İhvan (Müslüman Kardeşler) yöntiminin büyük bir halk isyanıyla yıkılmasından sonra Mısır, hem bölge devletlerinin hem bazı uluslararası güçlerin “ilgi odağı” oldu.
Sözkonusu güçlerin gösterdiği “yakın ilgi”, isyan eden Mısır halkına karşı duyulan sorumluluktan kaynaklanmıyor. Tersine, Süveyş Kanalı’nın sahibi de olan Mısır’ın bölgesel bir güç olarak oynadığı rol ve bu ülkenin stratejik öneminden kaynaklanıyor. Zira bu güçlerin bölgesel çıkarlarının korunabilmesi için, Kahire’deki yönetimin hem emperyalist/siyonist güçlerle hem Körfez şeyhleri ile iyi ilişiler içinde olması gerekiyor.
Halk isyanı ve egemenler arası iktidar mücadelesinin içiçe geçtiği düşünüldüğünde, Mısır burjuvazisinin her kesiminin, dış güçlerden destek alabilmek için çaba harcaması kaçınılmaz. İç dayanakları aracılığıyla Mısır’da etkili olmaya çalışan dış güçler ise, bu dayanaklarla işbirliğini pekiştirmeye çalışıyor.
Mısır burjuvazisinin dış güçlerle kurduğu ilişkiler, halkın hayrına sonuçlar yaratacak cinsten değil elbet. İktidardan aldığı payı güvencelemek için dış güçlerin desteğine ihtiyaç duyan burjuva akımlar, mümkün olduğunca, bu güçlerin isteklerine uygun hareket edeceklerdir. Ne burjuvazi ne onun arkasındaki dış güçler, Mısır halkının hayrı için çalışmayacaklarına göre, isyan eden milyonların hareket halinde olması ve telaplerini gerçekleştirmek için mücadeleye devam etmesi şarttır.
Süreci bu perspektifle ele almak, Mısır’daki karmaşık olayların yerli yerine oturtulmasını kolaylaştıracaktır.
İhvan ve destekçileri keskin dişlerini gösteriyor
Yenilgiyi kabul etmek istemeyen siyasal islamcılar, tüm güç, olanak ve araçlarını seferber ediyorlar. Kitle gösterileri, şiddet olayları, Sina Yarımadası’nda silahlı saldırılar ve dış güçlerin desteğini harekete geçiren İhvancılar, keskin dişlerini daha açık bir şekilde göstermeye başladılar.
Afrika Birliği devrik başkan Mursi’ye destek ilan ederken, AB şefleri de, seçimle gelen başkanın meşruiyetine vurgu yaparak, Mursi ve İhvancılara dolaylı destek verdiler. İstanbul’da toplanan Ortadoğu’daki İhvancı hareketlerin temsilcileri ise, Mısır’da aldıkları yenilgiden çıkış arayışına girdiler.
Yansıyan haberlere göre, başını AKP ve Tunus’taki Nahda şeflerinin çektiği gizli İhvancılar toplantısı, bu dinci-gerici akımın bölgesel çapta işbirliğini sıkılaştırarak, doruktan dibe doğru inişi durdurmak için tüm güçlerini seferber edeceklerine işaret ediyor. Bölgedeki kapitalistlere ve emperyalist/siyonist güçlere sunduğu hizmetin karşılığını isteyen bölgenin İhvancıları, Ortadoğu halklarının demokrasi, özgürlük, sosyal adalet ve onurlu bir yaşam uğruna yükselttiği mücadelenin önündeki en önemli engellerden biri olmaya devam ediyor. Mısır’da “yeni bir Suriye yaratma” tehditleri, İhvancılar’ın oynayabileceği uğursuz rolün mahiyeti hakkında fikir veriyor.
Görünen o ki, Mısır’da aldığı esaslı yenilgiyi telafi etme telaşı, siyasal İslam’ın bu kanadını daha da saldırganlaştıracak. Katar’ın bu cepheyi terk etme eğilimine girdiği dikkate alındığında, önümüzdeki süreçte bu dinci-gerici akımın başını Mısır’daki İhvancılar, AKP ve Tunus’taki Nahda çekecektir.
Körfez şeyhleri ve Selefiler
Madalyonun iki yüzü gibi olsalar da siyasal islamcılar, iki temel fraksiyon arasında bölünmüştür. Biri İhvancılar diğer ise Selefiler. Duruma göre ittifak yapan bu iki dinci-gerici akım, iktidar paylaşımı sözkonusu olduğunda ise ayrışabiliyor. Tıpkı son günlerde Mısır’da olduğu gib.
Yakın zamana kadar Mursi ve İhvancılar’ın müttefiki olan Selefiler’in, Suudi Arabistan’daki Ortaçağ kalıntısı rejimle organik bağları olduğu biliniyor. İhvancıları yakın zamana kadar destekleyen Suudi Kralı ve diğer Körfez şeyhleri, son yıllarda tutum değiştirmeye başladılar. İhvancılar’ın Körfez ülkelerinde güçlenmesi, şeyhlerin alarm zillerini çalmasına neden oldu. Katar Şeyhi dışındakiler, Suudi Arabistan’la aynı safta yer alarak, İhvancılara karşı tutum aldılar. Mısır’da “Selefi atı” üzerine oynamaya başlayan Suudi Kralı ve diğer Körfez şeyhleri, Mursi’nin yıkılmasından sonra kurulan geçici yönetime destek verdiler.
Mısır halkının iradesine saygı duyduklarını söyleyen Körfez şeyhlerinin esas derdi, bu ülkede İhvancılar’ın oynadığı rolü, Selefilere havale etmektir. Geçici yönetime mali destek sunacaklarını ilan etmeleri, bunun göstergesidir.
Bazı çevreler, “İhvan gitti, yerine ondan da şeriatçı Selefiler geldi” türünden değerlendirmeler yapmaya başladı. Selefiler’in iktidar ve rant pastasından daha büyük bir pay kapmak için fırsatı kollamaya çalıştıkları açıktır. Suudi Kralı ile Körfez şeyhlerinin “cömert” mali destek açıklamalarının ise, dinci gericiliğin bu kolunu güçlendireceğini söylemek de mümkündür. Buna rağmen “inisiyatif Selefiler’in eline geçiyor” türü değerlendirmeler, çok abartılıdır. Zira Mısır’da milyonlarca işçi, emekçi ve genç halen alanlarda ve bu koşullarda ordu dahil, hiçbir burjuva gücün isyan eden halkın iradesini kırmaya gücü yetmeyecektir. Vurgulamalıyız ki, İhvancılar gibi Selefiler de, isyan eden halkın taleplerini gerçekleştirme mücadelesi önündeki temel engellerden biridir.
ABD müdahalesi ve sınırları...
Mısır’a en kaba müdahaleyi yapan ABD emperyalizmidir. Zira ABD’nin Mısır burjuvazisi, ordusu, istihbaratı ve tüm burjuva partileriyle geçmişe dayalı bir işbirliği var. Buna siyasal İslam’ın iki kanadı İhvan ve Selefiler de dahil…
2011’de patlak veren 25 Ocak isyanıyla şaşkınlığa düşen ABD yönetimi, halk hareketini teskin edebilecek her yönetimi desteklemeye hazır olduğunu pek çok kere dile getirdi. Seçimle işbaşına gelmiş “meşru” başkan Mursi ve İhvan yönetimine tam destek veren Barack Obama yönetiminin, kısa süren bir kararsızlıktan sonra, siyasal islamcı atını bir kenara bırakma yoluna gitmesi bunun göstergelerinden biridir.
Sürece müdahale eden ordu, yeni oluşturulan geçici yönetim ve muhalefetle görüşmeye çalışan Obama yönetimi, halk isyanını teskin etmek ve hareketin giderek anti-emperyalist/anti-siyonist bir niteliğe bürünmesini önlemek için çaba harcıyor.
Halk isyanının politize ettiği milyonların Camp David Antlaşması’na sıcak bakmadığının farkında olan Beyaz Saray’daki şefler, halk hareketinin ehlileştirilmesine özel bir önem atfediyorlar. Kuşkusuz ki, farklı kesimleriyle Mısır burjuvazisi ve Körfez şeyhleri de bu yönde çaba harcıyorlar.
Bu gerici koalisyonun aldığı tüm önlemlere rağmen, halk hareketinin önüne kurulan bu setleri yıkarak ilerlemeye devam etme ihtimali yüksektir. Setleri yıkan hareketin, gelişmenin önündeki esas engel olan emperyalizme karşı net bir tutum almaya başlaması da, kritik bir önem taşımaktadır.
Halk hareketinin dinamikleri ve zaafları
Farklı kanatlarıyla Mısır burjuvazisi ve onun dış destekçilerinin uğursuz çabaları, isyan eden milyonların taleplerini gerçekleştirmek için çetin bir mücadele sürecinden geçmeleri gerektiğini gösteriyor. Bu engellerin aşılmasının kolay olmadığı açıktır. Buna karşı isyan eden milyonların ortaya koyduğu militan, kararlı, ısrarlı, uzun soluklu direniş, hareketin güçlü devrimci dinamikler taşıdığını ve engelleri aşabileceğini gösteriyor.
İsyan eden milyonlarca işçi, emekçi, genç ve yoksul kır emekçilerinin çıkarlarını savunabilecek güçler, sol/sosyalist partiler, örgütler, sendikalar ve hareketin içinde boy veren gençlik örgütleri ve platformlardır. Bu güçler, henüz burjuva parti ve güçlerden ayrışmış değil. Ancak çatışmanın keskinleşmesi bu ayrışmayı kaçınılmaz kılacak ve kuşkusuz ki bu, hayırlı bir gelişme olacaktır.
İlerici-devrimci güçlerin politik süreçlere etkin bir şekilde müdahale etmesi, isyan eden halkın taleplerini bir bayrak gibi dalgalandırması gerekiyor. Sol/sosyalist hareket bu devrimci misyonu oynayabildiği zaman burjuvazinin, Körfez şeyhlerinin ve emperyalistlerin dayatmalarını boşa düşürebilecektir. Ötesi ise, işçi sınıfı ile emekçi müttefiklerinin devrimci önderliğe kavuşmaları ve nihai kurtuluş için, yani sosyalizm uğruna mücadeleyi yükseltmeleridir.