi. OHAL gerekçe gösterilerek tedavileri engellenen ve her geçen gün sağlık koşulları kötüleşen hasta tutsakların 27’si ağır olmak üzere 72’si kadın. Hapishanelerde tutuklu anne ve bebek sayısında artış yaşanırken, yılın son örneği “çocuklar ölmesin” dediği için iki aylık bebeğiyle hapse girecek Ayşe öğretmen oldu. Böylece hapishanelerde kalan 0-6 yaş arası 668 çocuğa bir bebek daha eklendi.
Mezopotamya Kadın Gazeteciler Platformu’nun verilerine göre, toplam 52 kadın gazeteci gözaltına alındı, 9 kadın gazeteci tutuklandı. 6 kadın gazeteci haber takibi yaptıkları sırada katledildi. Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu’nun hazırladığı rapora göre ise, 2017’de 30 kadın ve trans birey gözaltında cinsel saldırıya maruz bırakıldı. Failler arasında polis, jandarma-asker, özel tim, gardiyan ve IŞİD üyeleri yer aldı. Devrimci kadın tutsaklara yönelik devlet terörü, taciz ve işkence devam etti.
2017’de KHK’lar ile KESK’e bağlı on bir sendikadan ihraç edilen toplam 3100 çalışanın 600’den fazlası kadın emekçi. Yurtdışı bursu iptal edilen 226 öğrencinin üçte biri, üniversitelerden ihraç edilen 4811 akademisyenin beşte birini kadınlar oluşturdu.
Yılı direnişle geçirenler!
KHK ihracı sonucu işten atılan ve tutuklanan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile yine açlık grevi yapan Esra Özakça’nın yanı sıra Acun Karadağ gibi kamu emekçileri ile destekçilerinin sürdürdüğü Yüksel Direnişi 2017’nin öne çıkan direnişleri oldu. Her gün yaşanan gözaltı terörüne rağmen direniş kararlılıkla devam etti. Yine KHK’lar ile işten atılan kamu emekçilerinin İstanbul başta olmak üzere çeşitli yerlerde gerçekleşen direnişlerinde emekçi kadınların kararlılığı öne çıktı. Cumartesi Anneleri de her hafta yaptıkları eylemleriyle yakınlarını aramayı sürdürdüler.
Kadın hak ve özgürlüklerine yönelik saldırılara karşı eylemsel yanıtlar da OHAL engellerine rağmen verildi. Müftülük nikâhına karşı ya da “kıyafetime karışma” gibi tepkisel eylemler örgütlenirken, 8 Mart ve 25 Kasım eylemleri ülkenin çeşitli illerinde gerçekleşti. 2017 referandum sürecinde de emekçi kadınlar, sermayenin demir yumruğu olmaya soyunan tek adam rejimine ve gericiliğin hayallerine ‘Hayır’ demek için sokaklara çıktılar. Ülkede tırmanan hukuksuzluğa karşı “adalet” gündemli yapılan eylem ve yürüyüşlerde kadın katılımı da dikkat çekti.
Fabrikalardaki sömürüye, tacize ve mobbinge karşı tek başına direnen Yazaki işçisi Dilek Gültekin’in direnişi gibi örnekler yaşanırken, Chinatool işçisi kadınlar sendikalarını kendileri seçmek için eylemler gerçekleştirdiler. Kod-A, HT Solar gibi pek çok işçi direnişinde kadınlar da yerlerini aldılar. İşçi eşleri olarak da direnişlerde boy gösterdiler. Maden işçilerinin yer altında özelleştirmeye karşı 24 saat süren eylemlerine, cam işçilerinin Lüleburgaz’dan İstanbul’a yaptıkları yürüyüşe, Sumitomo fabrikasındaki direnişe işçi eşleri olarak katıldılar.
2017’den 2018’e mücadeleye!
2017 bir kez daha gösterdi ki, bu sömürü düzeninde kadınlar toplumsal yaşamın dışına itilmekte, sömürülmekte, şiddetin her türlüsüyle “yaşamaya” zorlanmaktadır. Tüm bunlara rağmen görüldü ki, işçi ve emekçi kadınlar susmuyor, sinmiyor ve direnişi seçiyor. Toplumsal mücadelenin önemli bir dinamiği olduğunu bir kez daha gösteriyor.
Son olarak 2017, Ekim Devrimi’nin 100. yıldönümüne denk gelmesi açısından da ayrı bir anlama sahip. Yüzyılın “Yaşamak için sosyalizm!” çağrısı, işçi ve emekçi kadınların 2018’de de devam edecekleri eşitlik ve özgürlük mücadelesine devredildi.