25 Kasım eylemlerinin gösterdikleri…

25 Kasım eylemleri bir kez daha gösterdi ki, inişli çıkışlı süreçlerine rağmen kadın hareketi toplumsal muhalefetin halen en dinamik kesimini oluşturuyor.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Kadın
  • |
  • 05 Aralık 2024
  • 20:00

25 Kasım Uluslararası Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele Günü’nü çoklu krizler içinde debelenen rejimin işçi sınıfına, emekçilere ve kadınlara dönük kapsamlı saldırılarını yoğunlaştırdığı, bekası için faşist baskı ve terörü tırmandırdığı bir süreçte karşıladık. 

Kadınları ikinci sınıf gören, baskı ve sömürü düzeninin sürmesi için onların bu konumunu her alanda pekiştiren sermaye iktidarı, günden güne çürüdükçe alta doğru toplumu da çürütüyor. Bu tablonun sonuçlarından biri olan kadına yönelik şiddet de sistematik olarak artıyor. 

Sermaye iktidarının gerici politikaları adım adım bu şiddeti tırmandırırken, uyguladığı cezasızlık politikaları ile failleri alabildiğine cesaretlendiriyor. Öyle ki, çok özel basınçlarla uygulanabilen İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinin faillere büyük bir özgüven sağladığı, sözleşmenin feshinin ardından şiddet ve cinayetlerdeki artıştan da açık seçik görülebiliyor. Yargı, kolluk hatta failler her fırsatta “sözleşmenin artık olmadığını” hatırlatmaktan geri durmuyor. İktidarın şiddete karşı tedbir olarak hayata geçirdiği ve öve öve bitiremediği KADES (Kadınlara Destek Uygulaması) ise büyük oranda işlemiyor. Başvurulara rağmen faillerin şiddet mağduru kadınlarla mesafesinin korunmasını sağlayan elektronik kelepçe uygulanmıyor ya da pek çok fail elektronik kelepçe takılmışken cinayet işleyebiliyor. 

Mayıs 2023 genel seçimlerinde gerici odaklarla pazarlık konusu yapılan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasası’nın kaldırılması ya da tırpanlanması iktidarın gündemindeydi. Artan kadın cinayetleri karşısında AKP iktidarı yasayı iptal etmeyi göze alamadı. Ancak yasanın kadına yönelik şiddeti engellemeye dönük son derece güdük hükümlerini bile yok saymaya devam ediyor. Koruma tedbirleri alınmıyor, tazyik hapsi uygulanmıyor ya da en alt limitten uygulanıyor. Pek çok kadın karakollara şiddet için başvurduğunda geri gönderiliyor, koruma tedbiri alan kadınlar çantalarında tedbir kararlarıyla öldürülüyor. Durum bu iken 25 Kasım öncesinde sahneye çıkan iktidarın sözcüleri, utanmadan şiddete sıfır tolerans gösterdiklerini iddia ettiler. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın koruma kararı olmasına rağmen katledilen kadınlar için “İkazımıza uymadılar, adama kapıyı açtılar, vuruldular” türünden laflar etmesi AKP iktidarının politikasını da özetliyor: Her zaman kadınlara düşman, daima katillerin arkasında!

***

Bu yılın 25 Kasım’ını, yılın ilk 10 ayında 333 kadın cinayeti, 207 şüpheli kadın ölümü, toplumsal yaşamın her alanında; evde, fabrikada, sokakta, okulda artan şiddet ile karşıladık. Sadece kadınların değil, Narin ve Sıla bebek örneğinde olduğu gibi toplumun en savunmasız kesimi olan çocukların bile korkunç yöntemlerle katledildiğine tanık olduk. Kadınlar başta olmak üzere, toplumun geniş kesimlerinde bu vahşi şiddete karşı biriken öfke ve tepki, Narin cinayetinin ardından İstanbul’un göbeğinde Ayşenur ve İkbal adlı iki genç kadının vahşice katledilmesi ile birlikte yaygın, kitlesel eylemlerle sokaklara taştı.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele günü eylemleri bu karanlık tablonun tartışıldığı koşullarda gerçekleştirildi. 25 Kasım günü baskı, yasak ve engellemelere rağmen ülkenin dört bir yanı yaygın, kitlesel, militan eylemlere sahne oldu. 

Kriz içinde debelenen sermaye iktidarının her hak arama eylemini baskı ve zorla bastırmaya çalıştığı, muhaliflerin, ilericilerin, devrimcilerin gözaltı, tutuklama terörü ile susturulmak istendiği, kayyım rejimiyle Kürt halkının iradesinin gasp edildiği, yaşamın her alanında faşist baskı ve terörün tırmandırıldığı bir sürecin içinden geçiyoruz. Kadınların öfke ve tepkisini bastırmak isteyen siyasi iktidar, 25 Kasım Taksim eylemini de yasakladı. Diyarbakır’da “Jin, jiyan, azadi!” sloganına yasak getirilirken; Diyarbakır, Ağrı ve Adana’daki yürüyüşler engellenmek istendi. 

Simgeleşmiş 25 Kasım Taksim eylemini engellemek için Taksim ve çevresindeki tüm sokaklara polis barikatları kurularak, metrolar kapatılarak adeta OHAL ilan edildi.  Ancak engelleme ve yasaklara rağmen kadınlar geri adım atmadı. Barikatları zorlamanın yanı sıra, Karaköy’de toplandılar, her bir sokağı eylem alanına çevirdiler, saatler boyunca sokakları ve meydanları terk etmediler. Keza Diyarbakır’da “Jin, jiyan, azadi!” sloganının yasaklanmasını bu şiarı daha gür bir şekilde dile getirerek yanıtladılar. Adana, Ağrı gibi kentlerde de yürüyüş yasakları, kadınların kararlı duruşları ve militan tutumlarıyla boşa düşürüldü. 

Eylemlerin geneline baktığımızda, her geçen gün kadınlara, çocuklara ve LGBT+ bireylere yönelik artan şiddet ve cinayetlerin yanı sıra, AKP-MHP iktidarının kayyım saldırısı, faşist baskı ve terör, kadınları da doğrudan etkileyen Ortadoğu’da tırmanan savaş ve saldırganlık politikaları ve kadınların ön saflarında yer aldığı işçi direnişleriyle dayanışma çağrıları öne çıktı.

***

25 Kasım eylemleri bir kez daha gösterdi ki, inişli çıkışlı süreçlerine rağmen kadın hareketi toplumsal muhalefetin halen en dinamik kesimini oluşturuyor. Ne kadar baskı, yasak ve engelleme olursa olsun bu hareketi bastırıp sindirmenin hiç de kolay olmadığı görülüyor.

Halihazırda direnişçi kadın işçilerin ve birkaç ileri sendikanın bazı fabrika ve işletmelerde gerçekleştirdiği sınırlı sayıda eylemi saymazsak, kadın işçilerin, biriken öfke ve tepkiye rağmen kadına yönelik şiddete karşı mücadelede öne çıkamadığını vurgulamak gerekir. 

Hem sömürü ve şiddetin her türlüsünü en ağır biçimde yaşayan kadın işçilerin mücadelenin öznesi olabilmesi hem de halihazırda orta sınıf karakteri taşıyan kadın hareketinin sağlam rotasına kavuşması için kadın işçilerin harekete geçmesi ve mücadelede bir adım öne çıkması şart!