Teslim Demir yoldaşın kaleme aldığı daha önce Kızıl Bayrak’ta yayınlanan “İbrahim Kaypakkaya kavgamızda yaşıyor” yazısını Kaypakkaya’nın ölüm yıl dönümünde okurlarımıza sunuyoruz…
Çelik suyunu almıştır, zaman devrime akıyor...
Türkiye’de 1960 ve ‘70’li yıllar, çok özel yıllardır. Hem sosyal sınıf hareketleri alanında hem de devrimci parti ve örgüt pratiği bakımından bu özel döneme çok şey sığdırılmıştır. ‘60’lı yılların sonlarına dek sol harekete egemen olan burjuva sosyalizminden bir ilk kopuş yaşanmış, böylece bir dönem kapanmış ve ilk kez, adına ‘71 Devrimci Hareketi de denen devrimci bir hareket ortaya çıkmıştır. Keza dönemin özelliğine karşılık gelecek devrimci bir kuşak ve devrimci önderler yetişmiştir.
Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya, üçü de tartışmasız olarak yaşadıkları dönemin devrimci önderleridir. Üçü de sözünü ettiğimiz dönemin sonlarında yaşanan, Şefik Hüsnü TKP’si ile temsil edilen 50 küsur yıllık burjuva reformizminden, Mihri Belli ve Hikmet Kıvılcımlı damgasını taşıyan darbeci anlayışlardan ve TİP’in kaba oportünist-parlamentarist çizgisinden kopuşta, birer kilometre taşıdır.
Üçü de devlete karşı tutumları, şiddete dayalı devrim anlayışları, devrimci parti-örgüt fikri ve pratikleri ve nihayet devrim davası uğruna türkü söyler gibi ölümsüzlüğe yürüyüşleri ile, devrim yapma arzuları, cüretleri ve iradeleri ile gelecek kuşaklara paha biçilmez bir miras bırakmışlardır.
Özellikle İbrahim Kaypakkaya komünizan özellikleri ve kimi konulardaki görüşleri ile geçmiş geleneksel hareket içinde özel bir yere sahiptir.
İbrahim Kaypakkaya ve yıkılan tabular
Toplum ölçüsünde İ. Kaypakkaya’nın pek öne çıkarılmadığını, bir bakıma görmezden gelindiğini söylemek abartı olmasa gerek. Zira Kaypakkaya, toplumun en çok ve en olumsuz biçimde etkilendiği iki paradigmaya ağır darbeler vurmuştur. Bunlardan biri Kemalizm, diğeri ise Kürt ulusal sorunudur. Kaypakkaya bu iki tabuyu yıkmıştır.
Kemalizm yılların olgusudur. Şefik Hüsnü liderliğindeki dönemin TKP’sinin üzerinde çok güçlü bir etkisi var. Deyim yerindeyse TKP sol kemalisttir. Bir başka ifade ile Kemalizm’in sol içindeki yankısıdır. Bu durum 60’lı yıllara kadar sürer. 1960’lı yıllarda bu kez bayrağı Doğan Avcıoğlu liderliğindeki YÖN hareketi devralır. Dönemin koşullarında Kemalizm’i yeni bir yoruma tabi tutar. YÖN de neo-kemalist bir akımdır.
Denizler ve Mahirler bu dönemin ürünüdürler. Haliyle, dönemin tarihsel, toplumsal ve siyasal koşullarından, dönemin sol akımlarından beslenmiş ve etkilenmişlerdir. Elbette ki TKP gibi Kemalizm’in yankısı değillerdir. Ondan en temel noktalarda farklılıkları var. Ancak, ‘71’lerde bile hâlâ Kemalizm’in yankısı düşünceler taşıdıkları da bir gerçektir. Nitekim bu durum, mahkeme savunmalarında da kendisini dışa vurmuştur.
TKP’den süzülüp gelen bir diğer olumsuz miras da Kürt ulusal sorunu konusundaki sosyal-şoven gelenektir. Hem dönemin MDD hareketi, hem YÖN, hem TİP, bu konuda da Kemalizm’in etkisinin dolaysız yankısı olan oportünist görüşlere sahiptirler. Doğu Perinçek’in liderliğini yaptığı PDA, Kemalizm illetinin taşıyıcılığını yapan ve Kürt sorunu karşısındaki tutumu ile sosyal-şoven hat üzerinde duran bir başka olumsuz örnektir. PDA Kürtlerin bir ulus olduğunu dahi kabul etmemektedir. Doğal olarak, temel ulusal hakları konusunda Şefik Hüsnü’den miras sosyal-şoven görüşlere sahiptir.
Devrimci hareketin hazır kalıpları ve ideolojik ön yargıları
Türkiye devrimci hareketi çıplak gerçeklere bakacağına ve bunlardan yola çıkacağına, her daim hazır teorik kalıpları esas almış ve onlara göre hareket etmiştir. Başından itibaren küçük-burjuva sosyal sınıf temelli güçlü ideolojik ön yargılara sahip olmuştur. Bu durum, özgünlüklerine rağmen üçünün de ortak özelliğidir. Yukarıda sözü edilen hususlardaki özgünlüğüne karşın, İbrahim Kaypakkaya da hazır kalıpları esas almış, Mao Zedung çizgisinin dolaysız yankısı olan güçlü ideolojik ön yargılara sahip olmuştur.
Bunun nedenleri dönemin koşullarında bulunabilir. Bilindiği üzere, 1960’lı yıllar sosyal sınıf hareketlerinin oluşup, geliştiği yıllardır. İşçi sınıfı tüm gövdesi ile sosyal mücadele alanındadır ve çok yoğun bir hareketlilik içindedir. Her yerde grevler ve direnişler gerçekleşmektedir. Çok geçmeden fabrika işgalleri baş göstermiştir. İbrahim Kaypakkaya kitlelere en yakın insandır. Döneminin tüm sınıf ve kitle hareketlerine katılır. Sadece işçilerin grevleri ile temas kurmaz, yanı sıra Değirmendere köylülerinin toprak işgali örneğinde olduğu gibi, yoksul ve topraksız köylülerinin yardımına da koşar. İşçi hareketi Saraçhane mitingi ile yola çıkmış, Kavel Direnişi ile ileri bir çıkış yapmış, yürüyüşünü 15-16 Haziran fırtınası ile taçlandırmıştır. İki güne sığdırdığı bu kitlesel kalkışma ile devlet ve ordu konusundaki oportünist anlayışlara ağır darbeler vurmuştur. Ne var ki bu kadarı ‘71 devrimcilerinin sınıf konusundaki düşüncelerini değiştirmeye yetmemiştir.
Yine de dönemin ideolojik-politik hattına halkçı devrimciliğin damga vurması bir yanıyla anlaşılırdır. Zira ‘60’lı yıllar bir ara dönem ya da geçiş dönemidir. Türkiye toplumu da bir geçiş toplumudur. Henüz yeterli bir gelişmişlik düzeyinde değildir. Belirtmek gerekir ki, dönemin, İ. Kaypakkaya’nın teorisinin de içinde olduğu eksik teorilerle karşılanmasında, uluslararası devrimci hareketin tablosu kadar bu eksik gelişme de önemli bir rol oynamıştır.
“Ser verip sır vermeyen bir yiğit”
Deniz Gezmiş her daim kitle önderliği, idam sehpasına çıkarken gür sesi ile haykırdığı sloganları, düşman karşısında Fuçikvari duruşu ile, Mahir Çayan teorik kapasitesi ve Kızıldere’de can bedeli yazılan direniş manifestosu ile anılıyor. İbrahim Kaypakkaya ise, Diyarbakır işkencehanelerinde sergilediği “Ser verip sır vermeme” tutumu ile anılmıştır yıllarca. Düşünsel alanda onu çağdaşlarından farklı kılan nitelikleri hep görmezden gelinmiş, kimi zaman da yok sayılmıştır.
Sınıf devrimcisi komünistler daha ilk adımlarında Türkiye devrimci hareketinin bu kaba inkarcı anlayışlarını deşifre etmiş, Kaypakkaya’ya hak ettiği değeri vermiştir. Son 30 yılda Kaypakkaya’nın, giderek onu karakterize eden kimi konulardaki görüşleri ile birlikte anılmasında komünist hareketimiz özel bir rol oynamıştır.
Özellikle ‘80 yenilgisi sonrası dönemde halkçı devrimcilik miadını doldurmuş, sınıf devrimciliği ile aşılmıştır. Komünist hareketimiz bu olgunun en somut karşılığı ve ‘71 devrimciliğinin güvenceye alınmasıdır.
Bu inançla, çelik suyunu almıştır ve zaman yine devrime akmaktadır diyor, İbrahim Kaypakkaya’nın devrimci anısı önünde bir kez daha saygı ile eğiliyoruz.