Saray rejiminin şefi Tayyip Erdoğan, Akbelen’de yaşanan ağaç kıyımı ve buna karşı başlatılan direniş hakkında şöyle konuşmuştu:
Güney Ege’de kullanılan elektriğin neredeyse üçte ikisini üreten Akbelen Termik Santrali, ülkemiz için milli bir değer konumundadır. Santralimizin kaynağını azalttığı için kömürle faaliyetine devam etmesi gerekiyor. Avrupa’nın hiçbir yerinde kömürle üretimin artırılmasına karşı çıkılmazken, Türkiye’de ağaç sevgisi adında provokatif eylemler yapılmaktadır. Kampanyaları ağaç sevgisiyle izah edemeyeceğimiz açıktır. Biz çevreci görünümlü marjinallerle ilgilenmiyor, işimize bakıyoruz.”
Erdoğan, sarf ettiği bu sözlerle Limak ve İçtaş Holding’i “milli değer” üretmekle “onure” ederken, ormanlarını korumaya çalışan, doğanın kıyımına karşı direnen köylüleri ve çevre gönüllülerini ise “provokatif marjinaller” olarak nitelendirdi. Akbelen örneği, AKP-MHP iktidarının şirketlere rant sağlamak için ne kadar pervasız olabileceğini birkez daha gösterdi. Gerici-faşist rejim devletin kolluk kuvvetleriyle rantçı şirketlere kalkan olurken, doğasını/ormanını korumak için talana karşı direnenleri ise tehdit, hakaret, karalama ve zorbalıkla yıldırmaya çalıştı.
Körfez şeyhlerine ülkenin önemli işletmelerini pazarlayan Tayyip Erdoğan’ın “milli değer” olarak nitelendirdiği termik santraller bu ülkenin insanları, doğası, köylüsü, işçisi, emekçisi için ciddi sorular yaratıyor. Termik santrallerde üretim sırasında azotoksit, kükürtdioksit ve pek çok küçük yapılı partikül açığa çıkmaktadır. Atmosfere yayılan bu zehirli gazlarla tüm canlı hayat için ölüm fermanı yazılmaktadır. Tarımsal üretimin yapıldığı alanlarda kurulan santraller ağır metallerin toprağa, suya, tarımsal ürünlere karışmasına neden olmakta, içme suyunun kirlenmesine, insan ve çevre sağlığının bozulmasına neden olmaktadır. Artan hava kirliliğiyle birlikte solunum yolu hastalıkları ve kanser vakaları ciddi bir şekilde artmaktadır.
Kaldı ki Akbelen Ormanı, uzmanlar tarafından doğa mirası olarak kabul edilen ve iki yıldır koruma altına alınmış olan bir bölgedir. Burada bitki örtüsü ve hayvan çeşitliliği oldukça zengindir. Buna rağmen Akbelen Ormanları’nın kesilmesi iktidar için bir sorun teşkil etmemekte hatta buranın şirketlere açılması bir “milli mesele” olarak pazarlanmaktadır. Bu açıdan Erdoğan’ın emriyle yapılan şey, örneği görülmeyen vahşi bir doğa katliamıdır.
Akbelen ormanlarını savunanlar, iktidar ve onun borazanı olan medya tarafından “bölgenin elektrik ihtiyacının ucuza üretimini istemeyenler, ülkeye, milli değerlere düşman olanlar” şeklinde yaftalanmak istendi. Oysa AKP-MHP iktidarı ve arkasında durduğu şirketler hem ülkenin zenginliklerini talan ediyor hem doğasını katlediyorlar. Zira kömüre dayalı elektrik üretimi sermayedarlar için çok karlı bir alan ama insan ve çevre sağlığı için tam bir yıkımdır. Bunun kendisi hem insan yaşamını hem doğadaki tüm canlı yaşamını tehdit ediyor. Elektrik bir ihtiyaç, ancak Akbelen’de gerçekleştirilen ağaç kıyımı toplumun bir ihtiyacını karşılamak için değil, şirketlerin daha çok kar elde etmeleri için yapılıyor. Tüm doğanın tahrip edilmesi göze alınarak uygulanan bu yöntemle elektrik üretimi “ucuza” malediliyor ama fahiş fiyatlarla satılıyor. Temel ihtiyaç olan elektrik fiyatlarına uçuk zamlar yaparak işçileri, emekçileri soyup soğana çeviriyorlar. Sektörde çalışan işçiler açısından da durum vahim: Çalışma koşulları ağır, ücretler düşük, örgütlenme hakkı kaba baskılarla engelleniyor…
Tayyip Erdoğan’ın kalkan olduğu Akbelen vb. projelerden kazanan sermaye sınıfı oluyor. (Elbette yandaş şirketler arka kapıdan Saray rejimine payını ödüyor.) Öte yandan köylüler, işçiler, doğa-çevre, tüm canlı yaşamı, ülke kaybediyor. Milas Akbelen’de iktidarın asker/polis kalkanıyla yaptırdığı bu yağma ve talan bir kez daha kapitalizmin vahşetini gözler önüne serdi. Geriye şu soru kalıyor: Kaybeden geniş kesimler canlarına ve geleceklerine kast eden bu politikaları uygulayan AKP-MHP rejimine dur demek için neden hala bir araya gelemiyor?
Gebze’den bir sınıf devrimcisi