Toplumun tüm kesimlerinde şiddetin her türlüsü hızla yaygınlaşıyor ve olağanlaşıyor. Kapitalizmin insanı temel almayan işleyiş yasaları gereği şiddet, sistemi ayakta tutmak için sermayedarların ve temsilcilerinin toplumun çok geniş kesimleri üzerinde kullandığı en yaygın araçlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Dolaysız olarak gerici-faşist rejim, meşruiyetini iyiden iyiye yitirmesiyle de zorbalığa son dönemde daha çok sarılıyor. Onlarca yıllardır uygulanan ekonomi, sağlık, eğitim, kadın politikaları toplumu cinnet haline sürüklüyor. Hızla yoksullaşan, geçinemeyen, sağlık ve eğitim gibi temel haklara ulaşamayan, barınma, beslenme, ulaşım gibi temel insani ihtiyaçlarını karşılayamayan ve gericiliğin manipülasyonu ile sersemletilen milyonların öfkesi doğru kanala akmadığı sürece toplum şiddet sarmalının içinde nefessiz bırakılıyor. Kadınlar, çocuklar, LGBTİ+’lar, göçmenler şiddetin temel hedefi haline getiriliyor. Hatta buna hayvanlar ve tüm canlılar da dahil edilebilir.
Gerici rejimin “yönetememe” halinin faturasını emekçilere kesmesinin en yakıcı örneği sağlık alanında yaşanıyor. Pervasızca özelleştirilen ve süregiden “dönüşüm” politikaları ile sağlık alanında yaşanan çöküşün boyutları pandemi döneminde tümüyle açığa çıktı. Bu dönem boyunca yarattığı çöküşün sorumluluğunu almayan gerici rejimin sözcüleri her fırsatta sağlık emekçilerini hedef gösterdi ve gelinen aşamada sağlık emekçileri çok yönlü bir şiddet sarmalının içine atıldı. Düşük ücretlere ve ağır çalışma koşullarına mahkûm edilen sağlık emekçilerinin toplum nezdinde itibarı, saldırgan-gerici söylemlerle zedelendi ve sağlığa erişemeyenlerin hedefi haline getirildi. Sözlü ve fiziki saldırıların yanı sıra sağlık emekçileri görevleri başında da katlediliyor. Şiddete karşı cezasızlık politikaları da katliamları artıran bir rol oynuyor. Sağlık emekçilerinin sıklıkla şiddete maruz kalmalarına rağmen şiddet ve başvurular düzenli rapor edilmeyerek toplumdan gizlenmeye çalışılıyor.
Sağlık emek ve meslek örgütlerin mücadelesiyle bu alandaki şiddetin görünür hale gelmesi Sağlık Bakanı’nı birtakım “önlemler” almaya zorladı. Bakanlığın sağlıkta şiddete karşı önerisi yalnızca 24 hastanede uygulamaya geçecek “yeni güvenlik sistemi” oldu. X-ray’li güvenlik sistemlerinin çözüm olacağını savunan Sağlık Bakanı, 24 hastanede hayata geçirilecek yeni uygulanan ülke geneline yayılacağı “müjde”sini de verdi.
Sağlık emek ve meslek örgütlerinin de tepki gösterdiği uygulama, bakanlığın sağlıkta şiddetinin boyutları ve nedenleri hakkında fikri olmadığını gözler önüne serdi. Hastanelerde çok fazla giriş kapısı olması gibi nedenlerle teknik olarak da uygulanması mümkün olmayan X-ray’li çözümün hastanelere silah, bıçak vb.’nin girmesini engellese bile çok boyutlu şiddet karşısında bir anlamı olmayacaktır. Göstermelik bile olmayan bu “önlem”in kapılarda yığılma yaratması gibi yeni sorunlar doğuracağı şimdiden görülmektedir.
Sağlıkta şiddetin işçi sağlığı ve iş güvenliği açısından da önlenebilmesi önemlidir. Gerici rejimin var olan yasaları bile uygulamaktan aciz yaklaşımı ile sunduğu önerilerin sağlıkta şiddeti azaltmaya faydası olmayacağı açıktır. Dolayısıyla işçi ve emekçiler, sağlık hakkına ulaşabilmek için şiddetin karşısında sağlık emekçilerin yanında olmalı, yeterli işçi sağlığı ve iş güvenliği alınabilmesi için mücadele etmelidir.