İnsanca yaşanabilecek ücret için mücadeleye!

Her geçen gün yeni bir saldırıyla karşılaşan işçi sınıfı ağırlaşan yaşam koşullarına karşı tekrar mücadele sahnesinde yerini almalıdır.

  • Kızıl Bayrak yazıları
  • |
  • Güncel
  • |
  • 19 Ekim 2020
  • 12:50

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR), Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından Eylül 2020’de yayımlanan verilerden yola çıkarak, verimlilik ve ücretler arasındaki makasa dair bir rapor yayınladı. Rapora göre ücretler ve verimlilik arasındaki makas hızla açılıyor. İşçiler daha fazla üretirken bu verimlilik artışı ücretlerine yansımıyor. 2012 1. çeyreği ile 2020 2. çeyreği arasında sanayide işgücü verimi yüzde 51,1 oranında artarken reel ücretlerdeki artış yüzde 14,8 düzeyinde kaldı.

Kapitalist sistemde çıkarları birbirine zıt iki sınıf vardır: Sermayedarlar ve işçi sınıfı. Birinin güçlü olması diğerinin zayıf olması anlamına gelmektedir. Dünyanın zenginliğini elinde tutan bir avuç kapitalist, varlığını işçi sınıfına borçludur. İşçi sınıfını ne kadar sömürür ve ücretini açlık sınırının altında tutmayı başarırsa o kadar büyür. İşçi sınıfı da daha iyi ücret için, çalışma koşullarının iyileşmesi için kapitalistlere karşı mücadele vermek zorundadır. Kolektif bir şekilde üretimde yer alan işçi sınıfı, kolektif olarak verebilecekleri mücadele ile ancak koşullarını düzetir ve ücretlerini artırmayı başarır. Mücadele sayesinde işçi sınıfına tavizler veren kapitalistler, işçi sınıfının zayıf anını kollar ve karşı saldırıya geçmeye çalışır.  

Türkiye’de son 40 yıldır uygulanan neo-liberal saldırılar sonucu yaratılan güvencesiz ve esnek çalışma koşulları, işçi sınıfının kölelik prangalarını arttırmıştır. Güvencesizliğin adeta güvenceye alındığı günümüzde, işçi sınıfının ücretleri daha da düşerken, çalışma koşulları ağırlaşmıştır. Ayrıca AKP iktidarı, işsizlik vb. fonları kapitalistlerin yağmasına açarak, kapitalistler için iş gücü “maliyetini” adeta minimuma indirmiştir. Bu süreçte İŞKUR’dan sözleşmeli işçi alan kapitalistler, kullan-at işçiliği kalıcılaştırmıştır. Pandemiyle birlikte gündeme gelen ücretsiz izin ve kısa çalışma ödeneği gibi saldırılar da kapitalistlerin karını artırmaya vesile olurken, işçi sınıfının ücretlerinin daha da düşmesine neden olmuştur.

‘70’li yıllarda işçi ücretlerinin bugüne göre daha yüksek olması (alım gücü bağlamında) ve verimlilik ile ücret arasındaki makasın daha düşük olması ise o dönemki sınıf mücadeleleri sayesinde olanaklı olmuştur. Grevlerle, işgallerle mücadeleyi büyüten dönemin işçileri, kapitalistlerden belli bir takım tavizler koparabilmişlerdir. Bununla birlikte, kapitalist sistemin çıkarlarını esas alan sermaye devleti ve sermayedarlar, emperyalist güçlerin bizzat desteğini alarak işçi sınıfına yönelik karşı saldırıya geçmişlerdir. Gerçekleştirdikleri 12 Eylül darbesi ile işçi sınıfının örgütlülükleri dağıtılmış ve mücadeleden kopartılmıştır. Günümüze gelindiğinde ise var olan sendikalar kapitalistlerin ajanı gibi çalışırken, işsizlik korkusu yüzünden işçiler aza tamah etmektedir. Yakın zamanda gerçekleşen Metal Fırtınası ve Greif İşgali gibi örnekler ise işçi sınıfının verili tablosu ve sendika bürokrasinin uğursuz rolü yüzünden toplama mal olmamıştır.

Her geçen gün yeni bir saldırıyla karşılaşan işçi sınıfı ağırlaşan yaşam koşullarına karşı tekrar mücadele sahnesinde yerini almalıdır. Kölelik prangalarına hapsolmuş, kendini çaresiz hisseden işçi sınıfının tek çıkış yolu, üretim birimlerinde yan yana gelerek başta insanca yaşamaya yeten ücret olmak üzere, kendi talepleri üzerinden mücadeleyi büyütmekten geçmektedir. İşçilerin yanı başındaki işçi arkadaşına güvenerek kapitalistlere karşı atacakları her adım, yaşanabilecek yarınlar için de bir tuğla demektir.

N. Kaya