2 yıl önce Muğla’da vahşice katledilen Pınar Gültekin’in katilinin Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandığı dava geçen hafta sonuçlandı. Mahkeme heyeti, “canavarca hisle, eziyet çektirerek ve tasarlayarak öldürme” suçuyla yargılanan Cemal Metin Avcı’yı, “haksız tahrik indirimi” uygulayarak 23 yıla mahkum etti. Katil, indirimlerin ardından 14,5 yıl yatacak. Mahkeme, aynı zamanda bu cinayete yardım eden Avcı’nın birinci derece yakınları ve ortağı hakkında ise beraat kararı verdi. Mahkeme, uyguladığı indirimi ise “sanığın eziyet çektirme amacı taşımadığı, cesedi yok ederek yakalanmaktan kurtulma ve suç delillerini yoketme” ile gerekçelendirdi.
İktidarın ve onun aparatlarının kadın düşmanı politikalarının aynası olan bu karara karşı günlerdir çeşitli tepkiler sürüyor. Toplumun gündemine oturan bu vahşi cinayette yaşanan hukuksal süreç, bu insanlık dışı kararın habercisiydi aslında... 2 yıl süren dava boyunca, mahkeme heyeti, Pınar’ın yakılırken canlı olduğuna dair adli tıp raporlarını dikkate almadı, doğru düzgün keşif yapmadı. Mahkeme sürecinde katilin bu cinayeti nasıl işlediği değil, Pınar’ın özel yaşamı, giyimi-kuşamı sorgulandı. Kentin ileri gelen ailelerinden olan sanıklara kolonya ikram edilirken, Pınar’ın annesi mahkeme salonundan atıldı ve hakkında dava açıldı. Duruşmada İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gerektiğini savunan ve Tayyip Erdoğan’a selam gönderen katil, sonuç olarak ödül gibi ceza aldı.
Haksız tahrik indirimi tüm topluma bir gözdağıdır!
Ülkemizde kadın cinayetlerinde yargının cezasızlık politikasının iki dayanağı var. Bunlardan biri “iyi hal indirimi”, diğeri ise “ haksız tahrik indirimi”. İyi hal indirimlerini mahkemede giyilen takım elbiseden, takılan kravattan, “saygın meslekten olmaktan” biliyoruz. İyi hal indiriminin bir hukuksal dayanağı olmadığı gibi, haksız tahrik indiriminin de bir hukuksal dayanağı yok.
Neyin haksız tahrik olduğu, tümüyle kararı veren kişilerin inisiyatifine ve bakış açısına göre şekilleniyor. İktidarın kadınlara, kadına yönelik şiddete dair politikaları yargının kararlarını da doğrudan belirliyor.
Kadının ikinci cins olarak görüldüğü sermaye düzeninde, 20 yıldır AKP iktidarının izlediği politikalarla bu bakış açısı daha da pekiştirildi. İslami referanslarla kadını erkeğin kölesi gören anlayış, toplumsal yaşamın her alanında hayata geçilirken, kadınların kazanılmış hakları da bir bir ellerinden alınmak istendi. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi bunun en son adımıydı. Her ne kadar uygulanması konusunda bin bir engel çıkartılmasına rağmen, İstanbul Sözleşmesi kadına dönük şiddeti engellemeyi esas alıyor ve şiddetin engellenmesi konusunda kamunun görevlerini tanımlıyordu. Sözleşmenin feshedilmesiyle birlikte, kadına yönelik şiddete dönük etkili bir soruşturma yapma ve cezalandırılmanın önüne geçildi. İktidardan güç alan yargı, böylesi insanlık dışı kararların altına cesaretle imza atma kudretini kendilerinde bulabiliyorlar. Sözleşmenin feshedilmesinin ardından 500 kadının katledilmesi de bunun bir göstergesidir.
Haksız tahrik indirimi de bu anlayışın bir parçasıdır. Pınar Gültekin cinayetinde olduğu gibi, ısrarlı takiple başlayan ve adım adım planlanan bir suçun varlığı yok sayılmıştır. Katilin asılsız beyanlarıyla hiçbir somut delile dayanmadan katili tahrik ettiği ve neredeyse Pınar’ın öldürülmeyi hakkettiği sonucuna kadar varılmıştır.
Özetle, Pınar Gültekin davasında da uygulanan haksız tahrik indirimi, başta kadınlar olmak üzere tüm topluma verilen bir gözdağıdır. Erkek egemen düzenin tüm normlarıyla sürdürülmek istendiğinin açık bir mesajı niteliğindedir.
* * *
AKP iktidarı çürüdükçe toplumu da çürütmeye devam etmektedir. 20 yıl boyunca toplumun tüm genleriyle oynanmış ve büyük bir tahribata yol açılmıştır. Toplumda büyük bir kutuplaşma yaratılarak emekçiler arasında sahte gündemlerle düşmanlıklar körüklenmiş, “hırsızlık” meşru hale getirilmiş, küçük çocukların cinsel istismarı olağanlaştırılmış ve kadına yönelik şiddet meşrulaştırılmıştır. Öyle ki, artık kadınlar boğularak, yakılarak, lime lime doğranarak en insanlık dışı yöntemlerle katledilir hale gelmiştir. Pınar Gültekin davasında hakimin verdiği “yakılarak öldürülmesi eziyet amaçlı değil, delilleri yok etme amaçlıydı” kararı da bu çürümenin meşrulaştırılmasından başka bir anlam taşımamaktadır.
Pınar Gültekin davasında çıkan karara karşı günlerdir başta kadınlar olmak üzere çok farklı toplumsal kesimlerin tepkisi devam ediyor. Kadınlara dönük şiddetin ve mevcut hakların gasp edilmesinin engellemesi ile insanca bir yaşam ancak tüm işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesiyle olanaklı olacaktır.