Seçim atmosferinin oluşmasıyla kriz gündemi geri plana itildi. Oysa yıkıcı etkileri emekçilerin yaşamında günden güne daha derinden hissediliyor. Başta sebze olmak üzere temel tüketim maddelerinin fiyatlarındaki büyük artışlara, işten atma saldırısının tüm hızıyla sürmesine, iktidarın hileli rakamlarına göre bile enflasyonun %20’yi aşmasına, baskı ve zorbalığın tırmanması eşlik ediyor.
Krizin faturasını pervasızca işçi sınıfı ve emekçilerin sırtına yıkan MHP destekli AKP-saray rejimi ile temsil ettiği kapitalistler ise sefahat sürüyorlar. Ülkeyi tek adam rejimiyle yöneten ancak toplumsal meşruiyetini yitiren bu iktidar ve yandaşlarının içine yuvarlandığı yozlaşma ve ahlaksızlık çukuru, Türkiye kapitalizminin çirkin suretine ayna tutuyor.
Kapitalistlerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan saray rejiminin başındakiler, bu asalak sınıfın organik bir parçasıdırlar. Siyasi iktidarı sömürü, yağma ve talandan daha büyük bir pay almanın olanağına çeviren din bezirganları, suyun başını tutmaya devam etmek için en olmadık işlere başvuruyorlar. Meczuplardan, şarlatanlardan, faşist çete şeflerinden, tarikat şeyhlerinden medet umuyorlar.
Derinleşmesinde özel bir rol oynadıkları kapitalizmin krizini aşma olanağından yoksun olan bu iktidar, “olağan” koşullarda gerçekleşecek seçimleri kazanarak meşruiyet sağlama imkanını kaybetmiştir. Hile, hırsızlık, tehdit gibi kirli işlere ağırlık veren Erdoğan AKP’si, sosyal yıkım saldırısını daha da derinleştirmek için ise seçimlerin geçmesini beklemektedir.
Asgari ücrete yapılan gülünç zammı yüksek enflasyonla geri alan saray rejimi, bütçenin büyük bölümünü de kendisi ve yandaşları için yağmalıyor. Kapitalistlere yağlı ihaleler ve teşvikler, dalkavuklarına mevkiler sözkonusu olduğunda kaynak sıkıntısı çekmeyen AKP iktidarının, seçimin ardından IMF ile anlaşma imzalamaya hazırlandığı ortaya çıktı. Telaşla bunu inkâr etmeleri, “suçüstü” yakalananların ruh halini yansıtıyor.
İşsizliğin günden güne artması, yoksulluk ve sefaletin derinleşmesi, zam yağmurunun kesilmemesi, asalak kapitalistlerin ve saray rejiminin umrunda değil. Tek korkuları bunun seçimlere yansıması. Ne pahasına olursa olsun seçimleri kazanmaya odaklanan rejimin şu an tek derdi işçi sınıfı ve emekçilere din soslu zehri yutturmayı sürdürebilmektir. Zira bunu başaramazlarsa, işlerin sarpa saracağını biliyorlar.
İşlerin sarpa sarması ihtimali, hem AKP-saray rejimini hem ondan nemalananları derin bir endişeye sürüklüyor. Sürdükleri saltanatın sonunun gelmesinden korkuyorlar.
“Oluk oluk kan akıtacağız” çığlıkları atan saray tetikçisi bir faşist çete reisinin yeniden piyasaya sürülmesi, silahlanma çağrıları yaptırılması, saray rejiminin sefaletinin vardığı boyutu gözler önüne sermekle kalmıyor, nasıl bir korku içinde olduklarını da dışa vuruyor. Ordusu, polisi, istihbaratı yetmiyor, eli kanlı faşist çeteleri sokaklara salmanın hazırlıkları da yapılıyor.
“İç savaşa hazırlanıyoruz” tehditlerine yoğun bir din istismarı eşlik ediyor. Emekçileri ağlarına düşürmek için olmadık şarlatanlıklar sergiliyorlar. Allah’a emir verenler, cennete bilet kesenler, Allah adına konuştuğunu iddia edip AKP’ye oy isteyenler, vb...
Tüm bu rezalet, krizin ağır yükü altında bunalan işçi sınıfı ve emekçilerin düzene karşı biriken öfke ve tepkilerini yatıştırmak, saray rejimine ve dalkavuklarına destek vermelerini sağlamak içindir. Yağma ve ranttan mahrum kalma korkusu onları bu sefil durumlara düşürüyor.
Bu gidişat, saray rejimi ile hizmet ettiği kapitalist sistemin ne denli çürüdüğünü ve kokuştuğunu gözler önüne seriyor. Bu rejim işçi sınıfına, emekçilere, gençliğe, kadınlara, çocuklara yıkımdan ve geleceksizlikten başka hiçbir şey sunamıyor. Ayakta kalabilmek için her geçen gün daha fazla bayağılaşıyor, arsızlıkta, yüzsüzlükte ve riyakarlıkta sınır tanımıyor.
İşçi sınıfının, emekçilerin ve tüm ezilenlerin insanca yaşayabilecekleri bir gelecek inşa edebilmelerinin yolu, bu kokuşmuş rejimle ve onun hizmet ettiği kapitalist düzenle hesaplaşmaktan, bunun için birleşik örgütlü mücadeleyi yükseltmekten geçiyor.