Saray rejiminin Orta Vadeli Program dahilinde gündeme getirdiği ekonomik yıkım saldırıları sürüyor. Meclis gündemine gelen yasa paketleri kapitalistlerin sefil çıkarları uğruna milyonlarca işçi ve emekçinin sefaletini derinleştirmeyi hedefliyor. AKP-MHP iktidarının krizden çıkış reçetesi bu. Bu yıkım paketlerinden birisi de yakın zamanda komisyonda kabul edilerek Meclis oturumlarına sevk edilen yeni vergi düzenlemesi. “Vergide adalet”, “az kazanandan az çok kazanandan çok” sözleriyle topluma sunulan vergi paketinin içeriği, açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca işçi ve emekçiden toplanan vergileri artırarak asalak kapitalistlere aktarmayı hedefliyor. Paketin en dikkat çekici maddelerinden birisi ise, alt sınırı yüzde 25 olan kurumlar vergisinin yüzde 10’a çekilmesini içeriyor. Yine aynı düzenlemeyle uluslararası şirketlerin Türkiye’de elde ettikleri kazançtan alınacak vergi ise yüzde 15’e indirilecek. Mehmet Şimşek’in başında bulunduğu ekonomi yönetiminin “vergide adaleti” sağlamak için attığı adım bu.
Ülkenin içinde bulunduğu tabloyu kimi verilerle kısaca aktaralım. Türkiye’de toplam servetin yüzde 40’ını yüzde birlik kesim alıyor. En zengin yüzde 5’lik kesim toplam servetin yüzde 59,2’sine, en zengin yüzde 10’luk kesim ise 69,8’ine sahip. Türkiye’de on bin doların altında serveti olanların oranı yüzde 71, on bin ile 100 bin arası serveti olanların oranı yüzde 27, 100 bin ile 1 milyon arası serveti olanlar yüzde 2, bir milyon üzeri serveti olanların oranı ise grafiklerde göstermeye bile değmeyecek küçük bir kesimi işaret ediyor. Türkiye sefalet endeksine göre Arjantin, Suriye, Lübnan ve Sudan’ın ardından beşinci sırada. Servet dağılımı adaletsizliğini gösterdiği ifade edilen GİNİ katsayısına göre ise Avrupa’da üçüncü sırada. Türkiye’de açlık sınırı 19.044 TL, yoksulluk sınırı 65.874 TL, asgari ücret ise 17.02 TL’dir. Asgari ücret ülkede ortalama ücret haline gelmişken işçi ve emekçilerin yarısından fazlası açlık, tamamı ise yoksulluk sınırının altında kalan ücretlerle yaşıyor.
Ülkede vergi gelirlerinin yüzde 70’ini dolaylı vergiler oluşturuyor. Yani çarşıda pazarda alınan her şeyden ÖTV, KDV diye kesilen ve asgari ücretle geçinenin de Koç Holding’in sahiplerinin de aynı oranda ödediği verdilerdir bunlar. Geriye kalan yüzde 30’luk vergi ise gelir vergilerinden elde ediliyor. Bunun yarısı, yani yüzde 15’i işçi ve emekçilerin ücretleri daha cebine girmeden kesilenlerden oluşuyor. Diğer yarısını ise kapitalistlerin yıl sonu beyanlarına göre önce kazanıp sonra “ödedikleri” kısım oluşturuyor. Ödedikleri derken en azından kağıt üzerinde yazan bu.
İşçi ve emekçiler gelir vergisi olarak yüzde 15’lik vergi dilimiyle yıla başlıyor ve vergi dilimlerini hızla geçerek aylar içinde bir üst vergi dilimlerine girmeye başlıyorlar. Kapitalistlerin ise nasıl vergi “ödediklerine”, ülkenin ensesi en kalın holdinginin 2023 verilerinden bakalım. Koç Holding’a bağlı olan Ford Otosan binde 4, Arçelik yüzde 1,6, Otokar yüzde 2,7, Tüpraş yüzde 12,2, Aygaz yüzde 8,02, Tofaş yüzde 14,7, Türk Traktör yüzde 17,7 oranında vergi ödedi. Koç Holding’in bu durumunun bir istisna olmadığını, çok sayıda şirketin vergilerinin sıfırlandığını, “vergi istisnalarıyla” teşvik edildiklerini birçok veri üzerinden biliyoruz. Kısacası bu ülkede az kazananlar çok, çok kazanalar neredeyse hiç vergi ödemiyorlar. Üstüne üstlük toplanan vergilerle oluşturulan devlet bütçesi teşvik, destek, hibe vb. adlarla kapitalistlerin kasalarına aktarılıyor.
Çoğu şeyin yanı sıra, ülkenin vergi düzeninin bu tablosu “vergide adalet” tartışmalarını da yakıcı bir hale getiriyor. Tablodan hemen herkes rahatsız. İşçi ve emekçiler açısından tam anlamıyla bir soygun olarak işlev gören vergi toplama usulü ya da usulsüzlüğü burjuva muhalefet partilerinin istismar konusu durumunda. Rahatsızlık iktidar koltuğunda oturanlar içinde geçerli. “Vergide adalet” onların da gündemi ve yeni ekonomi hedefleri kapsamında, zaten ödenmeyen yüzde 25’lik kurumlar vergisinin, yeni düzenlemeyle birlikte yüzde 10’a düşürerek “ödenmesini” sağlamaya çalışıyorlar. Saray iktidarının ekonomi bakanının “adalet” anlayışının kısa özeti bu. “Vergilendirilmemiş alan bırakmayacağız” söyleminin hedefini de bu vesileyle bir kez daha anlıyoruz ki, işçi ve emekçilerin vergi yükünün artırılması oluşturuyor.
İşçi sınıfı toplamsal yaşamın bütününde olduğu gibi, vergi soygunu karşısında da ancak kendi gücüne güvenebilir, kendi mücadelesinden çare bekleyebilir. Dolaylı vergilerin kaldırılması, artan oranlı gelir ve servet vergisinin uygulanması ve yoksulluk sınırına kadar olan ücretlerden vergi alınmaması talepleriyle güncel mücadele güçlendirilmeli, ancak bu mücadele yağma anlayışıyla yönetilen kapitalist düzenin tamamını hedeflemelidir.