Emperyalist-kapitalist sistem içinde debelendiği krizinin derinleşmesi ile emekçi kitlelerin yaşamında ağır tahribat ve yıkımlara yol açmaktadır. Kapitalist ülkelerde kadınlar üzerindeki baskı ve şiddeti tırmanmakta, kadın düşmanı politikalar yaygınlaşmakta, kadın emeği hoyratça sömürülmekte ve şiddet olağanlaşmaktadır. Tüm bunlarla birlikte kadınların kazanılmış haklarına el konulmak istenmektedir. Kapitalizmin mabedi sayılan ve “özgürlükler ülkesi” olarak lanse edilen ABD’de de durum tam olarak böyledir.
Faşist baskı ve terörün tırmandığı Amerika’da kadınların en temel haklarına dönük saldırılara geçtiğimiz günlerde bir yenisi daha eklendi. ABD’de Anayasa Mahkemesi rolünü üstlenen Yüksek Mahkeme’nin, 1973 yılında kürtajı anayasal bir hak olarak tanımlayan Roe-Wade kararını kaldırmaya yönelik bir yasal düzenleme yapacağı bilgisinin basına sızması üzerine, kürtaj hakkının savunulması amacıyla çeşitli tepkiler yükseldi. New York, Washington, Los Angeles başta olmak üzere ABD’nin farklı kentlerinde 300’den fazla gösteri yapıldı. Binlerce insan sokaklara ve meydanlara çıktı. Yüksek Mahkeme’nin kararı temmuz ayında gündeme alması öngörülüyor. Önümüzdeki günlerde kürtaj hakkına sahip çıkmak için yeni eylem ve gösterilerin devam etmesi bekleniyor.
Amerika’da kürtaj hakkı…
Amerika’da kürtajın yasal hale gelmesi, 1973 yılında Rose vs Wade kararına dayanıyor. Bu kararın ardında da kuşkusuz kadınların mücadelesi yatıyor. 1969 yılında Jane Rose takma adıyla bir kadın, Teksas eyaletinde kürtajı suç sayan yasalara karşı dava açtı. Jane Rose, tecavüz sonucu 3. çocuğunu doğurmak zorunda kalmasının ardından bu mücadeleyi başlattı. Ardından başka kadınlar da Jane Roe’yi izledi. İlerleyen süreçte Yüksek Mahkeme, kadınların lehine karar verdi ve kadınların mücadelesi sonucu kürtaj 1973 yılında ABD anayasasında güvence altına alındı.
Ancak tüm dünyada olduğu gibi, Amerika’da da gericiliğin tırmanması ile birlikte başka bir dizi hakkın yanı sıra kürtajın hakkının kaldırılması da gündeme geldi. Gerekçe olarak “toplumsal anlamda zararlı sonuçları olduğu”, “kürtaj hakkının ülke tarihinde ve geleneklerinde yerinin olmadığı”dı.
Yüksek Mahkeme’nin taslağının basına yansımasının ardından “Demokratlar” kürtaj hakkını güvence altına alan yasa tasarısı önerirken, “Cumhuriyetçiler” bu tasarıyı reddettiler. Böylece kürtaj hakkı da Amerikan sermaye sınıfının bu iki kliği arasında bir tartışma gündemi haline geldi. Hatta, Biden, büyük bir ikiyüzlülükle şunları söyledi: “Bir kez daha Yüksek Mahkeme’de temel haklar tehdit altında iken, Senato’daki Cumhuriyetçiler, Kadınların Sağlığı’nın Korunması Tasarısı’nın geçmesini engelledi. Harekete geçmekte yaşanan bu başarısızlık, kadınların haklarının benzeri görülmemiş derecede tehlike altında olduğu bir dönemde geldi. Bu Amerikan halkının çoğunluğunun iradesine ters düşüyor.”
Tartışmalar bununla sınırlı kalmadı. ABD’nin bazı eyaletlerinin yasama organlarında kürtajı sınırlandıran tasarılar peş peşe gündeme gelmeye başladı.
Kürtaj hakkı ve kadınların mücadelesi…
Kadın sağlığı ve kadınların kendi bedenleri üzerinde söz hakkı olmasının bir öğesi olan kürtaj hakkı, dünya çapında kazanılmış hak olma özelliği taşıyor.
Kürtaj hakkı, dünya çapında ilk olarak 1920 yılında Ekim Devrimi’nin ardından Sovyetler Birliği’nde yasal hale geldi. Kadınların kürtaj hakkını kazanması da sosyalizm mücadelesinin çok dolaysız ürünüdür. 1960’lara kadar dünyanın pek çok yerinde kürtaj yasaktı. ‘60’lı ve ‘70’li yıllarda, yükselen toplumsal mücadelelerin bir parçası olan kadın hareketinin verdiği mücadelelerle pek çok ülkede kürtaj yasal hale gelmiş bulunuyor. Ancak gerici ideolojilerden beslenen burjuva düzenlerde bu hakkın kullanımı engellenmek ve kısıtlanmak isteniyor. Yakın dönemde Polonya, Arjantin vb. ülkelerde kadınlar, bu hakkının kazanılması için güçlü mücadeleler örgütlediler ve kazanımlar elde ettiler.
Amerika’da kürtaj hakkının savunulması için yapılan eylem ve gösteriler, yükselen kadın hareketinin bir ürünü ve devamı olarak gerçekleşiyor.
ABD’de kadınların ağırlıklı olduğu en kitlesel eylemler Trump’ın iktidara geldiği gün gerçekleşti. Ardından Trump’ın emek ve kadın düşmanı politikalarına tepkiler hız kesmedi. 2017’de 21 Ocak kitlesel kadın yürüyüşü ve 8 Mart’ta ülke çapında gerçekleşen kadın grevi ise, kadınların eylemlerinin doruk noktası oldu. Kadınlara yönelik cinsel taciz ve saldırılara karşı kadın sinemacıların başlattığı Me Too kampanyası ise, farklı toplumsal kesimlerden kadınlar arasında yayılarak şiddete ve tacize karşı tepkilerin yükselmesini sağladı. Kadınları doğrudan etkileyen sağlık politikalarına karşı gerçekleşen eylemlerde de kadınlar belirgin bir yer tuttu.
Kadınların kürtaj hakkına dönük saldırılar, “özgürlükler ülkesi” olarak gösterilen Amerika’da olduğu gibi, gerici-faşist burjuva devletlerde de hiçbir hakkın güvence altında olmadığı görülüyor. Ancak başta kadınlar olmak üzere tüm emekçiler de saldırılara boyun eğmiyor ve mücadeleyi daha da yükseltiyorlar.
S. Soysal