Yıllardır var olan ekonomik kriz, pandemi salgını ile birlikte daha da derinleşti. Bugün tüm dünyada derinleşen çok yönlü krizin yıkıcı sonuçları bulunduğumuz coğrafyada daha yakıcı bir şekilde yaşanıyor. Enflasyonun yüzde yüzü aştığı, döviz kurunun her gün yükseldiği ve en temel insani ihtiyaçların fahiş zamlarla arttığı bir dönemden geçiyoruz.
Böylesi bir tabloda çok ciddi bir geçim sıkıntısı ile boğuşan işçiler ve emekçiler çözümü yeni krediler çekerek bankalara borçlanmakta buluyor. Ancak günü kurtarmaya yarayan bu “çözüm” aynı zamanda milyonları tam bir çaresizlik ve çıkışsızlığa sürüklüyor. Tefeciliğin yasal kılıflara sığdırılmış hali olan bankalara borçluluk oranları enflasyonla birlikte hiç olmadığı kadar artmış vaziyette. Mahkemelerdeki icra dosyalarında patlama yaşandığı haber kaynaklarının baş köşelerini kaplıyor. Kredi kartı ya da kredi borçluları arasına her geçen gün yeni kişiler ekleniyor. Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu (BDDK) haftalık borç istatistiklerine göre kredi ve kredi kartı borçları 1 haftada 132 milyar lira arttı. Bankalara olan borçluluk 5 trilyon 776 milyar 995 milyon liraya çıktı. 161 milyar 469 milyon liralık borç ise takibe düştü. Ayrıca Türkiye’nin tüm illerinde icra dosyası sayısında patlama gerçekleşti.
CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in resmi kaynaklardan yararlanarak hazırladığı verilere göre mahkemelere ocak ayından bu yana 2 milyon 511 bin yeni icra dosyası geldi. Geçtiğimiz yıl sonunda 22 milyon 571 bin olan icra dosyası sayısı, şu anda 23 milyon 511 bine ulaştı. Genel olarak bankalara, finansman şirketlerine, varlık yönetim şirketlerine ve TOKİ’ye olan toplam borçlanma ise 1 trilyon 110 milyar lira düzeyinde seyrediyor.
İşçi ve emekçiler borçlandırılarak tam bir çıkışsızlığa sürükleniyor. Bu dönemde artan intihar haberleri de tesadüfi değil. Geçmişte, oğluna okulun istediği pantolonu alamadığı için İsmail Devrim yaşamına son vermişti. Adana’da ise eşi bir yıla aşkın süre işsiz kalan ve ev kirasını 8 aydır ödeyemeyen 26 yaşındaki Emine Akçay, çocuklarını ısıtmak için saç kurutma makinasını açtıktan sonra yaşamına son vermişti. Tüm bu çarpıcı olaylar hafızalarımızdan silinmiş değil. Bu dönemde artan intiharlar da benzer hikayelerden oluşuyor. Ekonomik krizin pençesine düşen işçi ve emekçiler çaresizliğe ve bunalıma sürükleniyor. Çözümü yaşamlarına son vermekte buluyor.
Sermayedarların daha fazla kâr elde edebilmesi için sayısız vergi affı, teşvikler yayınlıyorlar. Halktan elde edilen kaynakların bir diğer kısmı da ya sermaye devlerinin temsilcilerinin kasalarına akıtılıyor ya da bizzat devlet eliyle kurulan, palazlandırılan cemaat, tarikat ve vakıflara peşkeş çekiliyor. Bunun son örneğini Amerika'da bizzat Tayyip Erdoğan çocukları Esra Albayrak ve Bilal Erdoğan tarafından kurulan paravan bir vakfa TÜGVA ve Ensar vakıfları aracılığıyla milyarlar akıtılmasında da gördük.
Sermaye devleti, işçi ve emekçilerin alın terinden gasp ettiği paraları kapitalistlere, kendi lüks ve şatafat dolu hayatlarına harcarken; milyonlar açlık, yoksulluk, sefalet ve borç sarmalarında yaşamaya çalışıyor. İşçiler ve emekçiler çıkışsız ve çaresiz değildir. Bu gidişata “dur” diyecek olan tam da bu borç batağına sürüklenen işçi ve emekçilerin örgütlü birliği ve mücadelesidir.