Kamuoyunda 4. Yargı Paketi olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun AKP ve MHP oylarıyla Temmuz 2021’de kabul edilmişti. Kanuna göre halihazırda “kuvvetli şüphe” gereken katalog suçlara, yeni bir düzenlemeyle ek olarak “somut delil” şartı getirildi.
Katalog suçlar; insanlığa karşı işlenen suçlar ya da soykırım, kasten adam öldürme suçu, işkence, hırsızlık-gasp-uyuşturucu suçları, insan kaçakçılığı, suç örgütü kurma, devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar, silah kaçakçılığı, toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet, cinsel saldırı, çocuğa cinsel istismar gibi suçlardan oluşuyor.
Mevcut mevzuatta tutuklama için “kuvvetli suç şüphesi”ne “somut delil” eklenmesi ilk etapta kulağa gayet doğru gelse de konunun üzerinde biraz daha durulmasında fayda var. İlk olarak, “katalog suç” diyerek devlet güvenliğine karşı işlenen suçları ya da toplantı ve gösteri yürüyüşüne muhalefeti cinsel saldırı veya çocuğa cinsel istismar suçlarıyla bir tutmak ne kadar sağlıklıdır? Bu kadar farklı başlığın bir torbaya doluşturulduğu yerde “ayrım gözetmemek”, her biri suça “eşit” bir yaklaşım sergilemek ve somut delil şartı aramak şiddet mağduru kadın ve çocuklar için ciddi eşitsizlik, faillere ise cezasızlık öngörmektedir.
Cinsel saldırı ve istismar suçları çoğunlukla gizli işlenmektedir. Mağdurun bir önlem alması, kamera-video kayıtları söz konusu olamamaktadır. Ayrıca cinsel şiddete uğrayanlar, yaşadığı travma nedeniyle çok geç şikayette bulunabilmekte ya da damgalanmaktan kaçındığı, kendisine inanılmayacağını düşündüğü için bundan da geri durabilmektedir. Bu açıdan beden muayenesinde saptanan yaralanma, saldırgana ait çeşitli doku ve örnekleri içeren tıbbi belgeleme zora girmektedir. Cinsel saldırıda her zaman için bedensel bir iz bulmak mümkün olmayabilmektedir. Ruhsal değerlendirmeler ise somut bir delil olarak ele alınmamaktadır. Kısacası o istenilen elle tutulur, gözle görülür kanıtlara ulaşmak, onları muhafaza etmek kolay olmamaktadır. Toplumun en hassas kesimlerinin cinsel şiddeti ifade ve ispat etmesindeki bir dizi engel hesaba katıldığında bu kesimlerin beyanının gözetilmesi, hızlı ve etkin bir soruşturma için de esas alınması gerekmektedir.
Kaldı ki istismar ve şiddetin korkunç derecede artığı, istismarı ve cinsel saldırıları önleyici tedbirlerin alınmadığı, aksine bu konuda ciddi hak ihlallerinin; Karaman, Elmalı Davalarının yaşandığı bir Türkiye gerçeğinden bahsediyoruz. Sıla Şentürk’ün katledilmesi çok tazedir. Sıla kendisini daha önce kaçırıp istismarda bulunan, ölüm tehditleri aldığı ve hakkında şikayetçi olduğu Hüseyin Can Gökçek tarafından katledildi. İstismarı önlemek adına atılmayan adımlar, failin salıverilmesi, devlet korumasının kaldırılması ve bunların sonucunda istismar mağduru çocuğun katledilmesiyle sonuçlandı. Bütün bunlarla birlikte düşünüldüğünde, 4. yargı paketiyle getirilen “somut delil” kriterinin istimara kapıyı daha da aralamanın pervasız bir adımı olduğu anlaşılacaktır.
Dinci-gerici AKP rejimi ve icraatlarına bakıldığında bunun tesadüfi olmadığı görülecektir. Rejimin kadın ve çocuklara yönelik suçlarda cezasızlık politikası, kadın ve çocuk haklarında sistematik gasplarla el ele yürütülmektedir. 2016 yılında TBMM’de kurulan “Boşanma Komisyonu” raporu hatırlanacaktır. Raporda evlilik adı altında çocuklara yönelik istismarın meşrulaştırılması, kadına yönelik şiddet ve boşanma başvurularında uzlaşma ve arabulucuk uygulaması, şiddete karşı koruma kararları için delil veya belge aranması ve tedbir süresinin kısaltılması, kadınlara verilen nafakanın evlilik süresi ile sınırlandırılması gibi maddeler yer almaktaydı. Boşanma Komisyonu’ndaki hak ihlalleri girişimi, ihlallere yenileri eklenerek ve gaspın kapsamı genişletilerek devam ettirilmektedir. Birbiri ardına çıkarılan yargı paketleri, bu saldırıların güncel formlarıdır.
4. Yargı Paketinin ardından çıkarılan 5. Yargı Paketine bakıldığında, burada çocuk teslimiyle ilgili sıkıntılı durumların söz konusu olduğu görülecektir. Getirilen değişiklik, çocuğun anne ve babası ile kişisel ilişki kurma hakkını, kadın ve çocuklar için olası can güvenliği ve şiddet riskini hesaba katmadan ele almaktadır. Çocuğa veya kadına karşı şiddet tehdidi ya da çocuğun velayet sahibi ebeveynden kaçırılarak zorla alınması ihtimali göz ardı edilmekte, şiddet tehdidi nedeniyle çocukları teslim etmeyen kadınlar için disiplin hapsi öngörülmektedir.
Gündemdeki 6. Yargı Paketinde de yine kadın ve çocuk hakları hedef tahtasındadır. Şartlara bağlanan ve yoksul taraf olarak çoğunlukla kadınlara tanınan nafaka ve çocuklar için verilen iştirak nafakası kaldırılmaya çalışılmaktadır. Aile arabulucuğuyla kadınlar her türlü haktan feragat ettikleri bir boşanmaya sevk edilmektedir. Boşanma davalarında mal paylaşımı, tazminat gibi yan haklara dair uyuşmazlıklar boşanma sonrasına bırakılarak, kadınların bu haklardan yoksun kalmasının önü açılmak istenmektedir.
Bu aleni saldırılar AKP güdümündeki medya eliyle kamuoyunun gündemine süresiz nafakanın kaldırılması, boşanmanın kolaylaştırılıp boşanma davalarının hızlanması gibi asılsız iddia ve çarpıtmalarla getirilmekte ve topluma “müjde” olarak sunulmaktadır. Son olarak, Adalet Bakanı koltuğuna tekrardan oturan Bekir Bozdağ, 6. yargı paketini “Kadına karşı şiddette iyi hal indirimi kalkacak”, “Israrlı takibin cezası artacak” söylemleriyle duyurmaktadır. Çocuk istismarını evlilik diyerek meşrulaştırıp, tecavüzcülere affı savunan Bekir Bozdağ’ın yeni paket üzerine atıfları kaba bir riyakarlık örneğidir. Kaldı ki bunlar kendisinin ve bağlı bulunduğu gerici iktidarın lütfu değil, kadın hareketinin ısrarlı sokak muhalefetiyle ilişkilidir.
İstanbul Sözleşmesini hedef gösteren ve bir gece yarısı sözleşmeyi fesheden, kadın ve çocuk haklarını gözeten 6284’ü tırpanlayan AKP-Erdoğan iktidarı, yeni paketlerle kadın ve çocuk haklarına saldırılarına devam etmekte ve istismara af için pusuda yatmaktadır.
Kadın hareketinin sürekli gündemde tuttuğu, karşı çıktığı bu saldırıların, toplumsal muhalefetin daha geniş katmanlarıyla birlikte savunulması ihtiyaçtır. Bahar ayı yaklaşırken işçi hareketinin hak arama mücadeleleriyle kendini gösterdiği günlerde saldırı gündemleri birleştirilmeli, topyekun bir mücadele hattı örülmelidir. Toplumsal çözüm adımları hep birlikte atılmaya çalışılmalıdır.