AKP-MHP bloku, bir yandan ekonomik kriz başta olmak üzere birçok sorunla boğuşurken, bir yandan da sarsılan iktidarını sağlamlaştırmak için adımlar atıyor. Polis devleti uygulamaları olağanlaştırılmışken, “polis ordusu” da sürekli tahkim ediliyor. Bu kapsamdaki son adımlardan biri polis ordusu için alınacak mühimmat miktarında önceki yıllara göre yaşanan artış oldu. Basına yansıyan haberlere göre, Emniyet Genel Müdürlüğü 600 bin gaz kapsülü, 5 bin adet kalkan, TOMA suyunda kullanılmak üzere 40 ton solüsyon alımı için ihale düzenleyecek.
Bu hazırlık boşuna değil elbette. Bir yandan gerici-faşist iktidarın korkularına ayna tutuyor, bir yandan da her an patlamaya gebe sosyal tepkilere hazırlık anlamına geliyor. Bilindiği üzere pandemiyle birlikte ağırlaşan ekonomik krizin faturası işçi ve emekçilere kesilmeye devam ediyor. Toplumda açlık ve yoksulluk düne göre olabildiğince arttı. İşsizlik ve geleceksizlik kaygısı gençlerin en yakıcı sorunu haline geldi. Daha sayısız sorunun yarattığı tepki birikimi, AKP-MHP rejimini oluşabilecek herhangi bir toplumsal hareketliliğe karşı baskı ve zor aygıtlarını sürekli tahkimata yöneltiyor. Bir yandan bekçi alımı artarken, diğer yandan polislere ancak bir savaşta kullanılabilecek türden silahları kullanma yetkisi verildi. Kendi lüks ve şatafatlarından ödün vermeyen egemenler, devlet bütçesinin aslan payını güvenlikleri için harcıyorlar. Aynı zamanda bu, özgürlükleri, gelecekleri ve onurları için mücadele eden kesimlere karşı saldırganlığın daha da tırmandırılacağı anlamına geliyor.
Kendi bekası ve güvenliği için para savurmaktan geri durmayan AKP-MHP iktidarı, diğer yandan aylardır süren koronavirüs salgınına karşı hala da gerekli önlemleri almıyor. Örneğin Türkiye nüfusunun en az 3 katı kadar aşının alınması gerekirken, aşının bir dozunda bile bu miktarın yanına yaklaşılmış değil. Bu arada sermayedarlar kendi eş, dost ve akrabalarına aşı yaptırırken, toplumda aşı yapılmasında önceliği olan kesim hala da aşı olmayı bekliyor. Üstüne üstlük henüz eğitimin bileşenlerine aşılama yapılmadan yüz yüze eğitime de geçildi. Yüz yüze eğitime geçilmeden önce Eğitim-Sen, TTB vb. gibi kurumlar döne döne “önce aşı” yapılması gerektiğini ifade ettiler. Tüm uyarılara rağmen iktidarın aşı için gerekli bütçeyi ayırmaması, gelinen yerde eğitimin bileşenleri arasında salgının hızla yayılmasına yol açtı. Eğitim-Sen’in 15 Şubat-5 Mart tarihlerini kapsayan “Okullarda Covid-19 Tablosu” raporunda, gerekli önlemlerin alınmaması ve aşılamanın yapılmaması sonucu 22 öğrenci, 2 personel ve 25 öğretmende koronavirüs tespit edildiği ifade edildi. Birçok okul, yeniden yüz yüze eğitime ara vermek zorunda kaldı. Toplumun sağlığının önemsenmediği, temelde burjuvazinin kâr etmesine endeksli bir sistemden başka türlüsü de beklenmezdi zaten.
Silahlı güçlerini her geçen gün daha fazla eğitip donatmakla övünen iktidar, gelinen yerde başta işçi ve emekçiler olmak üzere toplumun büyük bir kesiminin yaşamını tehdit ediyor. Toplumda mayalanan öfke karşısında tek yapabildiği şey, faşist baskı ve terörü tırmandırmak, toplumsal çürümeyi derinleştirmektir. Ancak ne kadar çabalasalar da bu köhnemiş düzenin yıkılıp gitmesini engelleyemeyecekler. İşçi ve emekçiler hakları ve gelecekleri için er geç mücadele yolunu tutacak, sermayenin faşist baskı ve zora dayalı iktidarını yıkacaklardır.