Türkiye en ağır deprem yıkımlardan birini yaşadı. 6 Şubat günü Maraş merkezli meydana gelen iki büyük depremin yol açtığı yıkım, on binlerce insanın ölümüne neden oldu. Sermaye devleti bütün kurumlarını kapitalistlerin çıkarına göre şekillendiği için deprem bölgesine anında müdahale söz konusu olmadı ve bile-isteye insanlar enkaz altında ölüme terk edildi. Böylece sermaye devletinin gerçek yüzü ve misyonu toplumun geniş kesimleri tarafından en acı şekilde görüldü
İnsan kıyımına dönen depremde, bir taraftan sermaye iktidarının ve onun dümeninde oturan gerici-faşist rejimin duyarsızlığı, aymazlığı ve zulmü yaşanırken diğer yandan toplumun birçok kesiminde büyüyen dayanışma örnekleri sergilendi. Emekçiler depremin ilk gününden itibaren seferberlik halindeydiler. Depremzedelerin sermaye devleti tarafından kaderine terk edildiğini gören emekçiler bir taraftan öfke biriktirirken diğer taraftan ellerinden gelenin daha fazlasını yapmak için büyük bir seferberlik içine girdi.
O günden itibaren tüm toplumun olduğu gibi işçi sınıfının temel gündemi de deprem oldu. İşçi sınıfı içindeki duyarlılığı ortaya koyan olumlu gelişmeler yaşandı. Fabrikalarda, madenlerde ve şantiyelerde işçiler tüm engellemelere rağmen arama-kurtarma çalışmalarına katılmak için bölgeye gitti. Tekstil işçileri fazla mesaiye kalarak battaniye, kıyafet vb. malzemeleri ürettiler. Ayrıca birçok işçi, sahip oldukları sınırlı imkanlarını depremzedelerle paylaşarak yardım kampanyalarına destek sundu.
Bazı sendikalı olan yerlerde işçiler inisiyatif alarak sendikasını harekete geçirdi ve kimi yerlerde ise asalak patronları da zorladı ve onları dayanışmanın bir parçası yaptı. Özellikle Birleşik Metal İş Sendikası üyesi işçiler ile Petrol-İş üyesi işçilerin deprem bölgesiyle örgütlü olarak dayanışma içinde oldukları görüldü. Görece sınıfın daha hareketli ve ileri kesimlerini barındıran sendikalarda örgütlü işçilerin depremzedelerle gösterdikleri dayanışma daha örgütlüydü.
Sendikasız fabrikalarda ise yardımlar, dayanışma daha bireysel kaldı diyebiliriz. Birçok yerde küçük gruplar halinde para veya erzak yardımı yapılsa da çoğu yerlerde işçiler, AFAD veya AHBAP gibi kurumlara bireysel olarak yardımda bulundu. Aslında bu da gösteriyor ki işçilerin örgütlülüğü ve kendi sorunlarına karşı mücadeleci duruşu, dayanışmada da farkını ortaya koyuyor.
Sendika bürokrasisine gelince, tüm bölgeyi büyük bir yıkıma sürükleyen bu depremde, yine sınıfta kaldı. İşçi aidatlarının üzerine çöreklenmiş Türk-İş ve Hak-İş konfederasyonları “deprem yardım fonları” adı altında İBAN numaraları yayınlayarak işçilerden yüzsüzce para dilendiler. İşçilerin yükselttiği “en az bir aylık sendika aidatlarını deprem bölgesine gönderilmesi” çağrısını ciddiye bile almayan sendika ağaları, deprem bölgesinde sadece görüntü vermek için gittiler. Gerici faşist rejimin dalkavukları Türk-İş ile Hak-İş üye işçilerini kendi haline bıraktı ve deprem bölgesiyle dayanışmayı örgütlemekten geri durdu. Aslında yardım ve dayanışma için yapabilecekleri birçok şey var. Sınıf dayanışmasını güçlendirmek için kampanya bile yürütmekten acizdiler. Ancak Saray rejiminin yolundan gitmelerinden olsa gerek sadece üyelerinden para dilendiler.
13 milyon kişiyi doğrudan etkileyen depremin bölge halkına yarattığı travma ve tahribatın boyutu çok büyük ve kısa zaman içinde de yaraların kapanmayacağı açık.
Sermaye devletinin dümeninde oturan AKP MHP iktidarı, bu acılara her gün yenisini ekliyor ve sorunların katlanmasına sebep olacak pratikleri sergilemekten geri durmuyor. Deprem bölgesindeki emekçilerin bir parça rahatlaması ve acılarını hafifletmesi ancak toplumdaki duyarlılığın sürekli hale gelmesine bağlıdır. Ve tabii ki duyarlılığın ve dayanışmanın toplumsal olarak örgütlü bir güce dönüşmesi, on binlerce insanı ranta kurban eden sermaye düzeninden hesap sormasıyla birleştirilmesine bağlıdır.
İşçi sınıfı depremde ve sonrasında sınıfsal duyarlılığını göstermiştir. Birçok yerde sınıf kendiliğinden sınırlı imkanlarına rağmen yardıma koşmuş ve insani yanını göstermiştir. Sayısız imkanlara sahip olan sermaye devletinin yapması gereken seferberliği işçi ve emekçiler göstermeye çalışmıştır. Önemli olan yaratılan bu dayanışma ruhunu güçlendirmek ve kalıcı hale getirmektir. Bölge halkıyla dayanışmanın örgütlenmesi güçlendirilmelidir. Depremzedelerin acil ve günlük taleplerinin karşılanması için seferberlik devam ettirilmelidir. Dayanışma tek başına hiçbir zaman toplumun sorunlarına çözüm değildir. İşçi kendi sınıf misyonunu oynamalı ve yeni felaketlerin yaşanmaması için kapitalist sistemle dişe diş mücadeleye atılmalıdır. İşçi ve emekçilere ölüm, yıkım ve açlık dışında bir şey sunmayan bu sömürü düzenine karşı gerçekçi ve kalıcı çözüm için sosyalist işçi-emekçi iktidarını kurma mücadelesi için harekete geçmelidir.
Bir sınıf devrimcisi