Sermayenin sömürü ve baskısının katmerlendiği son 15 yılda, gelişmeler adım adım tek adam diktasını kalıcı hale getirmeye doğru evrildi. Son 15 yılın, özellikle de 15 Temmuz’dan bu yana geçen zamanın bilançosu, toplumu ve kadınları koyu bir karanlığın beklediğini gösteriyor. Kadınlar için yaşamın her alanını saran geleceksizliğin, güvencesizliğin ve gericiliğin sayısız örneğine tanık olduk. Kürtaj yasası, yarı zamanlı çalışma yasası, Kadın İstihdamı Paketi, büyükannelere çocuk bakımı yardımı, cinsel istismar yasası, miras yasasındaki değişiklik gibi düzenlemeler ile Özgecan Aslan cinayeti, Cansel Buse Kınalı'nın intiharı, Ensar Vakfı’ndaki çocuk istismarı, Adana Aladağ kız yurdu yangını vb. gibi olaylar öne çıkan örneklerdi.
Sömürücü iktidarlar için kadınlar hep baskı ve saldırının başlıca hedeflerindendir. Sömürünün, köleliğin, gericiliğin toplumda meşrulaştırılması kadınlar üzerinden atılan adımlarla gerçekleştirilmiştir. Günümüzde de bunun örneklerine tanık oluyoruz. Kötü çalışma koşullarının, güvencesizliğin ilk hamleleri kadın işçiler üzerinden tarifleniyor. Din istismarını sos yaparak, “dini otoritelerin” sözlerini kılavuz göstererek toplumda kadının ikincil planda sayılması, rızası olmadan çocuk yaşta veya tecavüzcüsü ile evlendirilmesi, eğitim hayatında kız ve erkek çocuklarının tamamen ayrıştırılması, babanın kıza şehvet duymasına kadar varan çocuk istismarı vb. gibi sapkın anlayış ve tutumlar normalleştirilmeye çalışılıyor. Sadece bu boyutu ile de değil, sömürücü sınıflar kadınları ikna ederek ve kadınlar üzerinden seferberlik ilan ederek iktidarlarını pekiştirebiliyor, kalıcı olabiliyorlar.
Baskıcı iktidarlar için olduğu gibi sömürü düzeninin karşısında mücadelede de kadınlar önemli bir yer tutmaktadırlar. Direnişlerin, grevlerin, işgallerin en ön saflarında olmaktan devrimlerin öznesi olmaya kadar mücadele tarihinin birçok sayfasında kadınların izi vardır. Kadınlar toplumsal muhalefetin etkin bileşeni, sınıf mücadelesinin öznesiyse ve devrimci mücadelenin güçlenmesi, devrimlerin gerçekleşmesi için bu kadar önemli, belirleyici, kararlılığı arttıran, sonuç almaya yaklaştıran bir konumda ise bizler de işçi ve emekçi kadınları kazanmaya dönük çalışmamızı hızlandırmak durumundayız. Dolayısıyla İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları'nın (İEKK) ve sınıf zeminlerinde kadınların örgütlülüğünün güçlenmesi için çabalamamızın ne kadar kritik olduğunu tekrar tekrar bilince çıkarmamız gerekiyor.
Referandum sürecini de içine alan, 8 Mart ile başlayan bahar döneminde yürüteceğimiz çalışmalarda kendi zorlanma alanlarımızın önünü açacak, kadın işçi ve emekçilerin öfkesini açığa çıkaracak bir çalışma örgütlemeliyiz. Referandum tartışmaları, her ilerleyen günle birlikte toplumun en çok konuştuğu, getirecekleri ve götürecekleri ile değerlendirdiği tek konuya dönüşüyor. Referandum vesilesi ile toplumun politize olması, birçok gündem ile birlikte sorunların gerçek çözümünün tartışıldığı zeminler açığa çıkıyor.
Referandum sürecinde toplumsal katmanların birçoğu dinamik bir durumda. Bunlardan biri de kadınlar. Kadın kimliğine dönük saldırılara karşı söylemler geliştirme ve harekete geçme açısından bir dinamizm görülüyor. Ama aynı şeyi sınıf kimliği üzerinden söylemek zor. Referandum sürecinde kendi cephesinden sözünü söylemekte ne yazık ki işçi sınıfının zayıflığı söz konusu. İşçi sınıfının yarısını oluşturan kadınlar hem sınıfa dönük hem de özelinde kadın işçilere dönük saldırılara karşı sesini yükseltme, eyleme geçme açısından zayıflık taşıyorlar.
Aynı zamanda İEKK çalışmamız açısından da böylesi süreçleri, kadın işçi çalışmamızda zorlanmaları aşabilmemiz için en etkin şekilde değerlendirmeliyiz. Israr edeceğiz, deneyeceğiz, zorlanacağız. Zorlanma alanlarını doğru tespit edersek, tekrara düşmeden yol almamızın önünde hiçbir engel yoktur.
Düzene karşı daha bilinçli ve örgütlü işçi ve emekçi kadınlar için!
En derin hissedilen soruna doğru zamanda parmak basarak, farkındalık yaratarak reflekslerimizi güçlendirmeliyiz. Bire bir temaslar kurmak, süreklileşmiş bir kitle çalışması yürütmek, yaşanan sorunların bilinç açıklığı yaratmasını, soru işaretlerine cevaplar bulunmasını, sömürü düzeninin işleyişinin kavratılmasını, işçi ve emekçi kadınların mücadele dinamiklerinin açığa çıkartılmasını sağlayacaktır.
Çalışmalarımızda en basit ve sade bir dil ile yapılan propaganda kadar, vurucu ve harekete geçirici ajitasyon da gereklidir. Çalışmalarımızın bir süreklilik içerisinde yürümesi ise, seslenmelerimizin birbirini bütünlemesi açısından önemlidir. Aksi takdirde farklı bilinç düzeyindeki emekçi kadınlara dokunamayız. Kimisinin önündeki perdeleri tek tek açmak gerekirken, kimisi harekete geçecek veya örgütlenecek bir seçim aşamasında olabilir. Önümüzdeki faaliyet sürecinde İEKK’nın daha fazla tanınması ve işçi-emekçi kadınların örgütlenme adresi olmasını sağlamalıyız. Ayrıca işçi ve emekçi kadınların fabrikasında, sendikasında, mahallesinde, eşit ve özgür bir gelecek mücadelesinde, yaşamın her alanında ve her düzeyde örgütlü olması için de çabamızı yoğunlaştırmalıyız.
Direnişlerin gücünü kuşanmış işçi ve emekçi kadınlar için!
Hem kadınlarda hem de toplumun farklı kesimlerinde boğucu ablukayı kırma, hesap sorma isteği artıyor. Yer yer sokaklara taştığının örneklerini hep birlikte yaşadık. Haziran Direnişi’nde kadınlar öne çıkan ve simgeleşen örneklerle hafızalara kazındı. Greif Direnişi ve işgali boyunca kadın işçiler kendi sözünü söyleyerek, örgütlenmesini güçlendirerek, eylemlerini gerçekleştirerek en ön safta yer aldılar. Metal Fırtına'ya ve son dönemdeki işçi eylemlerine baktığımızda kadın işçiler ve erkek işçilerin eşleri “Biz de varız” demekten geri durmadılar. İçinden geçtiğimiz OHAL döneminde başta meslekten ihraç olmak üzere her türlü saldırıya karşı koyuşta yine kadın emekçiler direngenliğin sembollerine dönüştüler. Özgecan Aslan’ın katledilmesi, kadın cinayetlerine karşı öfkeyi en kitlesel eylemlerle açığa çıkarttı. İmha ve inkar politikalarına, Kürt illerindeki abluka ve saldırılara karşı Kürt kadınları da direngenlikleri ile öne çıktılar. Cerattepe başta olmak üzere doğanın talanına karşı mücadelede de kadınlar direnişin simgeleriydiler.
AKP iktidarının izlediği dinci-gerici politikaların, sonuçlarını daha belirgin gösterdiği son yıllarda, işçi ve emekçilere dönük saldırının bir parçası olarak kadına yönelik saldırganlığın yoğunlaştığı bu dönemde, biz en ileri düzlemdeki örnekleri işaret etmeye çalıştık. Sistemin zor ve baskı aygıtları her zaman mücadelenin karşısındadır. Sisteme karşı bir başkaldırı -ne düzeyde olursa olsun- sistemin şiddeti ile karşılaşır. Her etki tepkisini oluşturur, kuşkusuz ki sosyal, kültürel, siyasal bilincin belirleyiciliğinde... Sürecin ortaya çıkaracakları mücadelenin yönünü belirginleştirecektir. İbrenin kızıla açılan bir aydınlanmayı işaret edebilmesi için biriken öfkeyi taşıracak, saldırıları püskürtecek, gerici ablukayı dağıtacak direniş ruhunu, örgütlülüğün gücünü, mücadelenin bilincini işçi ve emekçi kadınlara taşımalı, her türlü saldırıya karşı koyma bilincini oluşturmalı ve dayanışma kültürünü yaymalıyız.
İşçi-Emekçi Kadın Komisyonları