Kitap yayıncılığının yıllardır süren sıkıntıları pandemi ve peşi sıra derinleşen ekonomik kriz nedeniyle daha da arttı. Sansür, baskı ve yasaklamaların yanı sıra en çok ekonomik sorunlarla boğuşan yayıncılık faaliyetleri pandemi döneminde durma noktasına geldi. Yayıncılık ve matbaa işleri pandeminin ardından döviz kuruna bağlı olarak artan maliyetler nedeniyle bir kez daha kriz içerisinde bulunuyor.
Çarpıtılmış TÜİK verilerine göre bile yıllık fiyat artışı yüzde 256’yı bulan kâğıdın tonu piyasada geçen yıl mart ayında 5 bin lirayken, bu yıl 25 bin liraya ulaştı. Kâğıdın zamlanmasının yanı sıra solvent, mürekkep, kalıp vs. gibi matbaa giderlerindeki devasa artışlar da kitap basımını etkiledi.
Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından açıklanan 2022 Şubat Bandrol Verileri’ne göre 2022’nin ilk iki ayında geçen yıla kıyasla yüzde 14,53’lük bir düşüş var. Bu da 7 milyondan fazla kitabın basılamadığı anlamına geliyor.
Yaşanan kâğıt krizi nedeniyle pek çok kitapçı kapandı, çok sayıda gazete ve dergi basıma ara verdi. Ekonomik krizin derinleşmesi ve TL’nin döviz karşısında değer kaybının dolaysız etkisi altında olan yayıncılık faaliyetlerinin durma noktasına gelmesinin baş sorumlusu ise özelleştirmelerdir. Kâğıt fabrikalarının özelleştirilmesi ve kapatılması nedeniyle 2005’ten beri Türkiye’de kâğıt üretimi yapılmıyor, kâğıdın tamamı yurtdışından ve döviz kuru üzerinden geliyor. Kâğıt fabrikalarının kapatılmasının sonuçları bugün daha yakıcı biçimde hissediliyor.
SEKA’nın serüveni
Ülkenin önemli kâğıt fabrikalarından biri olan SEKA’nın serüveni şu an yaşanan krizin nedenini açıkça ortaya koyuyor. Kapitalizmin en ağır krizlerinden 1929 buhranının ardından dışarıya bağımlılığı azaltmak amacıyla 1936’da kurulan SEKA, 1998 yılında Özelleştirilme Yönetim Kurulu tarafından özelleştirme kapsamına alındı ve 2005 yılında kapatıldı. Kâğıdın hammaddesi olan selüloz, gazete kâğıdı, defter, ambalaj dahil her türlü kâğıdı üreten entegre bir kuruluş olan SEKA’nın İzmit, Dalaman, Afyon, Balıkesir, Silifke, Çaycuma, Giresun’da fabrikaları vardı.
SEKA işçisinin mücadelesi
SEKA’nın kapatılmasından geriye işçilerin özelleştirmelere karşı verdiği anlamlı mücadelesi ve kâğıt krizi kaldı. SEKA’da 1977-1987 yıllarını kapsayan 10 yıl içinde işçi sayısı sürekli azaltıldı. Buna karşın üretimin sürekli arttığı SEKA’da 1977 yılında işçi başına 24 ton olan üretimi 1987 yılında işçi başına 34 tona çıkarıldı. SEKA işçileri, 1988 yılında grev kararı aldı. 133 gün süren grevin ardından fabrikanın kapatıldığı 2005’e dek işçilerin mücadelesi sürdü. 51 gün süren işgal eylemi ve mitinglerle 1998’de fabrikanın kapatılması engellendi. Bu mücadelede Kocaeli halkının da azımsanmayacak desteği önemli rol oynadı. Çünkü SEKA sadece bir fabrika değil aynı zamanda okulu, kreşi, sineması, tiyatro salonları, spor kulüpleri ile kentin önemli bir yaşam alanıydı.
Kaliteli selüloz üretimi yapmak için ağaç yetiştirilerek denemeler yapılan 1600 dönümlük SEKA fidanlığı Mesut Yılmaz-Bülent Ecevit hükümeti tarafından Koç-Ford kapitalistlerine verildi.
2000 yılında zarar ettiği gerekçesiyle SEKA'nın kapatılması ve özelleştirilmesi yeniden gündeme geldi. Sermaye iktidarı özelleştirme saldırılarını hayata geçirebilmek için bilinçli politikalarıyla, teknik ve altyapı yatırımı yapmayarak, yandaşlarını tesise yerleştirerek SEKA'yı yağmaladı ve “zarar ettirdi”. Makineleri satıldı, selüloz üretilmediği ve getirilmediği için çalışamaz hale getirildi, arazileri sermayedarlara yok pahasına satıldı.
10 Mart 2005 tarihinde AKP hükümeti ve Türk-İş arasında yapılan satış protokolü sonucu SEKA, çalışanlar ve tüm varlıklarıyla beraber İzmit Büyükşehir Belediyesi'ne devredildi. Onca direnişe ve mücadeleye tanıklık eden fabrika arazisine park yapıldı. Giresun’daki fabrikanın makineleri hurdacıya satılırken arazisi TOKİ’ye devredildi.
1980’li yıllarda başlayan ve AKP’li yıllarda zirve yapan özelleştirme saldırılarının faturasını bugün halen işçi ve emekçiler ödemeye devam ediyor. SEKA’da İMF-TÜSİAD politikalarının gereği olan kamu kaynaklarının sermayeye peşkeş çekilmesinin bugünkü sonuçları özelleştirmenin arkasındaki sınıfsal gerçeği de ortaya koyuyor. Türkiye’nin özelleştirme rotasını çizen IMF’nin direktifleri doğrultusunda piyasaların “serbestleşmesi” için SEKA’nın kapatılması gerekiyordu. Sermaye hükümetleri ve son olarak AKP, bu politikaları uygulayarak SEKA’yı yok etti. Böylelikle kâğıt ile yapılan her ürünün fiyatını emperyalist tekellerin belirlemesinin önü açılmış oldu. Bugün kâğıt fiyatlarının gündelik olarak tırmanmasının arkasında bu gerçek var.