Dönemin de etkisiyle koyulaştırılan gericilik atmosferi, sermaye iktidarı ve kapitalistlere güç veriyor. İşçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırmakla kalmıyor, emekçilere dayattıkları bu karanlık ekonomik, sosyal, kültürel ve politik sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. İktidar, dayatmalara tepki gösterenlerin sesini kısabilmek için azgınca saldırıyor.
Erdoğan bu yılın başında, “sermaye düşmanlığı yapmadık” diye nutuk atmıştı. Geçtiğimiz günlerde ise buna ekleme yaparak “Sermaye düşmanlığına izin vermeyeceğiz’’ dedi. Yani emekçileri hedef alan saldırıların hız kesmeden devam edeceğini pervasızca ilan etti. Bunun somut karşılığı ise vergi soygunu, zamlar, OVP, günden güne eriyen ücretler, sermayeye geniş imkanlar tanınmak gibi icraatlar oluyor.
Saray rejimine özel bir yakınlığı bulunan Albayrak Holding, Turkuvaz Medya, Trendyol, Getir, Cengiz Holding gibi birçok şirketin üç yıldır vergi ödemediği ortaya çıktı. Maliye Bakanlığı bu durumla ilgili açıklama yaparak inceleme başlatacağını duyurdu ve vergide adaleti hedefleyen bir kanunun geçtiğimiz günlerde meclisten geçtiğini iddia etti. Cumhurbaşkanı yardımcısı Cevdet Yılmaz ise “vergi hukukunda çıkmazlar var, yatırım yapan şirket vergiden muaf oluyor” dedi. Ancak ortaya çıkan tepkileri dindirmek için yapılan bu açıklamalar, riyakar laflar olmaktan öte bir anlam taşımıyor.
Kapitalizmin krizi AKP-MHP rejiminin icraatlarıyla derinleştirildikçe emekçilere kesilen faturalar da kabarıyor. Bunun temel ayaklarından biri ise vergi soygunu. Enflasyonu düşürmelerinin neticesi bile işçi sınıfından kesilen vergilerle açıklanabiliyor. Bütçe gelirlerinin yüzde 90’ı vergilerle karşılanıyor, bunun yüzde 70’i ise tabana yayılan dolaylı vergiden sağlanıyor. Kapitalistlerin muafiyeti, devletin sermayeye sunduğu vergi, işçi sınıfının sırtladığı yükler oluyor.
Maliye Bakanlığı’nın “vergide adaleti” hedeflediğini iddia ettiği vergi paketi ise bir aldatmacadan ibaret. Bakanlığın ve iktidarın, oranları dengeleyecekmiş gibi duyurduğu bu düzenlemede aslında hiçbir değişiklik yok. Asgari ücretten alınan vergide indirimin bahsi bile geçmiyor, tabana yayılan vergide en büyük pay yine işçi sınıfına çıkıyor. Servet vergisine dair herhangi bir madde yok. Yani Maliye Bakanlığı’nın “az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınacak” dediği bu düzenlemeyi, “az kazanandan çok, çok kazanandan belki biraz vergi alınacak” cümlesiyle özetlemek mümkün.
Sermaye iktidarı her geçen saldırılara yeni halkalar ekledikçe işçi sınıfı daha fazla açlığa ve yoksulluğa itiliyor. Fabrikalarda baskılar artıyor. Konya ve Samsun’da yaşanan mobbing intiharları, işçiler üzerindeki baskının vahşi boyutlar alabildiğini gösterdi. Hak arama çabaları ise baskı ve tehditle sindirilmeye çalışılıyor. Kapitalistler en ufak bir sendikalaşmaya bile tahammül etmiyor ve öncü işçilere pervasızca saldırıyorlar. Örgütlülüğün geri bir düzeyde olduğu bu dönemde hem AKP-MHP iktidarı hem kapitalistler bunu fırsat bilerek sömürüyü katmerleştiriyorlar.
Konfederasyonlar ise 9 Temmuz’da bir basın açıklaması gerçekleştirdi. DİSK, Türk-İş, Hak-İş üçlüsünün ortak basın açıklamasında yine ezber cümleler, bilindik sözler duyuldu. Sözde yeni bir “mücadele hattı” izleyeceklerdi. Oysa iş pratiğe gelince işçi sınıfına ihanetler onların “normali” olmaya devam ediyor.
İşçi sınıfının bu uğursuz döngüyü kırabilmesinin tek yolu mücadeleyi yükseltmektir. Bugün saldırılar devam ederken tepkiler de artmakta, ekonomik ve sosyal krizin derinleşmesi toplumda huzursuzluğa neden olmaktadır. Karanlığı dağıtmak, dönemi aşmak için bugünden çalışmak, yarınlarda önemli sonuçlar doğuracaktır. Bu, her şeyden önce sınıfın güvenini kazanmak ve mücadele arayışlarının akacağı kanallar açıp gücü birleştirmek için önemlidir.
S. Sancar